Steve Jobs tartışması

Haberin Devamı

Orta yaş ve üstü okurlardan; artık bu dünyayı anlamamak konulu ironik yazıma destek geldi ama genellikle genç okurlara ne demek istediğimi tam olarak anlatamadım galiba. (Hepsine değil elbette, görüşlerimi tam olarak paylaşan gençlerden de çok hoş mesajlar aldım.)

İtiraz en çok Steve Jobs konusuna odaklanıyor. Bu yüzden gelin şu işi bir daha konuşalım.

Benim Steve Jobs’un zekâsına, yeteneğine, yaratıcı gücüne hiçbir itirazım yok. Hakkında yazılan kitapları okudum, hayat hikâyesini, iniş çıkışlarını öğrendim ve genç yaşta ölümüne üzüldüm. Bu ayrı bir şey.

Fakat bir de gençlerin önüne konulan bir Steve Jobs modeli var. Dünyanın her yerinde gençler onun hayat hikâyesini okuyup, zengin olmanın sırrını öğrenmek istiyor. Bunun dışında kültür, bilim, yaratıcılık, daha gelişmiş bir sanat zevki gibi konulara sırtını dönüyor. Oysa Steve Jobs öyle birisi değildi, Bill Gates de değil. Bunlar zeki, yaratıcı, bilgili, çok okuyan, bir amaca odaklanmış ve bilime yatkın insanlar. Başka türlü nasıl yeni dünyayı düşleyebilir ve tasarlayabilirlerdi ki.

İşte benim itirazım bu insanların gerçek hayatlarına, kafalarına, birikimlerine değil de sadece servetlerine özenen ve bu nedenle bir kitap okuyup zengin olmanın formülünü öğrenmek isteyen gençlere. Eğer böyle bir mucize mümkün olsaydı, o kitabı okuyan milyonlarca gencin milyarder olması gerekirdi ki bu mümkün değil.

Eskiden olduğu gibi yine bir iki Steve Jobs çıkacak, geri kalan milyonlar ise bunun hayaliyle yaşayacak, bir yerde boğaz tokluğuna çalışacak.

Ama aynı gençler Steve Jobs, Richard Branson vs. okurken başka kitaplar da okusalar, zihinlerini, dünya görüşlerini, kültürlerini geliştirseler hayatta daha önemli bir yer tutabilirler.

Bu tek boyutluluğun ne kadar dehşet verici bir hâl aldığını görmek için sadece Kenan Işık dostumuzun sunduğu bilgi yarışmasına göz atmak yeter.

Ne felakettir o öyle: Çıkan gençlerin çoğu Twitter’da iyi, Facebook’ta muazzam, dans müziğinde harika, futbol ve magazinde 10 numara ama onun dışında bomboş. Kendisi bu yaşta farkında olmayabilir ama ne yazık ki hayat kötü davranır böyle insanlara. İleride omuzlarına yük binince anlarlar ne demek istediğimi.

***


İkinci bir konu da zaman. Dünya tarihi boyunca her kuşak, kendisinden sonra gelenleri eleştirmiştir. Eğer bu eleştiriler haklı olsaydı, dünyanın şimdiye kadar çoktan batmış olması gerekirdi. Oysa öyle olmadı.

Yalnız; kısa dönemlerde dünya bazen gerileyebilir, kötü dönemler yaşayabilir (Savaş, katliam, cehalet, barbarlık yılları gibi). Ben içinden geçtiğimiz dönemi böyle görüyorum. Uluslarüstü şirketler, mal satabilmek için dünyanın her köşesindeki gençleri, yalnız tüketime odaklanmış biçimde, kasıtlı bir cehalet içinde bıraktılar.

Küçük bir karşılaştırma yapmama izin verin:

Biz gençliğimizde Beatles da dinliyorduk, Âşık Veysel de. Şimdi disk jokey müziği dinleniyor. Bence bu gerçek bir müzik bile değil. Atlar yerine plaklara abanan bir jokey (!), kaydedilmiş çeşitli albümleri birbiri üstüne bindirip çalıyor. Formül ise basit: Dakikada 124 vuruş. Yani danseden bir insanın kalp atış sayısı. Davulun güm güm vuruşu kalp atışıyla senkron hâle gelince trans başlıyor. Hele yanıp sönen ışıklar ve alkol varsa.

Yapanlar bu biyolojik gerçeği biliyor ve sizi sadece para kazanma aracı olarak görüyorlar. “Huuu, huuu!” diye bağırın ama cebinizdeki parayı da bırakın!

Biz gençliğimizde ulaşabildiğimiz her eseri okuyorduk, şimdi vakit Twitter’da geçiyor, “Kitap okumaktan nefret edenler kulübü” bile kuruluyor.

Bizde her şeyi öğrenme merakı vardı, şimdi para, seks ve iletişim dışında hiçbir şeye karşı merak yok.

Bunların hangisi iyi sizce? Hangisi tarihe ve evrensel insan gelişimine daha uygun?

Yine söylüyorum, gençlerin tümü böyle değil; bu durumun farkında olan, bizden fazla yakınan çok sayıda genç var. Onlar kesinlikle daha başarılı olacaklar.

***


Dünya, cehaletin övüldüğü, kitabın, sanatın, kültürün gereksiz bir lüks gibi görüldüğü kötü bir evreden geçiyor.

Bu arada bazı okurlar çıkıp Serenad 200 bini geçti, daha mı yakınıyorsun diyebilir. Sağ olsunlar, Türkiye’de çok sağlam büyük bir okur kitlesi var. Onlara teşekkürler ve saygılar ama benim bu yazılarım ve derdim kendimle ilgili değil.

Bir kültür insanı olarak görevim uyarmak; kültürün önemini savunmak.

Bir kişiye bile faydası olsa değmez mi?

Ayrıca bunun geçici bir devir olduğuna inanıyorum ben. Hayat kendini düzeltir, bu yanlış gidiş de düzelecektir.

*****


KAMİL SÖNMEZ

Uzaklarda, Kamil’in ölüm haberini aldım, çok üzüldüm. Ankara Birlik Tiyatrosu’nda Vasıf Öngören’le birlikteyken, genç bir oyuncu olarak tanımıştım Kamil’i. Yanakları kırmızı olduğu için nedense “Giyom Tell’in oğlu“ derdik ona. Çok sevimliydi. Müziğe yeteneği olduğunu anlayınca onu epey çalıştırmış, ilk 45’lik albümünü yapmasına omuz vermiştim. Nur içinde yatsın.

DİĞER YENİ YAZILAR