Fazilet rejimi

Haberin Devamı

Kraliçe’nin hükümetini bir gazete bir ayda yedi bitirdi. Başbakan Brown bugün yarın istifa edebilir.

Bildiğiniz gibi bakanların özel harcamalarını devlete ödettikleri iddiaları Daily Telegraph gazetesinin günlerdir manşetini kaplıyor.

Olaylar, bizim yolsuzluk demek için uygun gördüğümüz paralar üstünde dönmüyor. Küçük tırtıklamalar..

Mesela İçişleri Bakanı kız kardeşinin ev masraflarını ve kocasının izlediği porno filmleri devlete ödetmiş.

Ona rağmen rezalet parlamento başkanını ve dört bakanı uçurdu şimdiye kadar. İşçi Partisi, Avrupa Parlamentosu seçimleri arifesinde tarihinin en dip oy oranına geriledi, yüzde 16 oldu.

Birinci sayfayı hazırladığımız masadaki arkadaşlar dün bu ayrıntıları dinlerken aynı şeyi düşünmüşler. O merak da zaten manşetimiz oldu:

“Türkiye’de olsa ne olurdu?”

İstifalara sebep olan şeylerin bin beteri Türkiye’de oluyor zaten. Ama sonuçları bakımından İngiltere’dekine benzer bir şey hiç olmuyor!

İşte en küçültücü örneği RTÜK Başkanı Zahid Akman’dır..

Partinin büyükleri kendisinden istifa etmesini istemişler ama istediklerini alamamışlardır. Çünkü demokrasi fazilet rejimidir. Kendisi iyi örnek olmayan bir siyasi önder, kimseden erdemli davranmasını talep edemez.

Akrabadan, eş-dost ve mahdumlardan zenginler yaratan bir iktidar, Alman mahkemesinin “meslek edinilmiş dolandırıcılık”la suçladığı bir memuru bile yakasından tutup mahkemeye veremez.

Sadece halkın gözünde zavallı duruma düşmemek için istifasını rica edebilir!

Başbakan “kriz teğet geçti” demişti ya kriz değil fazilet teğet geçiyor devamlı... Geçenlerde Güney Kore eski Devlet Başkanı ve Fransa’da Saint Cyprien kentinin Belediye Başkanı yolsuzluk suçlamalarının utancı ile intihar etmişlerdi.

Biz suçlanan intihar etsin demiyoruz ama bari işgal ettikleri kamu koltuklarını iyilikle geri versinler istiyoruz.

Tabii istemekle olmuyor bu işler.

Hak etmek lâzım.

“Kuzuların sessizliği”ni oynayan bir toplum, suçlulardan bile hakaret görebilir!

Temizlik kompleksi

“Öfke hitabet sanatıdır” demişti ya Başbakan; hayatının en büyük hatasını bu söze inanmakla yapıyor.

Bir kısır döngüde devamlı yıprandığını fark etmiyor.

Mayın tartışmasından istediğini alarak çıksa da zarar edecektir. Çünkü şüpheleri gidermemiş, devamlı olarak “öfke” ile bastırmaya uğraşmıştır.

Farkında değil ki öfkesini tırmandırması şüphelerin haklılığına delil oluşturuyor.

Bağırmak için sanki bahane arıyor. Mesela dün AKP’ye AKP diyenlere sövüp sayıyordu:

“Bizim partimizin kısaltılmış adı AK Parti’dir, AKP değil. AKP diyenler demokratik noktadaki etik kurallara uymadan, bunu edep dışı söylemektedirler. Bu kadar açık ve ağır söylüyorum..”

Sekiz senedir AKP yazılıyor, söyleniyor. AK Parti demeyenleri edepsiz ilân edecek hale gelmenin sebebi ne olabilir?

Kirlenme kompleksi olmasın...

Başbakan eğer bunca yolsuzluktan sonra AKP’ye AK Parti dedirtmek istiyorsa geç kalmış olduğunu söylemek zorundayız. Yolsuzluklar partinin rengini değiştirmiştir.

Yok bu A, beyaz anlamındaki AK’ın değil Adalet’in A’sı diyorsa onu da kabul ettiremez.

Dokunulmazlıklara yapışan, devamlı mahkemelerden kaçan ve geldiği günden beri yargıyı ele geçirmeye uğraşan bu iktidar mı “AK Parti’nin A’sı adalettir” diyecek?

Dese bile kimi inandıracak?

DİĞER YENİ YAZILAR