Yeter ki kalpler kör olmasın!

Her yıl 7-14 Ocak tarihleri “Beyaz Baston Körler Haftası” olarak kutlanıyor... Neden “Beyaz Baston” derseniz, bunun ucu ta 1920’lere dayanıyor. O tarihlerde geçirdiği trafik kazası sonucu görme yetisini kaybeden bir fotoğrafçı, kendisinin kör olduğuna dikkat çekmek üzere bastonunu beyaza boyuyor... Bu fikir başkalarınca da öyle benimseniyor ki, Fransız Körler Örgütü 1931 yılında körlerin bastonunun beyaza boyanmasını ve beyaz baston adıyla simgeleştirilmesi kararını alıyor ve bu uyguluma zamanla dünyaya yayılıyor...

Engelli değil kör!

Dikkat ederseniz yazının başından beri “kör” ifadesini kullanıyorum, çünkü bu insanların engelli olduğunu düşünmüyorum açıkçası... Onlar sadece hayatı bizden biraz daha farklı algılıyorlar ve görmüyor oluşları çok da büyük bir engel teşkil etmiyor onlar için... Bir de onlara karşı daha duyarlı olunabilse ve yaşamın içinde önleri açılıp, yolları aydınlatılabilse... Onlar zaten hayatı öyle güzel bir pencereden görüyorlar ki...

Yeter ki kalpler kör olmasın

Mutlaka okuyun!

Körlük denince benim ilk aklıma bir kitapsever olarak Portekizli yazar Jose Saramago’nun “Körlük” adlı romanı geliyor... Okuduğum onlarca kitap arasında sivrildiğini söylemeliyim... Saramago kitapta körlüğü bir metafor olarak kullanıyor ve insanın gelebileceği en acımasız noktayı, zamanla nasıl onursuz bir canavara dönüşebileceğini okucunun beynine adeta kazıyor...

Haberin Devamı

Zaman kaybı!

Bu muhteşem romanın 2008’de aynı isimli bir de film uyarlaması yapıldı. Ancak asla izlemenizi tavsiye etmem, bana kalırsa tam bir fiyasko... Kitaptaki derinliğin binde birini bile barındırmayan bir yapım olmuş... Kitabı okumadıysanız mutlaka okuyun, filmi ise asla izlemeyin derim... Madem körlükten gidiyoruz, öyleyse bu konuda çekilmiş, izlemeye değer bir filmden bahsedeceğim size... Kuşkusuz bu katagoride neler var diye düşünüldüğünde hemen hemen herkesin aklına başrolünde Al Pacino’yu izlediğimiz “Kadın Kokusu” gelecektir... Sonra belki, Soul müziğin efsane ismi Ray Charles’ın hayatını konu alan “Ray”, Japon sinemasını sevenlerin ise 2003 yapımı Takeshi Kitano imzalı “Zatoichi”, İran yapımı Majid Majidi imzalı “Cennetin Rengi”... Sayılabilecek çok sayıda film var aslına bakarsanız...

Haberin Devamı

Hayallerin Ötesinde

Benim bahsetmek istediğim yapım ise orijinal adı “Imagine” olan “Hayallerin Ötesinde”... Müzikleri de kendisi kadar sevilesi olan film Andrzej Jakimowski imzası taşıyor... Görme engelli Ian etrafında şekillenen filmde, bu genç adam uzun yıllar gördüğü “uzaklığı saptama yöntemi” -ekolokasyon-sayesinde, baston kullanmayı bırakmış, hayatın içinde hisleriyle yol alan bir eğitmen ve Lizbon’da görme engelli insanlara özel eğitim veren bir kliniğe öğretmen olarak atanıyor. Biz film boyunca kendisi gibi kör olan çocuklarla yaşadıklarını izliyoruz.

Samimi ve sıcak!

Körlüğü alt etmeyi başarmış ve bunu öğrencilerine aşılamaya çalışan Ian’dan yola çıkılan filmin çıkış noktası ise aslında güven dengesi üzerine kurulu... Polonya sinemasının sıcaklığını her sahnede hissettiren film izleyiciyi de içine almayı başarıyor... Ortaları biraz tekrardan ibaret olsa da, yönetmen duyguyu öyle hoş bir şekilde sunuyor ki, boğazda düğüm olsa da, görüntü olsun, müzik olsun karanlığa yer vermiyor. Kimi sahnelerde gözlerinizi kapatıp duymaya, rüzgarın esintisini hissetmeye, denizin kokusunu almaya çalışıyorsunuz. İzlemesi keyifli, etkisi büyük bir film...

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR