Volkan esaretinin düşündürdükleri-II

Haberin Devamı

Bugün 23 Nisan, neşe dolmak istiyor insan. Malûmunuz, İzlanda’nın kimsenin adını bile telafuz edemediği bir volkanının yol açtığı kriz sırasında Avrupa’nın ortasında, Cenevre’de mahsur kaldım. 17 Nisan Cumartesi günü kalkması gereken uçağımız volkan tüfü nedeniyle iptal edilip, biletimiz 19 Nisan’a ertelenince mecburen 25 yıldır tanıdığım eski dostumun evine tanrı misafiri olduk.

Kendisi 15-16 yıldır İsviçre’de bankacılık yapıyor. Yakın zamanda İsviçre vatandaşı olmuş. 15 yaşında da bir oğlu var. Oğlu bir yandan elektro gitar çalıyor, diğer yandan ‘baba merakı’ basketbol oynuyor. Geçtiğimiz haftalarda oğlunu Cenevre şehir basketbol takımının seçmelerine çağırmışlar. Pazar günü yapılacakmış seçmeler. Arkadaşım oğlunu seçmelere götürecek, ‘Sen de gelir misin?’ dedi. Mapus adam gibi etrafta volta atacağıma bari ben de gideyim dedim. Biraz etrafı görürüm, ufkum açılır diye düşündüm. İyi ki gitmişim!

Bir okulun spor salonundaydı seçmeler. Sessiz sakin, 1980’lerin sonlarında yapılmış, deneysel mimari izleri taşıyan rengarenk binaların arasında bir okuldu, bulduk. Salona vardık. O andan itibaren başladı herşey. Salondaki çocuklar, seçiciler ya da ebeveynler değil, salonun kendisi etkiledi beni.

Çok fazla spor salonu gördüğümü söyleyemem Türkiye’de. Ama böylesine rastlamadım hi. Yüksek tavanlı, çok iyi havalandırılan, pırıl pırıl gün ışığıyla aydınlatılan, iç cephesinin nererdeyse tamamı ağaç kaplanmış tertemiz bir spor salonuydu. Yanılmayın, yeni değilmiş, mahalleyle beraber yapılmış. Duşlar, tuvaletler pırıl pırıl. Ama en fazla beni etkileyen her türlü, ama her türlü salon spor malzemesinin, alt yapısının salonda bulunmasıydı.

Ben ki, 5.5 yaşındaki kızım için uygun bir jimnastik salonu bulamazken; her türlü aletli jimnastik, voleybol, hentbol, tabii ki basketbol, güreş gibi aklınıza gelen ve salon gerektiren spor ekipmanı kullanıma hazır ve nazırdı. Bir başka salon ise Uzakdoğu sporlarına ayrılmış. Bahçesinde belli ki mahalle sakinleri bir halk dansı çalışması yapıyordu.

Kıskandım. Yanlış anlamayın kendim için değil kıskançlığım. Çocuklarımız için. Bizler halen daha derslikti, okuldu diye uğraşırken, kışın okul yollarında çocuklarımızı dondururken İsviçreli çocukların okullarındaki spor salonlarının benzerlerini biz sporcularımıza bile sunamıyoruz. Üstelik bunlardan şehirde 50 tane kadar daha varmış. Rakamı duyunca kıskançlığım biraz daha arttı!

Salı akşamı yurda nihayet döndüm. Masamda Kızılay’ın bir zarfını buldum. Açtım. İçinden “Kurbanda Kızılay modeli”, “Zekatta Kızılay modeli” ve “Harçlığım Okula Harç Olsun-Projesi” kitapçıkları çıktı. Sonuncusu belki ama ilk ikisi kafamı bir kez daha karıştırdı. İsviçreliler nelerle, biz nelerle uğraşıyoruz....

Bugün Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği Büyük Millet Meclisi’mizin kuruluş yıl dönümü. Böylesi bir günü coşkuyla kutlamak isterken aklıma bunlar gelince içim burkuldu.

Bugün 23 Nisan, neşe dolmak istiyor insan!

Bir basketbol seçmesi nelere kadirmiş?

(Not: Bu arada haber geldi, genç adam Cenevre şehir takımına seçilmiş! Şanslı delikanlı)

THY’ye dair...

Diğer mağdurları bilemiyorum. Ancak kendim ve bir, iki mağdur adına konuşabilirim. Kriz yönetimi konusunda THY’yi kutlamak gerek.

Kriz sırasında uçuş iptalleri ile ilgili yolcuları doğrudan bilgilendirme, internet sitesinin güncellenmesi, muhtemel rota/bilet değişiklikleri konusundaki esnek ve yardımcı tutumları ile canı burnuna gelmiş; açık havaalanı bulabilmek için Avrupa’daki merkezler arasında mekik dokuyan; yorgun yolcuları bir parça da olsa rahatlatan THY’yi bu kez takdir etmek gerek.

Umarım aynı hassasiyeti zamanında kalkış konusunda da görürüz.

DİĞER YENİ YAZILAR