Mezopotamya’da bir hazine: Dara

Güneydoğu Anadolu’ya ve bölgedeki kadim geleneğe yolculuk etmeyi çok sevdiğimi her fırsatta dile getiriyorum. Eğer daha önce ülkemizin bu muhteşem coğrafyasına hiç uğramadıysanız, en kısa zamanda mutlaka seyahat listenize almanızı öneririm. Yemek, tarih, kültür, el sanatları... Bu coğrafyayı tercih etmek için o kadar çok neden var ki. Sakın, medyanın bu toprakları çoğunlukla bir korku filmi gibi göstermesine kanmayın. Büyük kentlerden çok daha sakin ve huzurlu bir ortamla karşılaşacaksınız. Kavga da terör de ülkenin hiçbir il merkezinde İstanbul’dakinden daha vahşi değil. Kobane eylemleri sırasında Diyarbakır-Mardin dolaylarına gitmiş biri olarak, herkese yaşadığı ülkenin her karışını gidip görmesini ve kafasında vatanının haritasını kendi keşfederek oluşturmasını tüm kalbimle tavsiye ederim.



Güneydoğu’nun Efes’i

İşte bugün, “Sacred7”ın Mardin’e düzenlediği şahane bir gezi programında keşfettiğim muhteşem bir hazineden söz etmek istiyorum. Mezopotamya ovası ile Tur-Abdin Dağlarının birleştiği yerde kurulmuş bir Antik kent: Dara. Ne şanslıyım ki, Mezopotamya’nın Efes’i olarak nitelenen bu Antik Kenti, kazı çalışmalarını da yürütmüş olan, sevgili Mesut Alp ile keşfettim. Mardin’in 30 kilometre güneyinde bulunan Dara köyündeki Dara Antik Kenti, su sarnıçları, köprüleri, çarşısı, kilisesi, tiyatrosu, yerin 40 metre altındaki yerleşim birimi ve nekropolüyle (mezarlık) nefes kesici. İranlılar, Romalılar, Araplar ve Osmanlılar’ın hakimiyetinde kalan bu antik kent, kazı çalışmaları ilerledikçe Mezopotamya’da tüm ihtişamıyla gün ışığına çıkıyor. Sevgili Mesut, Muhtar İbrahim Bilgiç’in evinde bizim için hazırlanan muhteşem yer sofrasında ağırladı bizi. Köy tavuğu ve patlıcanlı-patatesli pilav ile hazırlanan “maklube” ise yediğim en muhteşem yemeklerden biriydi. Tarih-kültür-yemek üçlüsünü seven herkese bu köye bir kere ziyareti tavsiye ederim.

Gizemli girdapların şehri

Kendi doğduğu, kendi kazdığı toprağın tarihi; Mesut Alp’in kendi anlatımıyla, Dara Antik Kenti: “1986 yılından başlayan bilimsel kazı ve araştırmalar, halen Mardin Müzesi tarafından yürütülmektedir. Gelip gören herkesi tarihin gizemli girdaplarına götüren bu şehir, çoğu zaman bölgenin Efes’i olarak da zikredilir. Dara, Roma İmparatoru Anastasius’un dönemine kadar küçük mütevazı bir yerleşim alanı iken, 359’da Nisibis’in (Nusaybin) Persler tarafından alındıktan sonra, önemli bir idari ve askeri merkez olan Amida (Diyarbakır) saldırıya çok açık bir hale gelir. Komutanların yoğun baskısı sonucu imparator, M.S. 505 senesinde, Dara şehrini yaklaşık 4 km uzunluğunda bir sur duvarı ile çevreletir ve 28 tane kule ile de destekler. Gönderdiği büyük bütçe ile, bir kent inşa ettiren imparator, şehrin adını, Anastasiopolis olarak değiştirir.



Roma’nın doğu sınırı...

Dara şehri ile, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını önemli ölçüde güvence altına alsa da, kaçınılmaz son gerçekleşir ve kent Sasanilerin eline geçer. İki güç arasında sürekli el değiştiren kent, 640 senesinde İslam Orduları tarafından fethedilir. 14’ncü yüzyıl Moğol istilasına kadar ticari ve askeri olarak önemi koruyan Dara, önemi yitirmeye başlar. Dara Antik Kenti’nde, geç Roma, erken Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yapılarını bir arada görmek mümkündür. Bu yapılar arasında, şehrin surları, kapısı, agorası ve sütunlu caddesi, tarihi köprüsü, sarnıçlarını, mozaikli yapıyı, Perslerle yapılan savaşta kullanılan surun dışındaki hendeği, nekropol alanı ve mezarlık alanındaki kümbetleri saymak mümkündür.

Eski Çağların izini her taşında görebileceğiniz bu şehir, Roma İmparatorluğu’nun kendini gizlediği bir sığınak gibidir. Köyün her evi, antik bir yapının ya kendisi ya da bir parçasıdır. Dara, zamanın durduğu, efsanelerin dile geldiği yorgun bir şahididir Mezopotamya’nın...

DİĞER YENİ YAZILAR