Fırtınanın gözü

Haberin Devamı

Sevgili okurlar; Memleketten bu kadar uzaktayken siyasi yazı yazmayışımı (yazamayışımı) hoş görmenizi dilerim; çünkü artık olayları izleyemiyorum, anlayamıyorum.

Hoş, yakındayken de anlayamıyorum ya! Elimde ne istihbarat bilgileri var, ne gizli belgeler, ne birçok ülkenin yaptığı Orta Doğu stratejik planları.

Yıllardan beri bu ülkede barış istedik; kan dökülmesin, bölünmeyelim, işkence, faili meçhul cinayet, şiddet, insan hakları ihlalleri olmasın dedik ama artık gelinen noktada bunlar birer temenniden ibaret kaldı.

Barış görüşmeleri deniyor; kısa bir süre önce Oslo’da PKK ile görüştüğü için hapse atılmak istenen MİT Müsteşarı bu kez aynı görüşmeyi resmen yapıyor.

Kutuplaşmış Türkiye’de herkes birbirine küfür ediyor; birbirini vatan hainliğiyle suçluyor.

İmralı-Kandil derken gözler birden Kandilli’ye çevriliyor. Çünkü bunca siyasi depremin ortasında bir de fiziki depremler vurmaya başlıyor.

Tam bunları okurken Paris’te, casusluk romanlarını hatırlatacak profesyonellikte işlenmiş cinayetlerin haberi geliyor. Üç kadın infaz edilmiş deniliyor.

Ne oluyor; kim yapıyor, niçin yapıyor; anlamak mümkün değil. En azından benim için.

Bütün bunlar olurken, neyle suçlandığı belli olmayan Rektör Fatih Hilmioğlu, dört duvar arasında oğlunun yasını tutarken, yavaş yavaş hayattan uzaklaşıyor.

Balbay’ın, Haberal’ın, Özkan’ın ve daha nicelerinin hayatlarından altışar yıl çalınıyor.

Gazetelerde herkes ötekine sövüyor.

Haberlerin, yazıların altına yazılan yorumlarda vatandaş da biribirine etmedik küfür bırakmıyor.

Bütün bunlar olup biterken gençliğin bir bölümü Gangnam Style diye kalça kıvırmakla, sulu şakalara gülmekle, gırgır geçmekle, en son çıkan telefonu tartışmakla meşgul.

Bu kavga, nefret, şiddet sarmalından yaka silken okurlar da bana mesaj yazıp, ne kadar bunaldıklarını anlatıyorlar.

Haklılar; gerçekten insanın içine fenalık basıyor.

Ama yine de ben “Hayat kendini düzeltir!” demekten vazgeçmiyorum; “Umutsuz yaşanmıyor!” diyorum.

Ve benim yaptığımı yaparak; sanat, edebiyat limanlarına sığınmalarını; yani daha temiz, daha doğru, daha dürüst, daha onurlu bir dünyanın mümkün olduğunun, yalnız kalmadıklarının farkına varmalarını diliyorum.

Elimden ancak bu geliyor.

Ama denizci deyimiyle; “fırtınanın gözü”ne doğru sürüklendiğimiz de bir gerçek.

Yazık oluyor güzelim memlekete!

DİĞER YENİ YAZILAR