132 desibel mi para basan bir İnönü Stadı mı?

Haberin Devamı

Babam Fenerli, Beşiktaşlı olan iki dayım ise çok uzaktaydı. 1980 öncesi ortalık karışıktı. Ailem tek başıma maça gitmeme izin vermiyordu. Elimden tutup beni İnönü Stadı’na götürecek ve sonra beni bir İnönü Stadı bağımlısı yapacak kişiyi ancak Beşiktaş Atatürk Lisesi’nde okumaya başladıktan sonra bulabildim.

Yıl 1979’du ve orta 1. sınıftayken aynı okulda lise 2’de okuyan uzaktan akrabam sevgili Haluk abimin kışkırtması ile bir Eskişehir maçıyla stada adımımı attım. O gün bu gündür eğer İstanbul dışında değilsem her maça da gittim. Hatta kardeşimin evlendiği gün bir Trabzon maçı vardı, önce maça sonra düğünün yapıldığı salona gitme terbiyesizliğini bile yapabildim. 34 yıl olmuş. Söylemesi ayıp, Kapalı Tribün tarafında bir locamız var son 6 sezondur. Ancak gençlik yıllarımda bir Kapalı Tribün çocuğu olarak şimdiki Swissotel’in hemen altındaki korulukta sabahlayıp gişeler açılır açılmaz koşturduğumuz, birbirimizi ezdiğimiz ve pek çok kere de polisten cop yediğimiz günleri unutmadım.

KAPALI BİZDE!

Yerler numaralı değildi. Ev sahibi-deplasman takım ayrımı yoktu. Sabah erken gelen tribünü alırdı. Ne Fener’e ne G.Saray’a kapalının göbeğini kaptırdığımızı hatırlamıyorum. G.Saray’ın ve F.Bahçe’nin statlarında da maç seyrettim. Ancak İnönü Stadı‘ndaki lezzet yok hiç birinde.

Adaletini sevdim

İnönü Stadı’nın lezzeti bazen çok kızsam da Çarşı Grubu’nun ve Beşiktaş seyircisidir. O yüzden mevcut stadın yıkılmasına üzülsem de o ruhun asla kaybolmayacağını bilmek beni rahatlatıyor. Beşiktaş seyircisinin tezahüratlara yansıyan yaratıcılığından daha çok ben adaletini sevdim.

Tartışmalı pozisyonlardan sonra asla Saracoğlu ya da Türk Telekom Arena’daki gibi yekten bir itiraz bir uğultuya tanık olmazsınız. Kafalar önce yukarıya localara çevrilir. Localarda televizyondan pozisyonun ağır çekimini izleme şansı var. Oradakilerin ofsayt ya da değil, penaltı ya da değil gibi yorumundan sonra hakemle uğraşmaya başlarlar. Ancak sevmediğim tarafları da var taraftarın. Avanta bilete, korsan ürüne itiraz etmez gönül rahatlığı ile alır Beşiktaş taraftarı.

Neyle neyi satın alacağız!

Yeni İnönü’de beleş bilet, bedavacı kapısı gibi kavramların ortadan kalkması, koltuk gelirinin artması gerekiyor. Cem Yılmaz bir oyununda David Copperfield’ın sahnede uçma gösterisine atıfta bulunarak bir izleyicinin ‘Kesin ip var’ dediğini hatırlatıyor ve ekliyordu: “Ulan adam neyle neyi satın almak istiyor. Zaten adam gerçekten uçsa peygamberliğini ilan eder.”

Beşiktaş seyircisinin de artık sürekli şampiyonluğa oynayan, Avrupa’da söz sahibi iyi bir takım izleyebilmek için her bir koltuğunun para ettiği, beleş kimsenin giremediği bir stada ihtiyaç olduğunu kavraması gerek. Ne vererek ne satın aldığımızı, karşılığında ne talep ettiğimizi anlamalıyız. Yeni statta cevaplanması gereken en önemli soru şu olacak:

132 desibel mi, kulübün kasasına stadyumdan 132 milyon lira mı?

FEDA tişörtünün bile işportada satılan çakmasını alabilen Beşiktaş seyircisinin yeni stat bitene kadar bu soruya yanıt bulması gerek.

DİĞER YENİ YAZILAR