Türkiye’ye ne olacak?

Haberin Devamı

Gölgemizde olup bitenlerin; bu arada adına “barış süreci” denilen gelişmelerin sadece bizim irademizle yürütülmediğini hepimiz biliyoruz değil mi? Aksine inanmak için çocuk olmak bile yetmez, bebek olmak gerekir. Ortadoğu’nun yeniden biçimlendirilmesi döneminde herkes üstüne düşen görevi yapıyor; yapamayan da tasfiye olup gidiyor. Manzara bu.

Hani Aşık Veysel, “Koyun kurt ile gezerdi/Fikir başka başka olmasa” demişti ya; işte büyük bir irade, koyunu kurtla gezmeye zorluyor artık. Filistin-İsrail-Türkiye-Hamas-AKP-PKK- Barzani-Esat-Mısır-Müslüman Kardeşler-Katar vsÖBu büyük tiyatro oyununda herkesin bir rolü var. Sırası gelen sahneye çıkıp repliğini okuyor.

***


Yaklaşık yüz yıl kadar önce kendimizi yine böyle büyük bir oyunun içinde bulmuştuk. O zamanlar adına “Düvel-i Muazzama” denilen büyük devletler, Osmanlı’nın hükmettiği petrol bölgelerini paylaşmak için savaşlar çıkarıyor, halkları birbirine düşürüyor, ellerine cetvel alıp yeni ülke haritaları çiziyorlardı.

Bugün “Düvel-i Muazzama” yerine “küreselleşen dünya” diyoruz ama bu fark sadece kullandığımız kelimelerle sınırlı.

***


Bunları yazarak karamsar bir tablo çizmeye çalışıyor değilim. Büyük devletler elbette herşeyden önce kendi çıkarını düşünür, bizim kara kaşımız kara gözümüz için hiçbir şey yapmaz ama bu çıkarların her zaman bizim aleyhimizde olması da gerekmez. Yüz yıl önce sahnelenen oyun, Osmanlı’nın parçalanarak yok olması sonucunu doğurmuştu ama bu durumun 21. yüzyılda da tekrarlanacağını gösteren bir veri yok elimizde.

Bazen büyük devletlerin çıkarı ile bizim çıkarımız örtüşebilir. Asıl amaçları bu olmasa bile kendileri için yaptıkları büyük plan bizim işimize de yarayabilir.

Belki Türkiye için iyimser düşünmeye zorluyorum kendimi ama eğer yeni büyük plan; bizde yıllardır kanayan kardeş savaşının durması, barışın egemen olması, bölünmeden, refahın ve zenginliğin artması, ülkenin büyümesi anlamına gelecekse ne âlâ!

Ama bu iş, barış sürecinin sekteye uğraması, kardeş kavgasının daha da körüklenmesi, bölünme sancılarının yaşanması sonucunu doğuracaksa felaket. Bu iki senaryodan hangisinin gerçekleşeceğini bilen kimse olduğunu sanmıyorum, çünkü elimizde yeterli veri, bilgi, istihbarat yok. Ama gönlüm elbette birinci senaryodan yana. Ayrıca Batı’nın sadık bir müttefiki olan Türkiye’yi ateşe atmakta bir çıkarı olacağını sanmıyorum.

Yüz yıl önce Osmanlı’yı parçalamakta öncelikle petrol ve doğalgaz açısından büyük çıkarları vardı. Bugünkü Türkiye’yi parçalamak ise onlara bir çıkar sağlamaz. En önemli müttefiklerini niye kaosa sürüklesinler!

Voltaire, “Bütün savaşlar ticarettir” derken haklıydı. Bizi yıkan Birinci Dünya Harbi de kanlı bir ticaretti ama bugün galiba ticaretin kaybeden tarafında olmamız için bir sebep yok. Doğal zenginliklerimiz zaten alınmış. Geriye jeostratejik önemimiz kalmış; bu konumumuzu da durmadan desteklediklerini, körfezden Türkiye’ye sürekli para pompaladıklarını görüyoruz. Zaten, dediklerini yapmayan, büyük planlarına itiraz eden de yok.

O zaman niye bu “söz dinleyen uysal bölgesel gücü” perişan etsinler ki?

Bilmem fazla mı iyimser olmaya çalışıyorum ama bunca yıldır çekilen acılardan sonra “kötü senaryo”yu görmeye kalbim dayanmayacak sanırım.

“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” memleketimizde barışı, dostluğu ve huzuru o kadar özledim ki, gördüğüm her düşü hayra yormaya çalışıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR