‘70’li yılların TÜRK müziği ilham verici’

Cumartesi günü Babylon Soundgarden Festival kapılarını açacak. Kilyos’ta denize nazır gerçekleşecek festivalde müzikleri ile fark yaratan müzisyenler karşınızda olacak. Rayo Babylon sahnesinin yıldızı kalıpların dışına çıkan, sahnelerinde kullandıkları tribal maskeler ile enteresanlık kokan ‘Goat’. Grup ile İstanbul yoluna çıkmadan mail röportajı gerçekleştirdik.

Müziğiniz birçok alandan etkilenmiş gibi...

Belli bir amaç yoktu, bize doğal gelen neyse onu müziğe dönüştürdük.

Özellikle sahne performansınız büyük beğeni topluyor.

Sahnedeki canlı performanslarımız aslında bizim müziğimizin bir parçası.

Sahne sizin için ne ifade ediyor?

Biz diğer herhangi bir grup gibi bestelerimizi yapıyor ve söz yazıyoruz. Sahnenin her zaman aynı olması imkansız.

Türk sayko delik müzisyenlerini biliyor musunuz? Hiç etkilendiniz mi?

1970’lerin Türk funk müziğinden birçok örnek dinledik. Ersen, Erkin Koray, Fikret Kızılok ve daha birçoklarını… Bu müzik bize tabii ki ilham oldu.

Sahne kostümlerinizi nasıl tasarlıyosunuz?

Bu maskeler ve ipler bizim ruhani geçmişimizi yansıtıyor.

İlham kaynaklarınız neler oldu?

Alf Robertson ve Emeliesfoto albümü.

‘ŞARKILAR FARKLI HİSLER UYANDIRIYOR’

Yaptığınız müziği tarif etmek bir o kadar da zor. Sizi ilk kez dinleyecekler için siz ne söylüyorsunuz?

World Music... (Dünya müziği)

Müziğinizin dinleyicide uyandırdığı duygu nedir?

Buna cevap vermem mümkün değil. Farklı insanlarda farklı hisler uyandırıyor sanırım. Kimi seviyor kimi nefret ediyor.

Goat’ın bu kadar çok tanınacağını tahmin ediyor muydunuz?

Hayır, ben bir kahin değilim biliyorsunuz. Olaylar kendiliğinden gelişti ve biz de onların seyrinde ilerledik.

Modern dünyada müzik yapmanın en keyifli yanını nasıl tarif edersiniz?

Bu zevki yanlızca sol ayağımın altında bir gıdıklanma hissi olarak açıklayabilirim. (gülüyor)

BAHAR TEMİZLİĞİ BİR DE ZİHİNDE OLURSA

Kent yaşamının hızlı ve karmaşık yapısı içerisinde işlerimiz, ilişkilerimiz ve hayatımızla ilgili gelişmeleri düşünmeye çoğu kez vakit ayıramıyoruz. The School of Life, “Felsefi Meditasyon Kılavuzu” yazısı ile günde 20 dakikayı kendimize ayırarak endişelerimizi azaltmamızı ve zihin açıklığımızı artırmamızı sağlayan bir metot öneriyor. Duygu ve düşüncelerimizde adeta bir bahar temizliği yapmamıza olanak veren bu metot, ruhani bir açılım ya da karmaşık bir teknik değil. Tek yapmamız gereken kendinize sorular sormak ve onları dürüstçe yanıtlamak. Bunun için ihtiyacınız olan araçlar ise kağıt, kalem ve vakit. Felsefi meditasyona başlarken kendimize 3 soru sormamız gerekiyor:

- Bugünlerde en çok neye kızgınım?

- Bugünlerde en çok ne hakkında endişeleniyorum?

- Bugünlerde ne hakkında merak dolu ya da heyecanlıyım?

Her sorunun altına birkaç kelime yazmak yeterli. Üzerine uzunca düşünmenize ya da belli bir anlam bütünlüğü kaygısı gütmenize gerek yok. Yanıtlarınız “Anne, fatura, Selen, Levent, rüzgarda sallanan ağaçlar” gibi basit anahtar kelimeler olabilir. Daha sonra bu soruların altındaki kelimelerin her biri için, 3 kategoriye göre belirlenmiş soruları kendinize yöneltmeniz gerekiyor.

KIZGINLIK İLE ACILARINIZI YÖNETİN

Kızgınlık kategorisi ile kişi ya da durum kaynaklı, küçük ya da büyük acılarımızı analiz edebiliyoruz. Bu kategorideki sorular arasında, “Seni asıl inciten ne oldu”, “Eğer bu olay bir arkadaşının başına gelmiş olsaydı, nasıl önerilerde bulunurdun” gibi örnekler yer alıyor. Endişe kategorisi bir şekilde tehlike olarak algıladığımız karmaşık sinyallerin asıl köklerini ortaya dökmemizi sağlıyor. Heyecan kategorisi olumlu duygularımızı, uyanışlarımızı, keyif veren nostaljik anları, gelip geçici heveslerimizi ve görsel hazlarımızı içeriyor. Felsefi Meditasyon Kılavuzu’nun tümüne The School of Life Istanbul’un web sitesinden ücretsiz olarak erişebilirsiniz. Duygusal sağlığınıza önem veriyorsanız, TSOL Istanbul’un ‘hayat okulu’ olarak adlandırdığı ders ve atölyelerini de takip edebilirsiniz.