Yasakistan

Haberin Devamı

Darbeler, hapisler, sürgünler, parasızlık derken; 4 ayrı ülkede 25 ev değiştirmek zorunda kalınca ne arşivi oluyor insanın ne de kendine ait dosyaları.

Oradan oraya sürülen memur çocukları “İki nakil bir yangına bedeldir!” sözünü çok iyi bilir. Bu hesaba göre kaç yangın atlatmışız kimbilir.

Son yıllarda, durmadan geçmişini arayan adam durumuna düştüm. Mesela Şansölye Willy Brandt’ın, Ankara Hipodromu’nda üst üste beş yıl verdiğim konserlerden birine (1 Eylül Barış konserine) göndermiş olduğu ve sahnede okuduğum mektubu arıyorum, yok. Buna benzer neler gitmiş; bantlar, fotoğraflar, kayıtlar... Albüm ve kitaplarımın tümü bile yok bende.

Buna rağmen bazı “kıymetli evrak” kalmış orada burada. Benim için çok değerli olan Abidin Dino’nun, Yaşar Kemal’in, Erdal Öz’ün mektupları, mahkeme celpleri vs. Bunlardan biri de TRT iç yazışması. “Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’nin eserlerine TRT yayınlarında yer verilmemesi”ni emrediyor. İmzanın üzerinde Ertan Karasu yazılı.

***


Şimdi bakıyorum; o utanç yıllarında yasaklanan şarkıların listesi yayınlanıyor. Aralarında benim şarkılar da var elbette; nasıl olmaz. Hem öyle yazdıkları gibi iki şarkı değil, neredeyse tamamı. Bir ara Erkan Oyal ve Çetin Öner’in çabalarıyla 3 şarkım yasak duvarını delmişti, onları da denetim kuruluna seçilen Timur Selçuk yasaklayıverdi.

***


Yalnız TRT’de mi, garnizonlarda, okullarda, yurtlarda; her yerde yasaktı şarkılarımız. Dinleyenler nezarete atılıyor, polisten dayak yiyordu. Benim parçalar yüzünden dayak yediğini söyleyen AKP milletvekilleri bile var diyeyim de durumu daha iyi anlayın.

Yaa işte böyle: Ece Ayhan’ın dediği gibi “Biz tüzüklerle çarpışa çarpışa büyüdük.”

Ama Türkiye kendini bu yasaklarla küçülttü: 2013 yılında hâlâ Fareler ve İnsanlar’a kafayı takmak; o romandaki Lennie kadar bile feraset kalmadığını gösteriyor.

***


Gazeteler Şarkışla türküsünün yasaklanmış olduğunu yazıyor. Doğru ama halkın Deniz Gezmiş için yaktığı ve benim büyük bir gururla okuduğum bu ağıt ve onu içeren albüm sadece o zaman değil şimdi de yasak.

Guinness rekorlarına başvursam herhâlde “Dünyanın en uzun süre yasaklı kalan abümü” rekorunu alırım. Çünkü bu albüm 1974 yılında Süleyman Demirel’in başında olduğu hükümet tarafından yasaklandı ve hâlâ yasak; yani gelecek yıl albümün yasaklanışının 40. yılı olacak.

1994 yerel seçimlerinde Hürriyet Gazetesi beni bu albüm yüzünden manşet lincine tabi tutmuştu.

Hâlâ düşünürüm: Ne yapsaydım acaba; hiç cana kıymamış öğrencileri savunmak yerine; onları hunharca asan cuntacılara yağ mı çekseydim? Böylesi beni daha mı makbul bir vatandaş yapardı?

***


Size, o dönemlerin atmosferini yansıtan bir hikâye anlatayım.

Ankara’nın meşhur bir Zafer Pasajı vardı. Buradaki kitapçılarda da benim albümler kıyamet koparıyordu. O günlerde bir yüzbaşı gelmiş oraya. Hoparlörden “Hoşçakal Kardeşim Deniz” parçası yayınlanıyormuş. Yüzbaşı “Kesin şunu, yasak!” buyurmuş. Dükkân sahibi, bunun yasal bir albüm olduğunu (Nazım Türküsü) hatta o sırada 1 numara olduğunu anlatmaya çalışmış. Yüzbaşı “Ama Deniz diyor!” demiş.

Kitapçı “Yüzbaşım” diye cevap vermiş. “Bu şiir Nâzım Hikmet’in. O da 1963 yılında öldü. Nasıl Deniz Gezmiş’le ilgisi olabilir.”

Bu mantıklı hesaba sinirlenen yüzbaşı “Olsun!” demiş “Nâzım’ın şiirinin Deniz Gezmiş’le ilgisi olmayabilir ama biz Zülfü’nün onu ne niyetle söylediğini biliriz.”

Ne günlerden geçtik yahu!

Ama geçtik de ne oldu; bir de baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz; Steinbeck, Vasconcelos, hatta Yunus Emre yasaklayan bir devre girmişiz.

DİĞER YENİ YAZILAR