Gazete Vatan Logo

Davutoğlu: 14 eksik vekil için transferi etik bulmam

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yoğun Ürdün temaslarının ardından Türkiye’ye hareket etmeden önce ziyaretine eşlik eden gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Davutoğlu: 14 eksik vekil için transferi etik bulmam

İşte Davutoğlu'nun açıklamaları

1,5 AY İÇİNDE ANAYASA İSKELETİ ORTAYA ÇIKACAK

Anayasa’nın tek zorluğu elimizdeki siyasi güç ile tek başına Anayasa yapamayacak olmamız. 316 yetmiyor. Önümüzde iki yol var. Ya ‘CHP komisyonu dağıttı’ deyip bunu zamana yaymak ki benim siyasi ahlakım buna izin vermez. Ya söz vermeyeceksiniz ya gereğini yapacaksınız. Önümüzdeki hafta anayasa hukukçusu akademisyenlerden oluşan bir heyetle, sonra geçmişte Anayasa Komisyonu’nda çalışan arkadaşlarımızla bir toplantı yapacağım. Hafta sonu pratik ve teorik heyeti bir araya getireceğim. Siyasi perspektifi verdikten sonra hedefimiz 1-1.5 ayda ama bu yasama dönemi içinde anayasayı iskeletiyle ortaya çıkarmak. Gündemde tutup adım atmamak bize yakışmaz.

DENGE-DENETLEMESİ TANIMLANMIŞ BAŞKANLIK

(Referandum olasılığı nedir, ne kadar süre içinde bir referandum beklemeliyiz?) Bir şey söylemem hukuki açıdan doğru olmaz. ‘316 milletvekili ile şu zaman yapılacak’ desem, kalan 14 vekil nereden tamamlanacak diye bir tartışma açılır. Bunu etik bulmam, transfer çalışmasını da ahlaki bulmam. 2012’deki tasarımızı hafta sonu madde madde okudum. Benim de zihnimde sorular var. İçselleştirmediğim hiçbir fikri savunmadım. Aramızda tartışmamız gereken sorular var; ‘Anayasa’nın başlangıcı olsun mu’dan başlayan. Anayasa zinhar konjonktürel olmayacak. Siyasi realite üzerinden anayasa yapmaya başlarsak, ‘14 oyu şuradan alabilirim, dolayısıyla orayı tatmin edeyim’ dediğinizde fikriniz sapmaya başlar. Pazarlıkçı ya da revizyonist bir anayasayı doğru görmüyorum. Yazım, kültür, dil itibariyle, felsefesiyle farklı bir anayasa hedefliyoruz. O felsefeyi bulana kadar çalışacağız. Böyle bir anayasanın da kolaylıkla 330 ve üzeri bir destek bulacağına inanıyorum. Açık, net bir sisteme ihtiyaç var. Bu da bizim için Başkanlık sistemi. Ama bu başkanlık sisteminin de güçler ayrılığı sistemi ve karşılıklı denge-denetlemenin o kadar iyi tanımlanmış olması gerekir ki kimsenin zihninde şüphe kalmamalı.

Haberin Devamı

İKİ KAMARALI SİSTEME İHTİYAÇ YOK

(İki kamaralı sistem düşünüyor musunuz?) Yok. Onu da tartışacağız tabi. Ama prensip olarak üniter devletlerde ve Anayasa Mahkemesi’nin olduğu yapılarda iki kamaralı sisteme ihtiyaç olduğu kanaatinde şahsen değilim. Ama olmayacak diye bir şeyi de öne sürmek istemem. İnşallah Haziran sonuna kadar görevimiz zihnimizdeki en iyi anayasayı sunmak.

Haberin Devamı

PARTİSİZ BAŞKANLIK OLMAZ

(Partili başkanlık sistemi mi olacak? Türk tipi başkanlık sisteminin özellikleri neler olacak?) Başkanlık zaten partili başkanlıktır, partisiz başkanlık olmaz. Bunların hepsi çalışmalar bitince netleşecek. Arkadaşlardan 10’a yakın kritik konuyu bu hafta içinde çalışmalarını istedim.

