Kendini yok etmek

Haberin Devamı

EDEBİYAT NOTLARI- 40

Yazarlar, şairler, filozoflar, müzisyenler, ressamlar arasında başkasını öldürene çok az rastlanır ama kendini öldürene daha sık... Genel olarak dünya nüfusunda katillerin sayısı, intihar edenlerden çok daha fazladır. Yaratıcı insanlardaysa bu denge tersine döner. Kendi yaşamına son veren sanatçı-düşünür sayısı, bu konuda bir alfabetik fihrist düzenlenecek kadar fazladır. Konuyu sadece edebiyatçılarla sınırladığınız zaman bile yüzlerce isim çıkar karşınıza.

Aklımıza ilk gelenleri zaman ve mekan gözetmeden sayalım isterseniz:

Ernest Hemingway, Jack London, Sylvia Plath, Sergei Yesenin, Stefan Zweig, Virginia Woolf, Mayakovski, Mişima, Jerzy Kosinski, Arthur Köstler, Gerard de Nerval, Cesare Pavese, Sadık Hidayet, Nikolai Gogol.

Bu isimler en tanınmış olanlar arasından seçildi. Bir de adı az duyulmuş olanları eklerseniz bu liste bitmez.

Hemen akla gelen soruyu soralım: Yaratıcı insanlar arasında intihar oranı neden bu kadar yüksek?

Bu konuya üstünkörü ama doğru olan cevaplar da verilebilir, derin araştırmalara da girişilebilir. Ama kimsenin görmezden gelemeyeceği bir özelliği var bu kişilerin: “Normal” insanlara göre çok daha duyarlılar, hayatın acılarını ve sevinçlerini herkesten daha fazla ve daha derinden duyuyorlar. Bu yüzden de yaralanmalara, incinmelere daha açık oluyorlar.

Bu kişilere yazma yeteneği yanında bir de ilahi ceza verilmiş sanki. Depresyona daha açıklar. Sık sık ruhi sarsıntılar geçiriyorlar.

“Normal” insanlar dünyasının yani paranın, siyasetin, yırtıcı mücadelelerin etkileri, onları “kabuksuz bir deniz canlısının üzerine sürülen zımpara” misali yaralayıp duruyor.

Bu yüzden kimileri en uç noktaya gidip kendini öldürüyor, kimileri de depresyonla, alkolle, akıl hastalıklarıyla, ruhi dengesizliklerle boğuşuyor.

Toplum canavarı, kendisine sanat eserleri sunan değerli beyinleri sürekli olarak cezlandırıyor. Bazen farkında olarak, bazen de bir aldırmazlık girdabına gömerek.

***


Yazarların ruhi yaralanmalara daha açık oldukları bir gerçek ama intihar edenlerin yaşam öykülerine göz gezdirdiğinizde, onları bu trajik sona götüren nedenlerin farklı olduğu ortaya çıkıyor.

Kimi aşk acısından öldürüyor kendini, kimi ruh dünyasındaki dengesizlikten, kimi savaş dehşetine ve insan soyunun zalimliğine tanık olmaya dayanamadığından, kimi alkolden, hastalıktan, yaşlılıktan...

Bir de intihara zorlananlar var elbette.

Mesela Romalı büyük filozof, yazar ve devlet adamı Seneca, İmparator Neron’un gönderdiği bir fermanla intihar etmek zorunda kalmıştı. Bir zamanlar hocası, danışmanı ve başbakanı olduğu Neron, ona “damarlarını keserek intihar etmesi” buyruğunu göndermişti. Seneca arkadaşlarının arasında damarlarına dört yara açtı, ölümü beklemeye başladı ama kanının ağır akması yüzünden ölmesi uzun sürüyordu. Sonunda kendisini hamamda, sıcak buharda boğdu. Seneca’nın genç karısı da onunla birlikte damarlarını kesmişti. Ne var ki kadın, Neron’un emriyle kurtarıldı, tedavi edildi ve bir daha kendini öldürmeye kalkışmadı.

***


İdeolojik nedenlerle intihar eden yazarlar listesinin başına Japon yazarı Yukio Mişima’yı yerleştirmemiz gerekir. Çünkü hem yaşamı, hem ölümü olağan dışı bir aşırılık gösterisine dönüşmüştür.

Çılgınlık derecesinde bir Japon milliyetçisi olan Mişima, büyük yazarlık yeteneğini önemsemez gibi davranarak, hayatını “Güneş İmparator”a, samuraylar Japonyası’nı canlandırmaya, döğüş sanatlarına, askerliğe, disipline adamış, ülkesinin yozlaşması olarak gördüğü değişimlere karşı mücadele bayrağı açmıştı. Yanına epey öğrenci de toplamıştı.

Birgün bu öğrencileri alarak askeri birbirliği işgal etti. Balkona çıktı, düşüncelerini özetleyen bir söylev verdi ve seppuku yaptı. Geleneklere uygun olarak beyaz giyinmişti. Kimonosunu açarak özel bir bıçakla karnını yavaş yavaş, dikkatli bir biçimde soldan sağa doğru keserek bağırsaklarını dışarı döktü. Daha sonra seremoniye katılan en yakın öğrencisi, keskin bir kılıçla yazarın başını uçurdu. Mişima bu ölümü bir yıl önce, bütün ayrıntılarıyla planlamıştı ve amacı imparatorluğun haklarının geri verilmesini sağlamaktı.

