Ramazan-ı şerif münasebetiyle din ve ahlak sohbetleri

Haberin Devamı

Gezi protestolarında beş kişi öldü, on beş kişi kör kaldı, binlerce kişi de yaralandı ama hayretle görüyorum ki bu kadar ağır bir tablo bile siyasetin kirlettiği bazı vicdanları sızlatmaya yetmiyor.

Oysa ölüm karşısında; bu dünyaya ait olan ideoloji, parti, görüş, cephe saçmalıkları sona ermeli. Birazcık vicdanı olan herkes saygılı bir sessizlikle başını önüne eğmeli. Ama ne yazık ki öyle olmuyor. İdeoloji ve siyaset şehvetine kapılmış olanlar, bir süre sonra kendilerinin de göç edecekleri o sonsuzluğu kavramakta, hissetmekte zorluk çekiyorlar.

Oysa ölümün herkese şahdamarından daha yakın olduğunu okuyarak yetiştiler.

Bu nasıl maneviyat?

Hayatını kaybedenlerin dördü sivil, biri de komiser. Hepsinin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz, ailelerinin acılarını paylaşıyoruz. Ama görüyoruz ki; polisi halkla birbirine sokan hükümet bir “Allah rahmet etsin!”i bile esirgiyor.

Bu nasıl dindarlık, nasıl Allah korkusu, nasıl maneviyat; anlamak mümkün değil.

Demek ki; hem koleje hem Kur’an kursuna gönderilmiş bir savcı çocuğu ve hâkim dedesinden sıkı dini eğitim almış bir insan olarak; aşırı biçimde dünya malına, iktidar hırsına ve dünyevi zevklere, kibre kapılmış bu arkadaşlara, bir de manevi dünyanın olduğunu anlatmak görevi bizlere düşüyor.

“Ey iktidar sahipleri lütfen unutmayın; bu dünya geçicidir, dünya malı dünyada kalır!” diyerek, “Bir kişiyi öldüren, bütün insanlığı öldürmüş olur!” ayetini tekrarlayarak; Münker’i, Nekir’i, herkesin amelinin önüne döküleceği sorgu sual gününü, ahireti, İsrafil’in surunu, mahşeri, sırat köprüsünü, irade-i cüz’iye’yi, irade-i külliye’yi, levh-i mahfuz’u, levh-i kalem’i hatırlatmak gerekiyor.

Hayat sadece TOKİ’den, ihaleden, Deniz Feneri’nden, bankadaki milyar dolarlardan, özel uçaklardan, lüks otomobil konvoylarından ibaret değil ki.

Size sağcı-solcu, şu partili bu partili, o görüşten bu görüşten olun demiyoruz, mezhepten falan söz etmiyoruz; sadece insan acılarını yüreğinizde hissedin diyoruz.

Başbağlar hakkında konuşurken Sivas’a “başka olaylar” diye suçlama yöneltmek niye? İkisine de “Allah rahmet eylesin!” diyemiyor musunuz?

Yoksa Sivas’ta, Gezi’de ölen yurttaşlarınızı, Bedir, Uhud, Hendek muharebelerindeki düşmanlar olarak mı görüyorsunuz.

Gezi olaylarında niçin aklınıza hemen savaş geliyor da Hudeybiye Antlaşması gibi bir yol seçmiyorsunuz?

Ve en önemlisi:

İktidar sarhoşluğu sizi niçin inançlarınızdan ayırdı? İnanç sadece şekil değil ki!

Dünya malı ve hükmetmek bu kadar mı tatlı?

‘Bir kez gönül yıktın ise’

Fatih Sultan Mehmet Konstantiniyye’ye girdikten sonra, Ayasofya’nın yanında atından iner, yerden bir avuç toprak alıp başından aşağı döker ve kimseye bir şey söylemeden tekrar atına biner. Fatih bununla kendi nefsine “Bu büyük fetih seni şımartmasın, bir gün toprağın altına gireceğini unutma!” demiştir.

İşte “ecdat ecdat” dediğiniz bu.

Ve her cuma selamlığında hünkâra söylenen “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” sözü.

İslam ve Osmanlı tarihinden, yukarıdakilere benzeyen yüzlerce örnek verebilirim ama anlaşılan siz bunları unutmuşsunuz.

Ne diyor Yunus Emre:

“Bir kez gönül yıktın ise/ Bu kıldığın namaz değil.”

Sahiden değil.

DİĞER YENİ YAZILAR