Postmodern bir yemek tarifi: Kavram çorbası

Haberin Devamı

Modern dünyada fikirler ve kavramlar arasındaki ayrımlar netti ama bunlar genellikle aşırı biçimde idealleştirilerek sunuluyor, dolayısıyla büyük kitlelerin, siyah-beyaz kesinliğinde görüşler edinerek politik cephelere bölünmesi amaçlanıyordu.

Postmodern dünyada ise bambaşka bir yöntem geliştirildi: Kavramlar arasındaki sınırlar muğlak hâle getiriliyor, birbirine taban tabana zıt terimler bilerek çarpıtılıyor; kısaca söylemek gerekirse kafalar aşırı derecede karıştırılarak her şey bir kavram çorbasına dönüştürülüyordu.

Çünkü böylesi; düşünmeyi uğraş edinmemiş, temel kavramlardan yoksun kitleleri kendi istekleri doğrultusunda harekete geçirmek için, siyasetçilere müthiş bir olanak sunuyordu.

Medya mikserleri

İşte bugün yaşadığımız fikir kargaşasının altında bu yatıyor.

Kavramları birbirine karıştırarak kafaları çorbaya çevirmek ve tutarlı bir terminolojiden yoksun bırakmak, çağımızın en geçerli siyaset yöntemi.

Siyasetçiler buna karar verdikten sonra bir “yazar ve konuşur” kitlesi, gazeteleri, ekranları işgal ederek büyük bir hızla mikser görevini yerine getirmeye ve bilinçli bir şekilde her şeyi birbirine karıştırmaya başlıyor.

Artık “demokrasi”, “milli egemenlik”, “çoğunluk”, “çoğulculuk”, “halk”, “millet”, milliyetçilik”, “ulusalcılık”, “birey”, “itiraz hakkı”, “darbe”, “hukuk” vs. gibi yüzlerce kavram; yerinden sökülmüş temel taşları gibi ortalığa saçılmış durumda.

Siyasi aktörler ve onların ajit-prop kadroları, bu kavramları istedikleri gibi kullanarak, çoğu zaman da tam tersine çevirerek kullanıyor ve işin kötüsü kabul ettiriyorlar.

Çünkü sistemli bir programla aşırı derecede cahilleştirilmiş olan kitleler, felsefe eğitimi olmayan, kitap okunmayan, terminoloji tutarlılığından yoksun hatta bu kavramı bile duymamış olan bir ülkede, kulakları sağır eden borazanlardan yükselen saçma sapan seslerin etkisi altında kalıyorlar.

Dost kim düşman kim?

İşte Gezi’de yürüyen ve dünyanın en sivil topluluğunu oluşturan gençlere “darbeci”, elinde palayla halka saldıranlara “sabrı taşan esnaf”, göstericilere hakiki mermiyle ateş eden polise “destan yaratan kahraman”, Reyhanlı’da ölen yurttaşlarımıza “53 Sünni” demek; “İnsanlar öldü, kör kaldı” diyen vicdanlara “Ama kamu malı zarar gördü” diye cevap verebilmek böyle bir kavram kargaşasının sonucu.

Yoksa yazı yazanı, pankart taşıyanı “düşman”, palayla saldıranı “dost” olarak sunma gayreti nasıl açıklanabilir?

Bu, ancak aşureye çevrilmiş beyinlerle mümkün olabilirdi ve ne yazık ki toplumun bir kesiminde bu iş başarılmış gibi görünüyor.

DİĞER YENİ YAZILAR