‘Yaralı hayvan arkeolojisi...’

Haberin Devamı

Hafızamı şöyle bir yoklayınca...

Kim bilir kaç kadının yaralı hayvan gibi kaçtığını hatırladım.

Bazılarının da kaçamadığını...

O “misafir ilişkiler” ormanından...

Dün, Ayşe Arman’ın, Meryem Uzerli’yle yaptığı süper röportajı okurken, bir kadının nasıl kırıldığına bir kez daha şahit oldum.

Kırılmasına, yaralanmasına...

İnanmasına, inanamamasına...

Can çekişmesine...

Aslında bugün, tek başına çocuğunu doğuran kadınlar üzerine yazacaktım.

Onların hislerini, beklentilerini ve sonra neler yaşadıklarını...

Elbette herkes aynı değil ama ortak noktalarını yazacaktım.

İçi “bir nevi intikam alıyorlar”, “erkeği bağlamak için yapıyorlar” gibi basit klişeler ve aşağılık duygularla dolu olmayan bir yazı...

Ha, böyle yaşayanlar yok mu?

Var.

Var da... Onların bizim aramızda yeri yok!

“Doğurmalı mı, doğurmamalı mı?” tartışmasına ise hiiç girmeyecektim. Ahkâm kesmeyecektim.

Onun gibi olmadan

Ama röportajı okuyunca bambaşka bir hisse kapıldım.

Onun inanmalarını, güvenmeye çalışmalarını, yalnızlığını, şaşkınlığını, zayıflıklarını, kanmalarını, sanmalarını gördüm.

Bir ilişkiye sarılışını...

Sonra da yaralanışını gördüm.

Dedim ya, başka bir hisse kapıldım.

Başka bir iddiaya..

Ya bütün duygularının, inandıklarının, bütün ümitlerinin kirletilmesine izin vereceksin...

Yüreğinde lekelerle...

Sen de pisleneceksin.

Pisleşeceksin...

Ya da...

Temiz, dürüst ve doğru kalmak için “yaralı bir hayvan gibi” o pislikten kaçacak ve tamir olacaksın...

Bütün pisliklerden arınacaksın.

Yaşadıklarını unutmadan, utanmadan...

İnkâr etmeden, süslemeden...

Saklanmadan, saklamadan..

Katmadan, eksiltmeden...

Aldıklarıyla, verdikleriyle...

Ama kirlenmeden...

Onun gibi olmadan!

Sanki o çocuğu aldırsa, bu pis ilişkiler ağına o da katılacakmış...

Onlardan biri olacakmış gibi.

Ve şöyle söylüyor sanki:

“Bu pis ilişkiler yumağında...

Sen pis olabilirsin...

Bu ilişki de pis olabilir...

Ama ben değilim!”

DİĞER YENİ YAZILAR