DEMOKRATİK OLMAYAN HİÇBİR SİSTEMİ KABUL ETMEM

(Demokratik başkanlık mı olacak?) Demokratik olmayan hiçbir sistem, başkanlık ya da parlamenter sistem önerisini kabul etmem. Yetki kimdeyse sorumluluk onda olmalıdır. Ve sonunda hesabı kim verecekse yetki onda olmalı. Ama bizim çarpık parlamenter sistemde böyle bir şey yok. 12 Eylül anayasası hep bir generalin cumhurbaşkanı olacağı varsayımıyla yapıyı kurduğu için Özal’dan başlayarak milletin adamı olan kişilerin cumhurbaşkanı olmasını engellemeye çalıştılar. En büyük devrim de buna izin veren anayasayı yazmak olacaktır.

Haberin Devamı

Doğallık içinde oldu

(Canlı yayın sırasında şehit babası ile telefon konuşması yapması hakkında…) Tam açıklama yaparken şehit babası, bizim İl Başkanı yanındaymış. O da bilmiyor televizyonda olduğumuzu. Binali Bey (Yıldırım), ‘Başbakanım görüşmek ister misiniz?’ dedi. O doğallık içinde oldu. Ayarlanmış gibi algılanmasını istemem.

DOSYALARI TARTIŞSAK 300 GÜN SÜRER

(Anayasa 14 ve 83. maddeler-dokunulmazlık) Ahlaki açıdan AK Parti sanki dokunulmazlıkların kaldırılmasından çekiniyor gibi öne sürdüler. Bana daha önce meydan okuyan milletvekilleri şimdi ‘dosyamda ne var’ diye sormaya başladılar. İkincisi hukuki bir duruştur. Anayasaya geçici bir madde koymamış olsak ve sadece terörle irtibatlı dosyaları bile getirsek reformları, anayasayı unutmamız lazım. Savunma yapacak şahsın süre sınırı yok. Kürsüdeki suyla ne kadar idare edebilecekse, -bizim gibi oruca alışmış adamlar iki günde sürdürebilir- iki gün konuşsa kimse durduramaz. Dosyaları tartışmaya kalksak, en az üç yüz gün sürüyor.

Haberin Devamı

CHP’NİN ÖNERİLERİNDEN BİRİ MÜZAKERE EDİLEBİLİR

Çirkin bir oyun oynanmaya çalışıldı. HDP ‘dokunulmazlıktan korkuyorsunuz’ derken, HDP’li vekiller her gün milleti tahrik ederek 90’lı yıllarda olduğu gibi birkaç milletvekiline yüklenilmesini beklediler. Bir anda bütün o çukurlar, el yapımı bombalar, zulümler unutulsun bir mağduriyet edebiyatı doğursun. Yurtdışında öyle bir algı oluşturuldu ki; ‘HDP, Kürt partisi, onlar siyaset dışı kaldığında Kürtler külliyen siyaset dışında kalır.’ CHP ‘AK Parti korkar ben de bunun istismarını yaparım’ hesabında. Demirtaş, Kılıçdaroğlu’nu Cizre’ye davet ediyor. Nasıl bir işbirliğidir bu? Bizim önerimiz bütün bu siyasi oyunları boşa çıkardı. (Terörle ilgili fezlekeler öncelenebilir mi?) Yok. ‘Şu tarihte meclise intikal etmiş bütün dosyalar’ deyip bağlayacağız. CHP’nin teklif ettiklerinden bir tanesi müzakere edilebilir. Diğer ikisi makul değil. Değerlendireceğiz. CHP ile birlikte yaparsak bu şeref herkese ait olur. Ama gelmezlerse de fezlekeler gelir herkesin yüzü, ahlakı, siyaseti görünür.

