Anadolu'yu kazanmanın tek yolu güvercin olmaktır

Hacı Bektaş Anadolu'ya güvercin kılığında gelir. Anadolu halkı bu efsaneyi çıkardığı zaman ne Pentagon vardı ne "şahinlerle güvercinler" deyimi, ne de Picasso'nun Barış Güvercini. Anadolu'ya yaklaşmanın tek yolu ŞAHİN olmaktan değil, GÜVERCİN olmaktan geçer

Haberin Devamı

Hacı Bektaş, Horasan'da Hoca Ahmed-i Yesevi dergâhında yetişmiş, o ocaktan feyz ve icazet almıştır. Dolayısıyla sadece Alevi-Bektaşilerin değil, islam'ı tasavvuf derinliğinde kavrayabilen bütün Müslümanların Veli'si ve onlara Hoca Ahmed-i Yesevi'nin bir emanetidir.

Gördüğünüz gibi islam'ın değişik anlayışları arasında, uzlaşmaz gibi görülen bütün çelişkileri çözebilecek ve gerçek Alevi-Sünni kardeşliğini yaratabilecek tılsım Hacı Bektaş-ı Veli'nin isminde saklıdır.

Hacı Bektaş aynı zamanda Müslüman-Hıristiyan-Musevi kardeşliğinin de öncüsüdür. Türk, Kürt, Rum, Süryani, Arap birlikteliğini de kapsar. Onun gönül zenginliği ve bereketi herkese yeter. Eğer Hacı Bektaş'ın yedi yüzyıl önce söyledikleri ve insan anlayışı dünyaya egemen olsaydı, bugün çok daha mutlu bir dünyada yaşıyor olurduk. Ama ne yazık ki aradan geçen yedi yüzyıl, bizi Hacı Bektaş düşüncesinden ve onun bilgelik dolu hoşgörüsünden uzak düşürdü.

Oysa bilindiği gibi Osmanlı orduları Bektaşi tarikatına ve Pîr olarak da Hacı Bektaş-ı Veli'ye bağlıydılar. Hacı Bektaş, Şeyh Edebali ve Ahi Evran... Kayı Aşireti'nin, bir dünya devleti olmasının manevi temelini atan isimler bunlardır. Dikkat ederseniz bu kutlu insanların hiçbiri asker değildir. Aralarında komutan yoktur. Bu da Anadolu'nun kılıçla değil, gönülle fethedilmiş olduğunun en önemli kanıtıdır.

Çok eski bir şiir şöyle der:

"Rumelin fethinde o gerçek Veli
Tahta kılıç tutar ol batın eli"

Bilindiği gibi Rumeli, Diyar-ı Rum, yani Doğu Roma toprakları, kısacası Anadolu'yu da kapsayan egemenliğin adıdır. Şiir açık bir biçimde Horasan erlerinin, Anadolu'yu gönülle, kültürle, ırk ve din ayrımı yapmayan engin bir dünya kavrayışıyla fethettiğini anlatır. Bir Orta Asya aşiretinin, koca Bizans Imparatorluğu'nu devirmesinin sırrı tahta kılıçlı gezici dervişlerin ve âşıkların yaydığı mesajda gizlidir.

Büyük ders
Hacı Bektaş'ın Anadolu'ya gelişiyle ilgili bir efsane bu derin gerçekliği anlatmaya yeter. Söylenceye göre Hacı Bektaş Horasan'da Ahmed-i Yesevi'nin tekkesinde yetişir, icazet almak üzere dar-ı cec üzerinde namaz kılar. Dar-ı cec, arpa ve buğday yığınıdır. Hacı Bektaş bunları havaya savurur ve boşlukta bir seccade oluşturan arpa ve buğday üzerinde namazını kılar. Bunun üzerine Pîr'i kendisine "el" verir ve Hacı Bektaş bir güvercin kılığına girerek Anadolu'ya gelir.

Bugün Hacıbektaş olan Suluca Karahöyük üzerinden geçerken, aşağıda oturmuş kadınlı erkekli bir gruptan kadınlar "Üstümüzden bir er geçti!" derler. Bunun üzerine Karadonlu Can Baba bir şahin olur ve havaya fırlayıp güvercinin peşine düşer. Epey kovalamacadan sonra yere inerler ve güvercin silkinip Hacı Bektaş haline gelir, şahini boğazından yakalar.

Karadonlu Can Baba "Ey Erenler" der. "Er ere zulmeder mi?" Bunun üzerine Hacı Bektaş, "Behey zalim" der. "Ben Anadolu'ya gelmek için dünyada bulabildiğim en masum yaratığın kılığına, güvercin donuna girdim. Anlamadın mı?" Bunun üzerine dost olurlar ve Hacı Bektaş oraya yerleşerek, öğretisini yaymaya başlar.

Ne kadar açık değil mi?
Anadolu halkı bu efsaneyi çıkardığı zaman ne Pentagon vardı ne "şahinlerle güvercinler" deyimi, ne de Picasso'nun Barış Güvercini. Anadolu'ya yaklaşmanın tek yolu ŞAHİN olmaktan değil, GÜVERCİN olmaktan geçer.

Tarihin verdiği büyük ders budur.
Bugünkü yöneticilerin bu efsaneden ve Hacı Bektaş'tan alacakları çok ders var. Bazılarının mırıldandığını duyar gibiyim: "Canım ne de olsa bir halk hikâyesi. Hiç insan güvercin kılığına girebilir mi? Bilimsel değil. Folklor!" Bu düşünce, bir sürü safsatayı bilim sanıp, gerçek bilimi gözden kaçıranlara özgüdür. Anadolu'nun en bilimsel gerçeği, halkın yüzyıllar içinde oluşturduğu bu efsanede gizlidir.

DİĞER YENİ YAZILAR