Gazete Vatan Logo
Magazin En tehlikeli uyuşturucu TV'deki diziler

En tehlikeli uyuşturucu TV'deki diziler

Romanında mazoşist 'Sade'yle, uyuşturucu bağımlısı 'Ozan'ın aşkını anlatan Aydilge: En tehlikeli uyuşturucu TV dizileri...

Romanında mazoşist 'Sade'yle, uyuşturucu bağımlısı 'Ozan'ın aşkını anlatan Aydilge: En tehlikeli uyuşturucu TV dizileri... İnsanlar dizi izlemekten hayatlarını sorgulayacak vakit bulamıyor. Ayrıca dizilerde o kadar çok felaket yaşanıyor ki hallerine şükrediyorlar.

Kendine özgü müziğiyle ve kitaplarıyla dikkat çeken, şu sıralar 'Akıllı Bir Deli' adlı şarkısıyla adından bahsettiren Aydilge; 'Aşk Notası' adını verdiği üçüncü kitabını çıkardı. Aydilge, 290 sayfalık romanında; mazoşist 'Sade' ile uyuşturucu bağımlısı piyanist 'Ozan'ın aşk hikayesini anlatıyor. Şarkıcı ile yeni kitabını ve müziğini konuştuk.

Üçüncü kitabınız 'Aşk Notası'nda ne anlatıyorsunuz?
'Aşk Notası'; ikisi de müzisyen olan 'Ozan' ile 'Sade'nin aşkını ve bağımlılığı anlatan bir kitap! İkisinde de birtakım sıkıntılar var; kız mazoşist, 'Ozan' da uyuşturucu bağımlısı... İstedikleri müziği yapmaya çalışıyorlar ama sürekli duvarlarla karşılaşıyorlar, başka bir kalıba sokuluyorlar. Oyunu kurallarına göre oynatmak istiyorlar ama onlar da oyunbozan olmak istiyor. Ancak bunun bedelleri var. Sistem tarafından bastırıldıkça, kendi bedenlerine ve ruhlarına zarar veriyorlar. Kitapta; aslında bağımlılığın sadece uyuşturucu, sigara, alkol olmadığı, hepimizin bir şeylere bağımlı hale getirildiğimiz konu ediliyor.

Bağımlılık üzerine kitap yazmak nereden aklınıza geldi?
Pek çok insanda özbenlik boşluğu var. Bir şeylere bağımlı olmanın sebebi de o boşluk duygusu zaten. İnsanlar içlerindeki o boşluğu, başkasına benzemeye çalışarak dolduruyor.

KURALLARI YIKMAYI SEVERİM
Özgünleşememek, yaratıcılığı da etkiliyor, öyle değil mi?
Evet; toplumda yaratıcılığın sınırları o kadar dar ki, büyük hayaller dikiyorsunuz ama giydirecek insan bulamıyorsunuz. Çünkü, sizin diktiğiniz kıyafet, diğerlerine benzemiyor ve benzemediği için de kötü olarak değerlendiriliyor. Örneğin; bu ülkede müzik yapmaya çalışmak, kafesteki kuş olmak gibi... Doğaya çıkamamışsın, özgürlememişsin. Ülkemizde birçok potansiyel şair ve müzisyen; alakasız meslekler yaparak ölüyor. Yeteneğini bilip de gösterememek büyük ızdırap. Bazı insanlar etrafa zarar verir, bazısı da kendine... Kitaptaki karakterler de kendilerine zarar veriyorlar.

Mazoşist bir karakteri yaratırken nasıl bir yol izlediniz?
'Sade'yi yaratırken çok fazla mazoşistle görüştüm. Mazoşist denince; cinsellikte acayip zevkleri olan kişiler akıllara geliyor, halbuki öyle değil. Bir mazoşist; kendisini yaraladığında, bir yerini kestiğinde, içinde tanımlayamadığı acıyı somutlaştırmış oluyor. Yara kabuk bağlamaya başladığında, durumunun düzeleceğine dair inancı artıyor ve kendisinde bir rahatlama duygusu oluşuyor.

Bu iki karakter birbirlerini aşkla mı tedavi etmeye çalışıyor?
Evet, her yere beraber gidiyorlar, her şeyi beraber yapıyorlar ama bir süre sonra birbirleri olmadan hareket edememeye başlıyorlar. Yani yine kendin olmamama duygusu oluyor.

Siz de benzer şeyler yaşadınız mı?
Benim bağımlılığım yok çünkü üreten biriyim. Tutkuluyum, kuralları yıkmayı severim. Normalliği sorgularım. Pek çok insan; 'doğru' olabilmek için hayatlarını istedikleri gibi yaşayamıyor. Bunun en büyük sebebi de diziler.