ANAYASAL KURUMLAR DEĞİL MİLLET KULLANIR

(Anayasa Mahkemesi’nin yetki ve sorumlulukları da tartışılacak mı?) Anayasal kurumlar aracılığıyla kullanılan egemenliğe millet egemenliği denmez. 27 Mayıs anlayışının getirip dayattığı ve birçok darbeye sebebiyet veren de bu anlayıştır. Millet egemenliğini anayasal kurumlar üzerinden kullanır dediğinizde işte o zaman 28 Şubatın MGK’sını esas alırsınız. Yargı tümüyle yeniden tanımlanacak. Bir kere AYM’nin yaptığı millet egemenliğini kullanmak değildir, olmamalıdır. Şeffaf bir demokrasi ve hesap verilebilir bir yönetim olması gerekiyor.

DOKUNULMAZLIK KALKARSA MÜDAHALEYE AÇIK OLUR

‘Genel olarak dokunulmazlıkları kaldıralım’ diyenler var. Siyaseti bütünüyle müdahaleye açık hale getirdiğinizde parlamento aritmetiğiyle oynamak isteyen herkes dolaylı yoldan hükümet devirmeye kalkar. 280 milletvekili çıkarsaydık 4 milletvekili üzerinden hükümet değişebilirdi. Ayarlanmış bir savcı bütün ülkenin kaderiyle oynayabilirdi.

AVM’LERE ÖNCE BİZ GİDECEĞİZ

Öyle bir ateş çemberinin ortasındayız ki engellediğimiz terör saldırılarının sayısını sadece biz biliyoruz. Türkiye’nin realitesi bunların hepsi. Hayat böyle akıyor. Gündemimi sadece teröre hapsedersem olmaz. Teröre esir olmamamız lazım. Esir almaması için çok yönlü olarak çalışmaya devam edeceğiz. Güvenlikçi tutum takınmadan, toplum pisikolosini değiştirmek lazım. Geçen gün çok hoşuma gitti Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek İstiklal caddesine gitmiş. Bütün bakan arkadaşlarıma söyledim; ‘Önce biz gideceğiz alışveriş merkezlerine’, sosyal hayatın içinde gözükeceğiz.

EMNİYET’E VE GÜVENLİK BİRİMLERİNE SIZMIŞLAR

(Cumhurbaşkanı’nın paralel yapıya mensup asker ve polisler nedeniyle şehit sayısının yüksek olduğu yolundaki değerlendirmesi konusunda) Bu dönem terörle mücadelede üç önemli fark var. Birincisi ilk defa Suriye ve Irak sınırları beraber otoritesiz durumda. İkincisi daha önce PKK ile mücadele ediliyordu, DEAŞ yoktu, DHKP-C o kadar mobilize değildi. Şimdi Kandil’de 10 terör örgütü toplanıyor ve Türkiye’ye savaş açıyor. Üçüncüsü, içeride Emniyet’e, güvenlik birimlerine sızmış, medya üzerinden algı operasyonları yapan başka bir terör örgütüyle de mücadele ediyoruz. Ve hepsi birbirlerine lojistik destek sağlıyor. PKK’nın algı operasyonunu paralel örgüt yapıyor. Uluslararası camiada ‘Türkiye DAEŞ’e destek veriyor’ algısını yayan kim? Paralel yapı. Bunu Kobani olayında kullanan kim? HDP. Peki bunu siyasi kampanyaya dönüştüren kim? CHP. Burada paralelin orkestrasyonu var. Ama hesap edemedikleri bir şey oldu. PKK’yı, diğerlerini ve dışarıdaki ağababaların şaşırtan şey devletin kararlı operasyonu sürdürmesi oldu. PKK’nın hesaplarını boşa çıkaran iki konu vardır: 1) Devletin kararlılığı, 2) Türkiye’nin yaptığı harekatın uluslararası alanda meşru görülmesi. Terörün Avrupa’yı vurmasından sonra artan duyarlılık var. O teröristin Türkiye’de yakalanıp iade edilmesinden dolayı kendi içlerinde müthiş özeleştiri var. Cumhurbaşkanımızın açıklamaları sonrası bir iç tartışma doğdu, bu da sağlıklıdır.

