Patron mutlu son istiyor

Haberin Devamı

Başbakan, “Başbakan’ı en çok kim seviyor yarışmasının galipleriyle” bir toplantı yaptı dün. Ne diyememeli bilmiyorum. (Yazım hatası değil, laf çarpıttım) Zaten kimse de bir şey diyemedi toplantı çıkışında. Nasıl ürkmüşlerse hepsinin ağzından aynı laf çıktı: “Çok kararlı... Bırrrr...”

Çok güzel. Kararlı olmak güzeldir tabii. Evet ama neye? Türkiye’yi, benim idealimdeki bir ülkeye dönüştürmeye olmadığı kesin. C ile başlayıp t ile biten bir şeyleri “bitirmeye” yönelik bir kararlılıktan söz ediyor olmalılar. Zira patron mutlu son istiyor. Kimsenin sesi çıkmasın. Mutlak onay, mutlak sessizlik. Uyum içinde nice nice yıllara... (Ve havai fişekler patlar...)

Şimdi mektuplaşma devrine girdik. Islak imzalı olduğu bilhassa vurgulanan “pazarlık mektupları” devrine.

Mektupla ülke idaresi... Bu da güzel!

Annemlerin zamanında “Fono Mektupla yabancı dil eğitimi” diye bir şey vardı. Dünya çapında kötü bir şöhrete sahip Türk Postacılığıyla İngilizce veya Fransızca öğrenebilen bir Allah’ın kulu olmuş mudur acaba?

Mektup deyince aklıma geliverdi.

Tabii başka şeyler de. Mesela zarf ve mazruf ne renk acaba? Ucu yakılarak mı yollanıyor? Hitaplar nasıl? Ne diyor? “Pek değerli hasmım. Sen bakma bizim savcı çocukların işgüzarlığına... Dershaneler kalsın, ben kulaklarını çekerim...” mi?

***


Tam “Böyle bir mektup yok” denme ihtimali de büyük diyecekken... Yalanlama geldi bile...

Mektup varmış ama ona değilmiş! Mektup adres şaşırmış!

Tealaaam! Bir köşe yazısı yazamaz hale geldik!

Ben dedim ama... Türk Postasıyla bu iş olmaz. Ben bildim bileli kötü yönetilen bir kurum. Bu devirde hâlâ mektuplar kayboluyor, geç gidiyor ve hakkını savunamıyorsun. Belki bu fırtına esnasında oraya da el atarlar... Zira kargo şirketlerine bir servet vermekten bıktım usandım...

Zaten pazarlık da yokmuş...

***


“Patron mutlu son istiyor” lafını siyasete harcadık ama iyi mi ettik bilemedim. Madem adını çaldık o zaman söz etmek de boynumuzun borcu.

Senaryosunu Yılmaz Erdoğan yazmış. Kıvanç Baruönü yönetmiş. Tolga Çevik ve Ezgi Mola esas oğlanla esas kız rolünde. Yer Kapadokya.

Tolga Çevik, sevimli ama beceriksiz, sakar, hafif ezik bir senaryo yazarını oynuyor. Ezgi Mola seksi, güzel, tatlı otel sahibesini. Senaryo yazarı ona aşık olur. Ama otel sahibesi yakışıklı ve ünlü egosu patlak oyuncuyla evlenmek üzeredir.

Soru: İyilik güzellik ve aşk mı kazanacaktır para şöhret ve kötülük mü?

Veya: Ezik senarist kızı kapabilecek midir?

***


Hollywood’un bu en sevdiği temanın Türk versiyonu. Sevimli diyaloglar, imkansız gibi görünen hedefler, türlü türlü aksilikler, sakarlıklar, kazalar ama bak şu işe ki meğer kızımız da mutsuzmuşmuş, ezik senariste (bilemediğimiz nedenlerle) fit olur...

Sevimli tatlı bir film. İnsanın Kapadokya’ya gidesi geliyor. (Amaç buysa süper olmuş!)

Ancak yazan Yılmaz Erdoğan olunca beklenti biraz daha yüksek oluyor.

Yılmaz Erdoğan’ın patronu da “Hollywood istemiş” galiba.

DİĞER YENİ YAZILAR