Geçmişin mirasını “yerken” dikkat...

Geçmiş dönemlerde yaşayanları bizden daha ilkel, bilgisiz, damak zevkinden yoksun varsaymak kendini beğenmişlikten başka bir şey değildir.

Erich von Daniken’i genç kuşaklar pek bilmezler. Arkeolojiyle astronomiyi “asparagas“ kazanında yoğurarak 1970’lerde birbiri ardından yazdığı kitaplar 32 dile çevrilip toplam 63 milyon tiraja ulaşmış, bazıları da sinemaya aktarılmıştı. Tezlerini sahte belgelere dayandırdığı gerekçesiyle hapse mahkûm olması ününe gölge düşürmediği gibi hapisteyken benzer kitaplar yazmayı sürdürerek sonuçta ciddi bir servet sahibi olmuştu .

Daniken eski kültürlerden günümüze ulaşan eserleri farklı bir açıdan yorumluyordu.

O dönem insanlarının bilgisiz, beceriksiz ve zevksiz oldukları varsayımıyla, günümüz teknolojisi ve bilgileriyle bile kolay başarılamayacak bu mükemmel eserleri ancak başka dünyalardan gelen üstün bilgi birikimine sahip yaratıkların yapabileceğini savunuyordu. Bugün Daniken’in saçma sapan kitaplarını pek okuyan kalmadı.

Daniken’in bu denli başarıya ulaşması, bugün bile bizden önceki dönemlerde yaşayan insanların neredeyse ilkel yaratıklar olarak düşünülmesinden kaynaklanıyor. Bir örnek vereyim; yaklaşık 10 yıl kadar önce Hitit Yemekleri adlı kitabın tanıtımı için Çorum’a düzenlenen bir geziye katılmıştım. Bildiğiniz gibi Hititler yaklaşık 4 bin yıl kadar önce Anadolu’da büyük bir devlet kurmuş, döneminin en uygar toplumuydu…

Haberin Devamı

Hititler’in lezzetli yemekleri

Çorum’da heyecanla tatmayı beklediğim yemekler arkeolojik kazılarda bulunmuş malzemelere bakarak ve bazı üstünkörü tariflerden yola çıkılarak yorumlanmıştı ve benim için büyük hayal kırıklığı oldu.

Kuşkusuz Hititler döneminde mutfak teknikleri günümüze göre çok ilkel olabilir; ayrıca bugün sofralarımızı süsleyen pek çok sebze ve meyveyi değil Hititler, yakın dönemlere dek atalarımız da tadamamıştı. Ama onların damak zevki bizden daha az gelişmiş değildi. Biz, Hitit sofrasında bir şey yiyemeden kalkan birkaç arkadaş şehir merkezinde bir esnaf lokantasına kapağı atıp karnımızı doyurduk…

Değil binlerce yıl, birkaç yüzyıl bile damak alışkanlıklarında farklılık yaratır. Hititlerin yemekleri aslına en uygun şekilde pişse bile bir yabancılık hissedecektik.

Haberin Devamı

Ama o zaman yapılan yemeklerin de mutlaka kendi içinde bir lezzet tutarlılığı vardı; onlar yiyeceklerini lezzetli kılacak yöntemler geliştirmişlerdi.

Bahçelerinden topladıkları incir, elma, armut, nar ve erik belki bugünküler kadar iri ve gösterişli değildi ama eminim ki, insanın doğuştan sahip olduğu damak zevkini okşayabiliyordu. Onların sığır, domuz, koyun, kaz gibi hayvanların etini ateşte kızartırken, lezzeti artırmak için zeytinyağı ve bal ile marine ettikleri bile bugün biliniyor.

Araştırmadan geçmiş yorumlanmaz

Kısacası, lezzet faktörü tümüyle göz ardı edilerek geçmiş dönemlerin mutfakları günümüze taşınamaz. Bundan bir süre önce bir restoranda Fatih dönemi yemeklerinden erikli ve kayısılı yahni tattım. Tabakta bol sulu kuşbaşı etlerin arasında hoşaf kıvamında pişmiş birkaç kuru erik ve kayısı yüzüyordu. Bu yemeği yiyenler de, yanında hoşaf olarak sunmak varken, et yemeğinde bu tatlı meyvelerin ne işi olduğuna akıl erdiremiyorlardı. Geçmişin koşullarını bilmeden geçmişi yorumlayamazsınız. Domates 19’uncu yüzyıl ortalarında İstanbul mutfağına ulaşıncaya dek yemeklere yarı ham meyveler lezzet verirdi. Ağır ateşte pişerken bu meyveler erir, geriye sadece suyuna ve malzemenin içine geçmiş lezzeti kalırdı. Restorana gelenler 500 yıl öncesinde bu yemek böyle olurmuş diyerek hoşaf ve tas kebabı karışımını atıştırıyorlar. Ne var ki bu yemeği Fatih Sultan Mehmet’in hiçbir zaman bu haliyle yemediğine eminim.

Haberin Devamı

Kıssadan hisse; geçmiş dönemlerde yaşayanları bizden daha ilkel, bilgisiz, damak zevkinden yoksun varsaymak kendini beğenmişlikten başka bir şey değildir. Çağın mutfak kültürünü iyice araştırmadan, sırf adında erik ve kayısı var diye güzelim et yemeğini hoşafa dönüştürseniz, sağken bu yemeğin aslını yiyen atalarımızın mezarda kemikleri sızlar…

DİĞER YENİ YAZILAR