Türkiye’yi sanık yapmak istiyorlar

(Ürdün Kralı’nın Türkiye’yi suçlayan ifadelerini içeren yayınları çıktı ziyaretten hemen önce) Yola çıkmadan bu iletildiğinde arkadaşlara talimat verdim. ‘Doğruysa izahat getirsinler, yanlışsa yalanlasınlar’ diye. Doğruluğu varsayımı üzerime ziyareti gerçekleştirmem mümkün değildi. Yola çıkmadan birkaç saat önce açıklama geldi zaten. Yalanlanınca çekincemiz kalmadı. Ürdün Kralı’yla da konuyu konuştuk. Ama birçok yerde bu tür algı operasyonları devam ediyor. Dönemin tarihi yazıldığında 2,5 milyon mülteci barındıran Türkiye’nin en çok mağdur olan ülkelerden olduğu yazılacak. Az önce BM Genel Sekreteri de söyledi: ‘Hiç kimse sizin yaptığınızı yapmadı’ dedi. Fakat bu algı operasyonları üzerinden Türkiye’yi sandık sandalyesi üzerine oturtmaya çalışıyorlar.

Urfa’ya İstiklal madalyası:

(Doğu, Güneydoğu ziyaretleriniz devam edecek mi?) Evet. Ben gitmeye başlayınca daha popüler hale geldi. Demirtaş Kılıçdaroğlu’nu çağırdı. Genelde bir doğu, bir batı olacak. 11 Nisan’da Şanlıurfa’ya gideceğiz. Şanlıurfa İl Başkanımıza “Sizin istiklal madalyanız var mı?” diye sordum. “Hayır” dedi. İnşallah 11 Nisan’da Şanlıurfa’nın kurtuluş gününde madalyayı alıp gideceğim. Ankara dışında ilk Bakanlar Kurulu’nu da Şanlıurfa’da yapmayı planlıyoruz.

Zarrab’ın yakalanması: Çekineceğimiz husus yok

(Rıza Zarrab’ın yakalanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?) Dosyanın muhteviyatı veya tartışmalar itibariyle eğer Türkiye’yi ilgilendiren bir şey söz konusu olursa düşüncemizi de tavrımızı da açıklarız. Ama şu ana kadar böyle bir yansıma yok. Tabii insanın aklına şu da geliyor: Bu kadar titiz olan bir hukuk sistemi bir sürü kumpas içinde olan Amerika’daki başka Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı görünen kişiler, yapılarla ilgili niye herhangi bir husus gündeme getirmiyor? Daha önce paralel yapının ABD’deki para kaynakları ile ilgili çok soruşturma başlatıldı. Bu nereye gitti acaba? Bu anlamda tutarlı bir şey görmek isteriz. Bütün kara para aklama çabalarına karşı aynı tutarlılığı görmek isteriz. Burada çekineceğimiz bir husus da olmaz. Nedir, önce konunun bir ortaya konulması lazım. Ondan sonra düşüncemizi açıklarız.

TUTUKLU YARGILAMAYA KARŞIYIM: (Geçen hafta Boğaziçi Üniversitesi Rektörü sizi ziyaret etti. Akademisyenler bildirisi gündeme geldi mi?) Bu konu da açıldı. İlkesel tutumumu her yerde söylemişimdir. Prensip olarak hukuki zorunluluk yoksa hüküm verilene kadar tutuklu yargılamaya karşıyım. Suç hükme bağlanmadıkça özgürlüklerin kısıtlanmasının doğuracağı kul hakkından korkarım. Sonunda beraat olursa özgürlüklerin kısıtlanması geri ödenemeyecek bir haktır. Bana en büyük cezayı versinler ama konuşma, yürüme özgürlüğümü elimden almasınlar. Ama hüküm verildikten sonra bana da uygulansın. Delil saklıyordur, kaçacaktır v.s. Böyle bir durum varsa, o hukukçuların bileceği iş. Adalet Bakanıma da söyledim, tutuklu yargılama istisnai bir durumdur. Akademisyenlerle ilgili konuda da aynısı. 28 Şubat’ta baskılar yaşamış bir akademisyen olarak söylüyorum: Düşüncenin hiçbir türüne sınır getirilmesini kabul edemem. Ama Türkiye’de öylesine bir dönemden geçiyoruz ki, hukuka müdahale etmememizi isteyenler, en ufak bir şey olduğunda ‘niçin hukuka müdahale etmiyorsunuz’ diye soruyorlar. ‘Akademisyenlerin tutuklanmasına niye müsaade ettiniz’ diyorlar? Madem ki müdahale etmememizi istiyorsunuz, niye o zaman bize soruyorsunuz? Tutup hakime ‘bunu çıkar’ diye talimat mı vereyim? Verdiğim anda, tutuklama talimatı verme durumumdan ne farkı olur? Hakim kararını verecek.

