Milgram meydanları...

Haberin Devamı

Ne zamandır kendimi, “Sen nereden biliyorsun?” diye bağırırken yakalıyorum. Ya televizyondaki birilerine ya da okuduğum bir yorumun yazarına...

Artık kendi partilerini hiçbir şekilde, insanlık suçu bile işleseler, eleştirmemelerini kanıksadık da... Şimdi sıra onların duygu ve düşüncelerini savunmaya ve yönlendirmeye geldi. İşte o zaman dayanamıyorum. Bağırıyorum: “Sen nereden biliyorsun!”

“Onu düşünerek söylemedi.“ “Bunu söylerken eski yaşadıkları aklına geldi“ falan... Hele biri, “Bir dakika onu niye söylediğini bir düşüneyim, bulup anlatacağım” dedi. Kulaklarımla duydum.

Bunlar bütün günü birilerinin söylediklerine savunma hazırlayarak geçiriyorlar herhâlde! Hadi siyasetine çalış da, duygularına... Pes!

Gazetecilerin bir partiyi canhıraş savunma hâlini zaten aklım almıyor da...

Önceleri buna takmıştım. “Niye?” diye soruyordum. “Niye bir insan başka birini ölesiye savunur ki?..”

Daha sonra bu ruh hâli, seçim meydanlarına da yansımaya başladı. Orada da sınır, Berkin’in annesinin yuhalanmasıydı...

O meydanlar, o ana kadar seçim meydanıydı...
Sonra birazdan anlatacağım Milgram meydanlarına dönüştü.

Meydanlarda partili kadınlar erkekler çocuğu ölmüş bir anneyi yuhalıyorlardı... Ne vahşet! Bu ne acımasızlık! Bu ne hâl!

Emir her zaman demiri kesmiyor

O kalabalığa baktığımda körü körüne bir savaşın içine girmiş insanlar görmeye başladım. Neyin iyi-kötü, doğru-yanlış olduğuna bakmadan! Kendi iradesini, idaresini hiçe sayarak savaşan insanlar!

Ben tam bunları çözmeye çalışırken bir arkadaşım, II. Dünya Savaşı sonrası tutuklu Nazilere, toplu katliam ve gaz odalarının görüntüleri izletilirken çekilmiş bir fotoğraf gösterdi. İsteyen bulsun, baksın. Kendi yaptıklarına baktırıyorlar. Çoğu bakmıyor, yüzünü kapatanlar, ağlamaklı suratlar...

O fotoğrafı araştırırken meşhur Milgram Deneyine (*) rastladım.

Nazi tutuklularından yola çıkarak aslında itaati hukuksal ve felsefi açılardan inceleyen o ilginç deneyler zincirine...

Hani hep küçülterek bakıyorduk ya olaylara, bu sefer de büyüterek baktım.

Sonuçlar... Tuhaf!

Mesela güçlü vicdani duygularla, saf otoritenin çeliştiği durumlarda genellikle otoritenin kazanması gibi!

Yetişkinlerin, bir erk makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almaya gösterdikleri aşırı isteklilik gibi...

Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanların, korkunç bir yok etme işleminin bir parçası olabilmesi gibi...

Özellikle bir kriz ortamında karar verme konusunda hiçbir deneyimi veya yeteneği olmayan birisinin, kararı gruba ve gruptaki hiyerarşiye bırakması, grubun bir davranışsal model oluşturması gibi...

Bir insanın kendisini başka bir insanın isteklerini gerçekleştiren bir araç olarak görmesi, böylece kendi davranışlarından kendisini sorumlu hissetmemesi gibi...

Ama tabii neyse ki, bir başkasının emirlerine boyun eğerken, yaptığı davranışların sonuçlarının nerelere gidebileceğini sorgulayanlar ve reddedenler de var!

DİĞER YENİ YAZILAR