Neden?
Diziler, en tehlikeli uyuşturuculardan biri... Çünkü insanlar diziler yüzünden evlerinde hayatlarını sorgulayacak vakit bulamıyor. "Ben istediğim işi mi yapıyorum?", "Evliliğimde mutlu muyum?", "Bu benim evlenmek istediğim adam mı?" , "Ben bu çocukları ne ara yaptım?" gibi sorularla kendilerini sorgulamıyorlar. Üstelik her gece evlerine gidip o abuk subuk dizileri izleyip oradaki karakterlere üzülülüyor, "Bunlar benim başıma gelmiyor. Allahım ne şanslıyım, durumum hiç de kötü değil" diye şükrediyorlar. Çünkü dizilerde o kadar çok felaket yaşanıyor ki...

KARAKTERİME ŞARKI YAPTIM
Sizi yazarlık mı, müzisyenlik mi daha çok tatmin ediyor?
İkisi de nefes alma alanlarım. İkisinden de çok fazla para kazanılmadığı belli. Aslında bizim yaptığımız işler; deli işi. Ama normalliğin yüceltilecek hiçbir yanı olmadığını düşünüyorum. En büyük aptallık; kendi hayallerini gerçekleştirememek. Yani ben öyle bir aptal olamam. Maddiyatı da çok öne çıkarmadan, manevi olarak kendimi doyurmanın peşindeyim. Yazı yazmak, müzik yapmak; benim kendimi doyurma şekillerim.

Hangisi daha zor peki?
18 yaşından beri öykü yazıyorum. Roman yazmak; ömür törpüsü gibi, seni öldürüyor. Yarattığın karakter bir süre sonra sana yüklenmeye başlıyorlar. "Ben bunu yapmam" diyor. Ona her istediğinizi yaptıramıyorsunuz. Ben kendi yarattığım karaktere aşık olup; ona
şarkı

ÇABUK ALGILANACAK İŞLERİN PEŞİNDE DEĞİLİM
Müziğiniz için ne söyleyeceksiniz?
Çok kabul edilir bir ses tonuna sahip değilim, yaptığımın hiçbir zaman rock olduğunu da iddia etmiyorum. O da bir kalıp. Ben neden bir kalıbın içine gireyim ki? Kendime özgü bir müziğim var. Ben Demet Akalın, Gülşen, Hande Yener tarzı bir müzik yapmıyorum. Herkesin çabuk algılayıp alkışlayacağı şeylerin peşinde değilim.

Bu onların başarısız olduğu anlamına mı geliyor?
Hayır, onlar popüler kültüre hizmet ediyor; o ayrı bir sektör. Ama diğer tarafta da bunun bir alternatifi olduğunu göstermeye çalışan insanlar var. Ama bu "Hande Yener'in yaptığı müzik kötü, benim yaptığım iyi" demek değil. O müzikler biraz fazla dayatılıyor. Kolay algılanabildikleri için; insanlar o şarkıları çabuk öğreniyor sonra da sevdiklerini zannediyorlar. İnsanlar da şöyle bir algı var; 'bir şey karşılarına çok çıkıyorsa, iyidir.' Mesela ben ilk çıktığımda daha az kabul ediliyordum.

Şimdi peki?
Tükiye'nin rock çalmayan radyosunda 'Akıllı Bir Deli'yi çaldırtmış insanım.

RUHLARIMIZ DA YÜZLERİMİZ GİBİ BOTOKSLU
Yarattığınız karaktere şarkı yaptığını söylediniz. Şarkıyı hayalinizdeki kişiye yazmış olabilir misiniz?
Normal hayatta aşklar o kadar sıkıcı ve tutkusuz ki; yarattığım karaktere aşık oldum. Bu kitapta da aşkın o kadar tutku dolu bir hali var ki, bir aşırılık var. Hastalıklı aşk durumu benim ilgimi çekiyor. Fakat, aşık olmaktan, acı çekmekten korkuyoruz. Ruhlarımız da; yüzlerimiz gibi botokslu. Acı çekme korkusundan her tür deneyimden kaçıyoruz, korumaya çalışıyoruz kendimizi... Kötü şeyler olmasın istiyoruz, antidepresanlar yutuyoruz, pürüzsüz bir hayat istiyoruz. Ama ben yara bere içinde kalayım, düşüp çarpayım ama yeter ki yaşanmışlığım olsun istiyorum.

Aşkı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aşk hiçbir şekilde kontrol edilemeyen, kontrol edilmediği için kutsal olan bir duygu... Aşk konusunda kural ve limit tanımıyorum. Aşık olma yegane delilik alanı...
İlker Gezici(Sabah)

Haberin Devamı