Türkiye Brexit'e Dilek Makinesi'yle çare arayacak

Londra Tasarım Bienali’nde tasarımcılar "Umut henüz bitmedi” demek için eserlerini sergileyecek.

Hayat bazen bilge şakalar yapar; üzerine uzun uzun düşünmemiz gereken. Tıpkı Thomas More'un dünya düşün ve edebiyat tarihini derinden etkilemiş "Ütopya" eserinin 500'üncü yılını kutlamaya hazırlanan İngiltere'nin Brexit referandumuyla AB'den çıkma kararı alması gibi. Çünkü ilk sınırsız ve sınıfsız dünya tarifidir Thomas More'un "Ütopya"sı. Kimsenin kapısını kilitlemediği, birbirinin eşiti evlerde yaşadığı idealize bir ada hayalidir bu roman. Adı da bu yüzden "Ütopya" yani "olmayan yer"dir. Ne yazık ki, Ütopya, o günden beri hâlâ gidilememiş, varılamamış bir ülke. Tam vardığımızı düşünürken bir serap gördüğümüzü sandığımız. Ama Avrupa'nın "sınırları gevşetilmiş bir dünya projesi" olan AB'nin, More'un ülkesinde çözülmeye başlaması ve bu çözülmenin eserin 500'üncü yılına denk gelmesi, "hayat" adını verdiğimiz en yaratacı ve aklı karışık sanatçının bizi şaşkına çeviren büyük bir metaforu olsa gerek. "Durun ve bir kez daha ne yaptığınızı düşünün" dediği.

Koordinasyonu İKSV üstleniyor

Ve ne tuhaf ki, 7-27 Eylül tarihleri arasında ilki gerçekleşecek olan Londra Tasarım Bienali'nin teması da bu: “Utopia by Design" (Tasarımla Ütopya). Eylül ayında 30'dan fazla ülke tasarımcısı Londra'da "umut henüz bitmedi, başka türlü bir dünya hala mümkün" demek için eserlerini sergileyecek.

Haberin Devamı

Zira Türkiye'den "Dilek Makinesi" isimli eserle bienale katılan Autoban'ın çıkış noktası "umuda en umutsuz olduğumuz anda ihtiyaç duyar ve onu yaratırız" düşüncesi olmuş. İKSV’nin koordinasyonunu üstlendiği Türkiye sergisinde yer alacak "Dilek Makinesi"nin öyküsü ve felsefesi de bu bağlamda çok derin.

Türkiye Brexite Dilek Makinesiyle çare arayacak

Autoban, Dilek Makinesi ile Londra Tasarım Bienali’ne katılıyor.

İNSANLARIN UMUDA İHTİYACI VAR

Kökleri Neolitik çağlara kadar uzanıyor “Dilek Makinesi"nin ve çok iyi bildiğimiz, bir ritüele dayanıyor. Yunan, Kabala ve Pers inançlarında da rastlanan dilek ağacından ilham alıyor.

Ancak, Autoban Londra'ya bir ağaç götürmüyor. Dileklerimizi günümüzün teknolojik dünyası ile buluşturuyor ve mesajlarımızı hava basıncıyla çalışan pnömatik bir sistemle "yerine" ulaştırmayı amaçlıyor.

Haberin Devamı

Bana kalırsa eserin en güzel kısmı da bu, çünkü hava basıncıyla çalışan pnömatik sisteme en çok hastanelerde rastlarız. Burada küçük bir hatırlatma yapmak isterim, adını zor telaffuz etsek de bu sistemi aslında hepimiz iyi biliyoruz. Hani hastanelerde kanlarımızı verdiğimizde hemşireler tüpleri silindir bir kapla birlikte borulara koyup laboratuvara hızla gönderir ya, işte hava basıncıyla çalışan pnömatik sistem bu. Bu yüzden eserde bu yöntemin kullanılması felsefesiyle çok uyumlu ve birbirini destekler olmuş. Malum, insanların umuda en çok ihtiyaç duydukları yer hastanelerdir. Kanlarımız, tahlillerimiz, filmlerimiz sanki bizim dilek ağacına astığımız bez parçaları ya da kâğıtlar gibi onu gerçekleştirecek olan "yere", doktorlara doğru hızla yola çıkar ve biz de umutlanırız.

İyi dilekler evrene gidecek

Eylül'de, Londra'da bienale katılanlar "Dilek Makinesi"ndeki şeffaf tüplere dileklerini yazıp gerçekleşmesi için Ütopya'ya gönderecekler. Peki bu dilekler nereye gidecek? Elbette Ütopya'ya yani Thomas More'un kitabının anlamı gibi "İyi yere", günümüz moda deyimiyle "evrene" de diyebiliriz.

Haberin Devamı

İKSV'yi ve Autoban'a bu güzel tasarımları için çok teşekkür ederim. Umut asla bitmez, biz umut ettikçe.

DİĞER YENİ YAZILAR