Müthiş bir imparatorluk subayı

Yakın tarihimizle ilgilenenlerin gittikçe arttığı bugünlerde, size ilginç bir kitap önereceğim. Tuğgeneral Ziya Yergök'ün anıları: Sarıkamış'tan Esarete. Anıları Sami Önal derlemiş ve kitap haline getirmiş...

Haberin Devamı

Yakın tarihimizle ilgilenenlerin gittikçe arttığı bugünlerde, size ilginç bir kitap önereceğim.

Tuğgeneral Ziya Yergök'ün anıları: Sarıkamış'tan Esarete.

Anıları Sami Önal derlemiş ve kitap haline getirmiş.

Sarıkamış faciasını ve Rusya'da esareti anlatan müthiş bir kitap.

Bu büyüklükteki olayları yaşamakla anlatmak arasında büyük bir fark vardır.

Savaşa katılan hiç kimse kahramanlık destanı yazmaz, hamasete sığınmaz, çünkü olayın insani boyutunu yaşamış, acısını çekmiştir.

Felaket o kadar büyüktür ki kelimelere sığmaz.

Hamaset edebiyatı yapmak o savaşı yaşamamış olanlara, hatta savaşın ne demek olduğunu bilmeyenlere ve orduların propaganda dairelerine aittir.

Mustafa Kemal Paşa'nın hepimizi çok etkilemiş bir sözü vardır:

Ölümünden önce, Mussolini ve Hitler'in büyük bir savaş çıkaracağını, çünkü asker olmadıkları için savaş trajedisinin nasıl bir şey olduğunu bilmediklerini söyler.

Bu söz tam olarak söylenmiş midir, yoksa yakıştırılmış mıdır bilmem ama kavram olarak, Mustafa Kemal'in genel tutumuna ve dünya görüşüne uygundur.

"Vatan savunması için gerekli değilse her savaş cinayettir!" diyen bir general elbette Hitler ve Mussolini'yi onaylamaz.

Bu derin insani bakış büyük yazarlarda da görülür.

Puşkin'in "Erzurum Yolculuğu" kitabını okuduğum zaman şaşkınlığa düşmüş ve yazarın büyüklüğüne hayranlık duymuştum.

Çünkü Puşkin, kendi ulusunun yani Rusların Osmanlı'yla savaşını anlatırken, karşı tarafı "düşman" olarak görmüyor , Türkleri de Ruslar gibi derin bir insani kavrayışla anlatıyordu.

Demek ki büyük yazarlar ve büyük askerler, savaş gerçeğine farklı bir açıdan yaklaşıyorlar.

Ziya Yergök de bu kategoride yer alıyor.

Kitabında hamaset yok, yalan yok, propaganda yok, abartma yok.

Ruslara karşı canını dişine takarak savaşıyor ama gözlemleri tarafsız.

Mesela harpten yılgın düşmüş, perişan Türk askerinin nasıl firara eğilimi olduğunu büyük bir açık yüreklilikle anlatıyor.

En büyük sorunun kaçan erleri durdurmak olduğunu ve bunların vurulduğunu söyleyebiliyor.

Enver Paşa'nın yanlışlarını tek tek sergiliyor.

Bu arada büyük bir roman sahnesi olabilecek bir ayrıntıya yer veriyor: Hücum emrini verdiği zaman bir erin kimseye çaktırmadan bir çukura gizlendiğini görüyor ve başına gidip tabancasını doğrultuyor. Zavallı asker sindiği yerden "Çok korkuyorum kumandanım!" diyor. Ona acıyan Yergök ise "Hadi" diyor "Çık oradan, arkadaşlarına katıl!"

Bir başka ilginç ayrıntı da Ermeni subay.

Anlattıklarından, Ruslara karşı en kahramanca savaşan arkadaşlarından birinin bu Osmanlı Ermenisi subay olduğu anlaşılıyor.

Yergök'ün esaret anıları da bir hayli ilginç.

Esir düşüp Sibirya'ya gönderilmiş olmasına rağmen, Rusların kendilerine iyi davrandıklarını, halkın yiyecek verdiğini ve evlerinin çok temiz olduğunu anlatıyor.

Aynen Puşkin gibi.

İşte komplekslere kapılmamış, yiğit, insancıl bir imparatorluk subayı.

Tuğgeneral Yergök'ün anıları bu yönüyle büyük bir saygı uyandırıyor.

Bu kitabı bana hediye eden milletvekili dostum Mehmet Ziya Yergök, onun adını taşımakla ne kadar övünse yeridir.

DİĞER YENİ YAZILAR