Gazete Vatan Logo

Cezaevinde hüzünlü bir düğün!

Balyoz Davası'ndan baba-kız hikayeleri

Cezaevinde hüzünlü bir düğün!

Emekli Tuğamiral Çakmak görevini hep ailesinden önce bilmiş, ne çocuklarının doğumunda ne de özel günlerinde yanlarında olabilmişti. Kızının gelinlikli halini bile Hasdal Askeri Cezaevi’nde düzenlenen düğünde görebilecekti.

Cem Aziz Çakmak, 1963 yılında Gölcük’te dünyaya geldi. Babası bir astsubay denizci ve Kıbrıs Barış Harekâtı’nda da savaşmış bir gaziydi. Üç çocuklu ailenin en küçüğü ve tek oğluydu. Babası TSK’dan emekli olunca, İstanbul’a taşınıp kendi işyerini açtı. Cem ise Beşiktaş’ta taşındıkları mütevazı apartmanda da hayatının aşkı Sevgi ile tanışıp evlendi. Ancak Sevgi Hanım burada evliliğini neredeyse yalnız yaşadı.



“Gülümseyenim”

Eşi görevi nedeniyle sürekli seferdeydi. Bazen seferler aylarca sürer, Sevgi Hanım eşini gözyaşları içerisinde beklerdi. Zaten ilk çocuklarını da yine eşinin yokluğunda İstanbul’da yalnız dünyaya getirdi. Doğumhaneden güzel bir kız bebekle dışarı çıkan hemşire, bebeğin babası zannederek eniştesinin kucağına vermişti. Cem Aziz Çakmak hep bir erkek çocuk beklemişti. Hatta tüm odayı buna göre düzenledi. Oğlunun da kendisini gibi koyu Beşiktaşlı olmasını isteyen Cem teğmen, bebek odasını panda gibi siyah beyaz oyuncaklarla süsledi. Oğluyla Beşiktaş maçına gideceği günleri bile hayal etti. Ancak evine dönüp küçük kızını ilk kucağına aldığı anda, “İyi ki kızım olmuş” dedi. Ona, kraliçenin tacındaki kıymetli bir taştan esinlenerek Tuğçe adını verdi. Tuğçe babasını görür görmez gülümsemiş ve beyaz kıyafetli bu adamı çok sevmişti. Babası da hayat boyu ona hep “gülümseyenim” diye hitap etti.

Denizcilerin bayramı

Tuğçe’nin çocukluğu da diğer denizci çocuklarınınki gibi babasına hasret geçti. Hep Gölcük’teki lojmanlarının camında oturup, babasının eve gelmesini beklerdi. Ancak babası bazen aylarca süren seferlere gider, bazen eve telefon bile edemezdi. Seyir dönüşleri ise tam tersi denizci aileleri için bir bayram havasıydı. Tuğçe ertesi gün babasının seyirden döneceğini öğrenir, o gece heyecandan uyuyamazdı. Bir an önce sabah olsun ve babasına kavuşsun diye sabırsızlanırdı. Babasına kavuştuğu o anları yıllar sonra şöyle anlatacaktı: “Babamın seyir dönüşleri çok önemliydi. Onu Poyraz Limanı’nda karşılardık. Saat verilirdi bize. Allahım sanki ertesi gün bayram bize. Güzel ayakkabılar hep bayramlarda giyilir ya işte biz de o zamanlar giyerdik. Annem bize tertemiz giysiler giydirirdi. Mesela uzaktan görünürdü ya o gemi, geçmek bilmezdi dakikalar. Sanki bana saatler sürerdi. Bir de böyle bir anda kucağına atlayım da olmuyor. Böyle tın tın gidiyorsun. Sonradan çözülüyorsun tabii dayanamıyorsun. Babamın komutanları vardı. Bir gelirlerdi ki omuzlarında bir sürü yıldız. İnerlerdi gemiden bembeyaz. Sanki benim kahramanım geliyormuş gibi hissederdim.”

Babamı beklerken

Kamuoyunda deprem etkisi yaratan Balyoz davası bu defa bambaşka bir yönüyle kitaplaştırıldı. Vatan Gazetesi İstihbarat Şefi Burak Bilge ile Psikolog Pelin Çınar, Balyoz Davası’ndan baba kız hikâyelerini yazdı. “Babamı Beklerken” adıyla Kaynak Yayınevi’nden çıkan kitapta birbirinden ilginç ve bir o kadar da duygulu sekiz baba-kız hikâyesi bulunuyor. Şehirden şehre sürülen hayatlar, bitmek bilmeyen ayrılıklar, endişe dolu uykusuz geceler, umut ve gözyaşı da bu hikâyelerde yer alıyor. Kitabın içerisinde hayat öykülerini anlatan çok özel fotoğraflar ve babaların kızlarına yazdığı mektuplar da bulunuyor.



Gözyaşlarıyla nikah

Tuğçe hep bu ayrılıkları yaşayarak büyüdü. Üniversite son sınıfta Yasin’e aşık oldu. Ancak nişanlanma vakti geldiğinde Cem Aziz Çakmak Balyoz soruşturması kapsamında tutuklandı. Tutukluluk bir türlü bitmeyince Cem Aziz Çakmak onları düğünü bu şekilde yapmaları için ikna etmeyi başardı. Cezaevinden çıkar çıkmaz gün almak için Üsküdar Evlendirme Dairesi’ne gittiler. Ancak Tuğçe’nin sinirleri boşalmıştı. Onun sürekli ağladığını gören memur ise genç kızı zorla evlendiriyorlar sanmıştı.

Nikâhın yapılacağı gün salondan içeri girerken gözüne babasının gönderdiği çiçek ilişti. Kocaman kırmızı beyaz karanfillerle süslenmişti. Üzerinde beyaz bir çapa vardı ve “Kızıma mutluluklar dilerim” yazılıydı. O an gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Masaya gidene kadar ağladığını kimseye belli etmedi. Nikâh memuru adını sorduğunda “Cem Aziz Çakmak” diye yutkundu. Ardından salonda büyük bir alkış koptu. Tüm davetliler ayağa kalkmış ve elleri patlarcasına alkışlıyorlardı. Olandan habersiz nikâh memuru da şaşırmıştı. Tuğçe ise artık saklayamamış ve gözyaşları içerisinde kalmıştı.

Hasdal Askeri Cezaevi’nin bahçesine girdiklerinde Tuğçe’nin duvağı kapalıydı. Kızını o halde karşısında gören Cem Aziz Çakmak bir süre donup kaldı. Baba kız sadece birbirlerine bakıyor ve ikisi de hiçbir şey söylemiyordu. O sessizlikte hem Tuğçe hem de babası gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Sessizliği ilk bozan Tuğçe oldu. “Babacığım duvağımı açmayacak mısın?” diye sordu. Babası ise “Ne güzel olmuşsun kızım. Bir kuğu gibi” dedi.


Gelin çiçeğini amiral kaptı

Ardından aile tebrikleri kabul etti. İçerideki subaylar kendi aralarında para toplayarak aldıkları hediyeleri verdi. Zaman dolmuş ve artık ayrılık vakti gelmişti. Gelin ve damat cezaevinden çıkarken komutanlar yine koridor oluşturdu. “Oğlan bizim kız bizim” tezahüratları atılıyordu. Kapıdan çıkmadan önce Tuğçe birden durdu. Çok önemli bir şeyi unutmuştu. Arkasına döndü ve onu uğurlayan subaylara, “Ben bu gelinliği giydiğimden beri hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Beni bu kadar heyecanlandırdığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Ben gelin çiçeğimi de atmamıştım. Bu çiçeği burada hepinizin özgürlüğü için atmak istiyorum” dedi. Kimse bunu beklemiyordu. Hasdal Cezaevi’nin bahçesinde derin bir sessizlik oldu. Tuğçe yeniden döndü ve gelin çiçeğini geriye doğru fırlattı. Çiçeği tutuklu Tuğamiral Fatih İlgar kaptı. Komutan kaptığı çiçeği Tuğçe’ye geri getirdi. Ona, “Sen bunu bizim özgürlüğümüz için attın. Bu çiçek burada durmasın. Sen bunu evde bizim için kurut. Biz senin evinde görelim bu çiçeği” dedi. Bu konuşmanın ardından Hasdal Askeri Cezaevi’ndeki düğün gözyaşları arasında sona erdi.


Hasdal orkestrası

CezaevindeKİ düğünün her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve hazırlanmıştı. Sadece bir saatleri vardı. Tutuklu tüm komutanlar bir koridor oluşturmuş, Tuğçe ve Yasin içinden yürümüştü. Onlar yürürken Hasdal’daki tutuklular ve davetliler de alkış tutmuştu. İçeri girdiklerinde davetliler için hazırlanmış bir düğün salonu ile karşılaştılar. Salonun tüm düzeni Tuğamiral Fatih İlgar’a aitti. Cezaevindeki tüm masalar birleştirilmiş ve üzerlerine bahçeden toplanan çiçeklerin yaprakları serpilmişti. Düğün pastası bile vardı. Tabii düğün müziksiz olamazdı. Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu gitar çalıyor, Tümamiral Cem Gürdeniz ise piyanonun başında oturuyordu. Yaşar’ın bir şarkısı eşliğinde baba kız yanak yanağa dans ediyordu. Düğün pastasını keserken herkesin gözlerinden yaşlar geliyordu.

Yarın: Babasına sevdalı bir Türk kızı, Zeyna... Emekli Korgeneral Metin Yavuz Yalçın ve kızı Mine Deniz Şişman’ın hikayesi

Haberin Devamı