Sağlık soygunu

Haberin Devamı

Dünkü Hürriyet’in manşetinde Dr. Eser Alptekin’in, sağlık sektöründe nasıl soyulduğumuzu ortaya koyan müthiş açıklamaları vardı. Eser benim en yakın arkadaşlarımdandır ve tıp alanında, halkı korumak için verdiği uzun ve çileli mücadelenin en yakın tanıkları arasındayım.

Biliyorsunuz, bu ülkede leblebi çekirdek gibi MR çekiliyor. Neredeyse nezle şikâyetinizde bile sizi hemen MR’a gönderiyorlar. Bir MR için yerine göre 700 liradan 4 bin liraya kadar para ödüyorsunuz. Ama Eser’in -beni de- gönderdiği MR sadece100 lira alıyor. Hem de çok kaliteli. Peki aynı işlem yapıldığı hâlde nasıl bu kadar yüksek farklar ortaya çıkabiliyor? Herkes bu sorunun cevabı üzerine düşünmeli bence.



Gereksiz ameliyatlar

Bir başka konu da ameliyatlar. Bugüne kadar Eser Alptekin sayesinde kaç dostumu bel, boyun, omurga ameliyatlarından kurtarmış olduğumu hatırlamıyorum bile.

Çünkü o 25 yıldır bize, bu alanda yapılan ameliyatların çoğunun gereksiz hatta sakat bırakma ihtimali olduğunu anlatıyor.

Gazeteden bir arkadaşımın oğlu boyun ameliyatına girmek üzereydi. Bir kez de Eser’in fikrini alalım diye çok ısrar ettim. Bana pek inanmadı, oğlunu dört ayrı profesöre gösterdiklerini ve dördünün de ameliyat şart dediklerini belirtti. Ertesi gün ameliyat olacaktı.

Sonunda ısrarlarıma dayanamayarak, hatırım için hastayı Eser Alptekin’e göstermeye razı oldu. Eser muyaneden sonra “Bu hastayı ameliyat etmek cinayettir” dedi ve fizik tedavi uyguladı. O gün bugündür arkadaşımın oğlu sapasağlam.

Elbette ki ameliyat gereken vakalar olabilir, buradan bilir bilmez ahkâm kesmeyelim ama çok güvendiğim Eser Alptekin bu alanda ancak yüzde 1 vakanın ameliyata ihtiyaç gösterdiğini söylüyor.

Tam tersine, ben onun kliniğinde ameliyattan sonra sakat kalmış birçok kişinin tedaviye geldiğini gördüm.



Ya indirim olmasaydı!

Birçok kez söylediğim gibi “Türkler ateşle imtihanı” geçti ama parayla imtihanı geçemedi. Kamu olsun, özel olsun her yanımız bizi kazıklamak isteyenlerle dolu. Herkes vatandaşın cebindeki üç kuruşa dikmiş gözünü. Ama içlerinde en çok sağlık ve gıda alanındaki hırslar canımı sıkıyor. Çünkü söz konusu olan insan sağlığı.

Kendimden bir örnek vereyim: Geçenlerde babam Ankara’nın ünlü bir hastanesinde iki hafta yatmak zorunda kaldı. Yattığı oda ve tedavi masrafları devlet tarafından karşılandı. Ama refakatçi için küçük bir oda daha vermişlerdi. Birkaç koltuk, bir iki sehpa. Hepsi bu. İnanın o küçük oda için bizden istenen ücret Hilton’dan Sheraton’dan çok daha pahalıydı. Hem de yüzde 50 indirim yaptıklarını söylediler. (Herhâlde o indirimi de yapmasalar bir tek refakatçi odası Paris’teki Ritz fiyatlarını aşacaktı.)

İstanbul’daki hastanelerin, Emekli Sandığı ve sigorta kapsamındaki hastalardan, katkı payı adı altında aldıkları ücretler tavana vurmuş durumda.

Kısacası canının derdine düşmüş olan halk; sağlık sektörünün elinde oyuncak olmuş.

Dr. Eser Alptekin, servetler kazanmak yerine, bütün lobilere karşı mücadele ederek halkı uyarmak istiyor. Ne mutlu ona. Belki banka hesabı daha mütevazı kalıyor ama yüreği ve onuru büyüyor.



Müslüm Gürses

Ölümüyle hayranlarını yasa boğan Müslüm Gürses’le hiç tanışmamıştım ama birkaç kez telefonda konuşmuştuk. Çünkü 1980’lerde Çırak Aranıyor, 2000’lerde ise Belalım adlı bestelerimi albüme okumuştu. Ünlü olmasına rağmen o ünün farkında değilmiş gibi yaşayan bir insandı. Muhterem Nur’la yaşadıkları sevda ise bir destana dönüşmüştü. Nur içinde yatsın.

DİĞER YENİ YAZILAR