Tesadüfen keşfedilen güzellik Porto Verene

TATİLCİLERDEN farklı olarak 'yoldan çıkmak, kaybolmak', başa gelebilecek en güzel şeylerdir gezginler için... Biz de gezgin bir çekirdek aile olarak İtalya’da planlarımızı bozduk ve karşımıza geniş limanı, oyuncak gibi dizilmiş rengarenk evleri ve kilisesi ile Porto Verene çıktı.

Gezginler tesadüfleri sever PORTO VERENE!

“Neye niyet nereye kısmet” diyebilme özgürlüğüdür, yolları çekici kılan. Bu sayede, tesadüfen keşfettiğimiz, cennet gibi bir balıkçı kasabasından söz etmek istiyorum şimdi: Porto Venere

Fotoğraflar: Tolga Eşiz

AÇIKÇASI bu muhteşem yeri ben değil eşim keşfetti. Daha orta mektepi bitirdiğim yıl, ailemle ‘74 model Murat 124’ümüzle birlikte 2 ay tüm Avrupa’yı gezdikten sonra içime kaçan gezgin ruh bir daha iflah olmadı. Ne şanslıyım ki ruhu ruhuma denk bir adamla evlenmişim. Böyle bir ilişkinin meyvesi de doğal olarak gezenti bir kız çocuğu oldu. Çekirdek aile olarak İtalya seyahatine çıktığımızda her ne kadar özgür gezmeyi sevsek de elbette bir planımız ve rotamız vardı. Ama planlar da bozulmak için yapılır zaten, öyle değil mi!



Cinque Terre yani 5 Toprak köylerini geçtiğimiz cumartesi yazmıştım. İşte İtalyan Riviera’sından, Toscana’ya uzanan rotamızda ilerlerken eşim birden “Ben bu Portovenere adını çok sevdim” dedi. Bense ilk kez itiraz ettim çünkü akşam karanlığına kalmak istemiyordum. Ama tam o sırada Tolga darbeyi indirdi: “Ya ne biçim gezginsin sen!” İşte bu lâf üzerine biz de direksiyonu Porto Venere ya da İtalyanların kullandığı haliyle Portovenere’ye kırdık.

Alice harikalar diyarında!

Aslında buraya kasaba değil belediye demek gerek. Geniş bir limanı, bu limanda yan yana oyuncak gibi dizilmiş rengarenk evleri ve hırçın dalgaların dövdüğü hisar ve kilisesi olmasına karşın toplam 7km karelik bir alan adeta bir kartpostal burası. Eğer fotoğraf çekmeyi seviyorsanız size poz vermek üzere hazır bekleyen Portovenere’ye bayılacaksınız. Kesinlikle, Cinque Terre’den de çok daha çarpıcı bu küçük beldenin görüntüsü. Tek bir ana caddesi etrafına çerçevelenmiş “old-city”, film dekoru gibi. Minik minik şahane dükkanlar peş peşe renkli vitrinleriyle sıralanmış. Avlular, kafeler, tezgahlar...Burdaki herşey normal boyutlarından küçük sanki. İnsan kendini Harikalar diyarına düşen Alice gibi hissediyor.



Tarihi, milattan önceye dayanıyor, Porto Venere’nin. M.Ö 50’de Veneris Portus olarak kurulmuş. 12. Yüzyıl ‘dan 17. Yüzyıla kadar Cenevizlilerin hakimiyetinde kalmış.1997’de Porto Venere kuzeyinde bulunan Cinque Terre ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmiş. Burası gerçekten çok küçük ama çok renkli ve zengin bir yer. Geniş liman ve uzun sahil kıyısı ile limanı , tepedeki hisara doğru renkli evler ve tekneler eşliğinde uzanırken, nefis bir sayfiye görüntüsüçiziyor. Bir paraleldeki caddeye geçince, küçük bir Ortaçağ yerleşkesi ile karşılaşıyor insan.



Deniz meraklılarını ise hemen karşıda, bu küçücük Portovenere’ye bağlı nefis Palmaria adası bekliyor. Palmaria adasından başka Tino ve Tinetto adaları da var ama bunlar askeri alanlar olduğu için çoğunlukla geziye kapalı. Palmaria adası çevresinde ise altın renginde bir tür kireç taşı olan Nero Portoro taşıçıkıyormuş. Ünlü şair Byron gelip yüzdüğü için “Byron” adı verilen bir mağarası bile var. Doğa, deniz, tarih, alılveriş, gastronomi, mimari ve liman kültürü... 7 kilometrekareye adeta bütün İtalya sığdırılmış.



Eğer birkaç günlük kaçamak için çok bilinmeyen bir yere gitmek isterseniz “Porto Venere”yi listenin başına alın. Ulaşım çok kolay: Genova’ya uçuş, tiren ya da arabayla La Spazia...Zaten Porto Venere yanıbaşında...Tabii vaktiniz varsa komşu kapısı Cique Terre’yi de gezi kapsamınıza alın. (Cinque Terre yazımı 23 Temmuz Cumartesi günkü Vatan-Bizim Kahve’de bulabilirsiniz.)

DİĞER YENİ YAZILAR