‘Dekolteyi tecavüz nedeni görmek gerçekten delice!’

Haberin Devamı

Alain de Botton için “Felsefeyi popüleşleştiren adam” diyorlar. Nitekim aşk, iş, seyahat üzerine yazdığı kitaplar çok satıyor. Tabii Türkiye satışlarını dünya ile kıyaslamayacağız, moralimiz bozulmasın diye!

Buna rağmen kendisinin Türkiye’de hatırı sayılır bir hayranı olduğu da kesin. Nitekim salı günü İKSV’de verdiği “Aşk, İş, Felsefe, Seyahat” isimli seminer tıklım tıklımdı. Biletler günler öncesinden bitmiş, yazarı ayakta dinlemek için bile 80 TL ödenmişti.

Biz basın mensupları da kendisi ile dün, yayıncısının (Sel Yayınları) düzenlediği kahvaltıda bol bol sohbet etme fırsatı bulduk. Elbette sizler için birkaç özel soru sormayı da ihmal etmeden...

Botton’un okurları bilir, kendisi modern hayatı sevdiği kadar eleştirir. Mesela “Statü Endişesi” kitabında başarısızlık korkumuzu anlatır. Haklıdır da... Bunun için iş hayatının ve ona bağlı olarak sosyal hayatın her geçen gün sertleşen koşullarını hatırlamamız yeter de artar. En yakın arkadaşların bile her an birbirinin çıkarına dokunabildiği ilişkileri.

İşte Botton, böylesi bir dünyada laik dünyanın, dini dünyadan öğrenebilecek çok şeyi olduğuna inanıyor. Ekim ayında tüm dünyadan önce Türkiye’de yayımlanacak olan “Ateistler İçin Din” kitabını ona yazdıran da bu olmuş.

Ancak hemen belirtelim, kitapta İslamiyet yok! Hıristiyanlık var, Yahudilik var, Budizm var ama İslam yok!

Tabii, masanın etrafını kaplayan, laik-din tartışmasını yoğun yaşayan, yüzde 99’u Müslüman kabul edilen bir ülkenin gazetecileri olarak hep bir ağızdan “WHY?” diye atıldık.

Botton, “Ama sadece İslamiyet değil pek çok din yok. 21 dinin sadece 3’ü var bu kitapta.”

Botton böyle dedi, demesine ama “özel sorular” bölümünde bu soruyu bir kez daha sormadan duramadım ve işte orada ağzından “bu çok ateşli bir konu” sözünü çekebildim.

Hemen her konuda; aşk, iş, seyahat üzerine hiç çekinmeden yazan (kız arkadaşının hayat hikayesi gibi) Botton’un kahvaltı boyunca Türkiye’deki tartışmalara (karikatür meselesi gibi) hep mesafeli durduğunu da eklemeliyim. Tartışma hararetlendiğinde de “I don’t know” demeyi tercih ettiğini...

Ama şimdi özel sorular bölümündeyiz. Kaçış yok, Mr. Botton! Bir kez daha soracağım!

Ama bu sefer doğrudan değil de, dolaştırarak!

Sizin dinle aranız nasıl? İnançlı biri misiniz?

Dine inanmıyorum. Ama dinler topluluğundan öğrenmemiz gereken şeyler olduğuna inanıyorum.

Mesela?

Eğitime göz atalım. Laik dünyada eğitimin çok önemli olduğuna inanıyoruz.

Kesinlikle! Eğitim şart!

Ama bunu nasıl algılarız? 3-4 yıl üniversiteye gidersin sonra eğitim biter. Din de eğitime inanır ama her şeyi unuttuğumuzu ve hep hatırlatılması gerektiğine de. Bence de unuttuğumuz şeylerin hatırlatılmasına ihtiyacımız var. Ben dinin içeriğiyle değil bir şeyleri hatırlamamız gerektiği ile ilgileniyorum.

İyi de sanat bunu yapamaz mı?

Yapabilirdi ama laik sanat ahlaki sanattan korkar. Bunu propaganda gibi algılar. Bence, bu kadar korkmamıza gerek yok. Dinsel sanata dönmek gibi niyetim yok ama ahlaki sanattan öğreneceklerimiz var.

Ama ahlak öyle bir alan ki, özgürlükle çatışabiliyor...

Fikirsel özgürlük her zaman iyidir ama bazı konularda sınırlama getirmek iyi olabilir.

Mesela?

Örneğin çocuk sahibi olmakta özgürsünüzdür. Çocuk eğitimi konusunda pek çok din, çocukların kısıtlamalara ihtiyaç duyduğunu düşünür. Bunun bütünüyle saçmalık olduğunu düşünmüyorum.

Peki bu ahlakın sınırı var mı? Mesela muhafazakar ahlaka sahip bir Türk profesörü (Orhan Çeker) tecavüz ile ilgili “Dekolte giyersen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmaz” dedi.

Bu bana çok delice geldi gerçekten. Bu kısıtlamalara iyi bir örnek tabii ama tekrar söylüyorum ben dinsel kısıtlamaların içeriğiyle değil biçimiyle ilgileniyorum.

Pardon biçimden kastınız nedir?

Dinin özgürlüğü kısıtlayarak öğretmeye çalıştığı çoğu şeye katılmıyorum. Bunlar yanlış! Ama bazı şeyler konusunda da kısıtlamaya ihtiyaç var. Örneğin, insanlar birbirine çok kolay zarar veriyor. Çok zalim olabiliyor. Bir sese ihtiyaç var: “Kibar ol, ahlaklı ol, iyi ol” diyen. Laik dünyada bu tür sesleri çok duyamadık. Bizi merhamete, empatiye, kibarlığa götürecek bir ses hep eksik kaldı!

***


Botton: Orhan Pamuk nereyi yazsın?

Alain de Botton “Havaalanında Bir Hafta” kitabını bir havaalanda yaşarak yazmıştı. Bu deneyiminden hareketle bir de proje geliştirmiş. “Ünlü yazarlar nereyi yazarsa ilginç olur?” sorusu üzerine kurulu. Bize de bu amaçla sordu: Orhan Pamuk nereye gidip nereyi yazsın? Herkes tarihi bir mekan söyledi. Benim yanıtım ise bir tekstil atölyesi ya da Tuzla tershanesi oldu!

Sizce?

DİĞER YENİ YAZILAR