AYRI DÜZLEMDE TARTIŞIRIZ: Şunu da ifade edeyim: Boğaziçi Üniversitesi’ndeki o akademisyen geçmişte başörtü yasağına da karşı çıkan bir isim. Onunla ilgili olumsuz kanaatim yok. Özgürlükçü tutumunu duymuş olduğum bir isim. Akademisyenlere ilişkin eleştirilerimi hatırlarsınız. PKK’ya dönük hiç bir eleştiri yok, v.s. Üstelik düşünün daha o zaman Kızılay saldırısı olmamıştı. Terör saldırıları yaşandıktan sonra vicdan sahibi bir akademisyenin hiç PKK’ya atıfta bulunmadan ‘Ben bu bildiriyi tekrar okuyorum’ demesini, akademik ve insani ahlaka sığdıramıyorum. O parçalanmış bedenleri gördükten sonra hala bir akademisyen o bildiriyi PKK’yı eleştirmeden okuyorsa ben onunla ayrı bir düzlemde tartışır, mücadelemi veririm. Hukuki konu ayrıdır.

‘Büyüyünce Türk olacağım’

Eşim, ‘bir doktor arkadaştan mesaj geldi’ dedi, gözleri doldu. İnsani faaliyetlerde bulunan bir isim. Yolda 7-8 yaşlarında Suriyeli bir çocukla karşılaşıyor, başını okşuyor. ‘Okula gidince ne olacaksın?’ sorusuna ‘Büyüyünce Türk olacağım’ cevabını veriyor. Zihninde nasıl bir Türk imajı oluşmuşsa, bütün olumlu değerleri bu kavrama yüklemiş. Güne bu heyecanla başladım. Ama bakıyorsunuz bir algı operasyonu bütün dünyada yapılmaya çalışılıyor. Paralel örgüt de bunun orkestrasyonunu yapıyor.

Başika’yı Musul için kurduk

(Musul operasyonunun DAEŞ üyelerinin Rakka’ya kaçması ile sonuçlanacağı, bunun Suriye’nin bölünmesine ilişkin tezleri güçlendireceği söyleniyor…) Neresi DAEŞ’ten kurtulursa kurtulsun biz onu destekleriz. Şu anda Ortadoğu’nun kaderi iki şehrin elinde: Musul ve Halep. Halep’i rejim veya DAEŞ kontrol altına alırsa bir daha Suriye için umut kalmaz. Musul’da da DAEŞ devam ederse Irak kolay kolay istikrara kavuşmaz.

Musul’a DAEŞ yerine aşırı Şii unsurlar girerse bir daha iç savaş bitmez. Mesele iki şehrin ne zaman kurtulacağı değil de kimler tarafından kurtarılacağı. Musul’u Musullular kurtarılmalı. Başika Üssü’nü de bunun için kurduk. Başika’nın kurulmasının üç sebebi var: 1) Irak Hükümeti ve halkına yardımcı olarak Musul’un kurtarılması. 2) Lazkiye, Halep, Musul, Süleymaniye’nin kuzeyi Türkiye için bir güvenlik alanıdır. Buradaki her şey bizi ilgilendirir. 3) PKK’nın Musul’un kuzeyinde Sincar bölgesine yerleşmesi, Kandil’den Sincar’a oradan Haseke hattından Suriye’ye geçmesi. O bölgeye PKK’nın yerleşmesini istemeyiz. Musul’un kurtarılması, PKK’ya Irak’ın kuzeyinde açılmak istenen alanı kapatır. Bölgesel Kürt yönetimini istikrara kavuşturur.