Gazete Vatan Logo

Ajda uğruna araba parasını bir gecede yedi

Abdi, Ajda Pekkan'a hayrandı. Ajda onu gazinoya davet edince 10-12 kişi gittik. En önde bir masaya kurulduk... Garsonlar başımızda fır dönüyor. Bir izzet bir ikram. Hesap gelince Abdi'nin benzi attı: Leyla gitti Volkswagen parası

1 Şubat Abdi Ipekçi'nin ölümünün 24. yıldönümüydü. Ve ben ilk kez, onun gittikçe tenhalaşan mezarı başındaki anma töreninde bulunamadım. Kırık ayağımı o çukurlu yollarda bir daha kırmamak için... Abdi'yi 16 yaşlarımda, Büyükada'da tanıdım, ikimiz de dans etmeyi çok sevdiğimiz için yaz aylarında daha sık beraber olur, kışları Galatasaray Lisesi'nin konserlerinde görüşürdük. Annesini çok küçükken kaybetmenin hüznü yüzünden daima belli olan Abdi'nin gazeteci olduğunu Milliyet'e girmek için başvurduğum gün öğrenmiştim. O zamanki sahibi Ercüment Karacan'ı, yarı şaka, yarı ciddi gazeteciliği ciddiye almayacağıma neredeyse inandırmıştı.

Çikolatamı yeme
Birlikte çalıştığımız 24 yıl boyunca övgülerinde çok hasis davranan Abdi, ara sıra omuzumu sıvazlar, hatta haftalık sütununda beni ölçüsünü aşarak methederdi. Yakın olduğumuz için hemen her gece bizi karşısına mıhlar, gece 1'den sonra bile gitmeye kalksak yeminlerle oturturdu. Ben de onu dinlerken kanepede uyur, sabaha karşı eve dönerdim.

Abdi'yi kızdırmak isteyince o, gazete dışındayken, İsviçre'den getirttiği çikolataların yerini bulur, ona telefon eder ve "Şu sırada koltuğunda oturmuş, kıyamadığın çikolatalarını yiyorum" derdim. Telefonun ucundan "Yalvarırım yeme, bir daha saklamayacağım, söz!" diye inleyince dururdum. Abdi çikolata kadar düşkün olduğu köfte-patates-pilav dışında herhangi bir yemeğe hiç iltifat etmezdi. Hatta Amerika'ya ziyaretlerinde Hollywood'un lüks lokantalarında bile hamburgeri seçerdi. Vurulduğu gece onu eşi Sibel'le evinde beklerken köftesi, pirinci, patatesi pişirilmek üzere mutfakta hazırlıyorduk. O anda 5 el tabanca sesi duyup caddeye bakan pencereye koştuk. Sibel hiçbir şey görmeden; "Abdi'yi vurdular" diye bağırırken, ben dışarı koştum. Sokağın ucundaki direğe çarpan mavi arabanın Abdi'ye ait olduğunu anladım. Şişli Etfal'e götürüldüğünü öğrendim. Eve dönüp merdivenlerde yarı baygın bulduğum Sibel'i nasıl indirip bir taksiye attığımı hatırlamıyorum. Hastane kapısında Abdi'nin öldüğünü öğrenince Milliyet ekibi gelinceye kadar Sibel'i otomobilde nasıl bir çabayla tutabildiğime hâlâ inanamıyorum. Sonunda çirkinlikler yaşandı. Abdi'nin pek sevdiği yeni arabasını gazete "borçlarına" karşı aldı. Tabloları satıldı. Aile çok güç günler yaşadı. Ama hiçbiri onun hatırasını zedeleyecek bir şikâyette bulunmadı.

Pekkan usülü davet!
Abdi'yle ilgili bir anımı hiç unutamam. 70'li yılların başıydı. Ajda Pekkan, kendisine hayran olduğunu bildiği için Abdi ipekçi ve en yakın dostlarını adını hatırlamadığım bir gazinodaki ilk gecesine davet etmiş. Ben de o gün Abdi'lerin birkaç ay kaldıkları Florya Belediye Evleri'ne gitmiştim. Abdi, "Çok şanslısın, bu gece Ajda'ya davetliyiz" dedi ve akşam yemeği için karnımı boş tutmamı sıkı sıkı tembihledi. Gündüz Kösemen'in dışında artık hiçbirinin hayatta olmadığı Abdi'nin en yakın okul arkadaşları ve eşleriyle 10-12 kişilik bir gruptuk. Sahnenin en önündeki masamız sayısız meze ve 4-5 sepet çiçekle süslenmişti. Etrafımızda fır dönen sayısız garson bizi havyar ve ıstakoz bombardımanına tuttukça, Abdi hepsini bana yönlendiriyor ve malûm mönüsü köfte-pilavını getirtiyordu. Ajda'nın zengin programıyla zengin mönü bitince Abdi'nin önüne bir hesap pusulası kondu! Sararan yüzündeki ifadeyi hiç unutamam. Kulağıma; "Araba param gitti Leyla!" dedi. Diğer arkadaşlar davetli olduğumuzu varsaydıkları için hesap mesap sormamışlardı tabii. Abdi hesabı tek başına ödemek zorunda kaldi ve çok istediği Volswagen araba hayalinden vazgeçti.















Haberin Devamı