Bir dostun ölümü

Haberin Devamı

Dün sabah Mehmet Gürs aradı. Sesini duyar duymaz acı haberi vereceğini anladım. Çünkü babası, kırk yıllık dostum Dinç Gürs hastanedeydi.

Uzun süreden beri çekmekte olduğu ve kahramanca göğüs gerdiği sıkıntılar, acılar dün sabah sona erdi. Hemen hastaneye koştum. Yatağında sanki çok huzurlu, sakin bir uykuya dalmış gibiydi. Yanağından öperek vedalaştım sevgili dostumla.

Artık onun için ne böbrek nakli kalmıştı, ne dolaşım bozukluğu, ne kesilen bacağın hayali ağrısı, ne diyaliz, ne akciğer sendromları.

Florence Nightingale’in doktorları uzun süredir onu yaşatmak için her şeyi yaptılar ama son sefer hastaneye yatarken, bütün bunlardan yorulmuş olduğunu hissettim. “Yoruldum” demişti, “Tahammülün de bir sınırı var.’’

Sanki bile bile razı oldu ölüme.

1970’li yıllarda Stockholm’de tanışmıştık. Evlerimiz yan yanaydı. Dinç uzun boylu, yakışıklı, sportmen, Galatasay mezunu, birçok dili güzel konuşan bir mimardı. Eşi Barbro’ya Bambi derdik ve hiç abartmadan söylüyorum, dünyanın en güzel kadınlarından birisiydi. Bu genç çift sokağa çıktığı zaman, insanlar gözlerini onlardan alamazlardı.

İki güzel çocukları vardı. Leyla ve Mehmet. Bizim Aylin’le birlikte büyüdüler.

O sıralarda benim ilk albümüm yayınlanmıştı. Türkiye’ye gelemediğim için ikincisini yapamıyordum. Çaresizlik içinde iken Dinç imdada yetişti. Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz ve Merhaba albümlerinin yapımcılığını üstlendi. Onları hem Avrupa’da, hem Türkiye’de çıkartarak, müzik hayatımın başlangıcına müthiş bir temel koydu.

Sonra bir gün, albümlerimi Fransa’da yayınlatmak için eski püskü bir minibüsle yola çıktık. Daha yüz kilometre gitmeden bozulan minibüsle yaptığımız bu Paris seyahati, değme komedi filmlerine taş çıkaracak trajikomik olaylarla doluydu.

Yıllarca bu gezinin ayrıntılarını anlatıp güldük.

***


Bu kadar yakın bir dost ölünce, insanın bir parçası da ölüyor.

Bir türlü gerçeği kabul edemiyor, onu hep uzun bir seyahate çıkmış gibi düşünüyorsun.

Bizim Paris seyahati kadar komik olmayan bir seyahate.

Fin İsveçlisi kökenine rağmen, bizden daha Türk olan ve yıllar süren mücadelede İskandinav soğukkanlılığıyla ve direnciyle kocasını yaşatan Bambi’yi dün ilk kez çaresiz gördüm.

Huzurla uyuyan Dinç’in yanaklarını öperken “Ben seni bir daha göremeyecek miyim?” diyor ve masallara layık bir aşkın veda gözyaşlarını döküyordu.

Tanıyan herkes seni çok özleyecek Dinç ve sevgiyle anılmaya devam ettiğin sürece aramızda yaşamaya devam edeceksin.

DİĞER YENİ YAZILAR