***


Yine toplumsal nedenlere bağlayabileceğimiz ama Mişima’ya tamamen ters, hümanist düşüncelerle intihar edenler arasında Rus şair Vladimir Mayakovski’yi, Avusturyalı Stefan Zweig’ı, Macar şair Attila Jozef’i sayabiliriz.

Mayakovski ve Josef, büyük umutarla “insanlığın kurtuluşu” olarak gördükleri rejimlerin başındaki politikacıların yarattığı hayal kırıklığına dayanamayarak kendilerini öldürdüler.

Stefan Zweig ise Avrupa kültürüne inanan bir hümanist olarak, Nazi zulmünün uygulamalarını ve o uygar Avrupa’nın korkunç bir barbarlık bataklığına dönüşmesini kabul edemediği için karısıyla birlikte aşırı dozda ilaç alarak canına kıydı.

***


Aslında “karısıyla birlikte intihar edenler” diye bir bölüm açmak ve burada Stefanile Lotta Zweig’i, Londra’da birlikte intihar eden Arthur ile Cynthia Köstler’i anmak gerekir. Karl Marx’ın kızı Jenny de kocası Paul Lafargue ile birlikte intihar etme yolunu seçenlerdendir.

***


Ukraynalı büyük romancı ve hikâyeci Nikolai Gogol bir takım ruhi ve akli sorunlarla boğuştuğu için, birşey yemeyi ve içmeyi redderek öldürmüştür kendini. Bu acılı süreç dokuz gün sürmüştür.

Rus şiirinin en büyüklerinden olan Sergei Yesenin de ruhi depremler sonucunda hayatına son verenlerden. Şair bir kaç kez hastaneye yatırıldıktan sonra bir otel odasının duvarına kendi kanıyla veda şiirini yazmış ve kendini asmıştır.

İngiliz dilinin en önemli romancılarından olan Virginia Woolf artık hayata dayanamadığı için evinin yakınındaki nehir kıyısına gitmiş, ceplerine ağır taşlar doldurarak suya girmiş ve boğulmuştur.

Amerikalı şair Sylvia Plath ise bir sabah çocukları henüz uyurken başını gaz fırınının içine sokarak intihar etmiştir. (Bu ölüm, yıllar sonra onun üstüne tez yazan şair Nilgün Marmara’nın da 29 yaşında intihar etmesinde rol oynayacaktır.)

***


Fransız yazar Gerard de Nerval de ruhsal hastlıklarla boğuşmuş, bir kaç kez sanatoryuma yatırılmıştır. Tedavi gördüğü yer, giyotinde can veren Mari Antoinette’in nedimesi Madam de Lamballe’in konağıdır. Madam Lamballe’in başı giyotin sepetine düştükten sonra, konağı hastane olarak kullanılmıştır. Guy de Maupassant, Gerard de Nerval gibi tanınmış kişileri tedavi etmeye çalışan hastane bir süre sonra Osmanlı Devleti tarafından satın alınarak büyükelçilik olarak kullanılmıştır. Şu anda da Türkiye büyükelçiliği konutudur.

Ama buradaki tedavi pek bir sonuç vermemiş olmalı ki Gerard de Nerval de kendini asarak hayatını sonlandırmayı seçen yazarlar kervanına katılmıştır.

***


Avcılığıyla ünlü Ernest Hemingway’in son avı kendisi oldu. Çiftesini ağzına sokarak tetiğe bastı. Yaşlılığı kabul etmek istemediği, ölümü bir erkek yiğitliğiyle karşılamak istediği söylendi. Ama Hemingway’in ailesinde de intihar eğilimi vardı. Babası, iki kardeşi ve bir torunu intihar etti.

***


Romancı Jerzy Kosinski çocukluğunun Polonyası’nda savaşın büyük acılarını yaşamıştı ve ruhunda açılan yaralar hiçbir zaman kapanmadı. Bir banyo küvetinde kendisini plastik bir torbayla boğmadan önce “Her zamankinden biraz daha uzun sürecek bir uykuya dalıyorum” diye yazmıştı.

***


İtalya’da anti faşist hareketin önemli ismi ve bu dilin en büyük yazarlarından Cesare Pavese, depresyon ve aşk acısı yüzünden intihar edenler arasında...

Kawabata, Walter Bejamin, Jack London derken liste uzayıp gidebilir ama ben ayrıntıları burada kesmeyi yeğliyorum.

***


Dikkat ederseniz verdiğim örneklerin çoğu Batı’dan ya da Uzakdoğu’dan. Ortadoğu ve Türk edebiyatına baktığımız zaman gençlik bunalımları sonucunda canına kıyanlar dışında, pek fazla intihara rastlanmıyor. 1887 yılında damarlarını kesen ve kendi kanıyla ölüm anlarını not eden Beşir Fuad ve Viyana sefiriyken ağzına havagazı hortumunu sıkarak intihar eden şair Sadullah Paşa bu alandaki en bilinen örnekler. Sadullah Paşa’nın intiharını, Abdülhamid baskısına bağlayanlar da var, elçilikte âşık olduğu Anna Schumann’ın gayrımeşru bir çocuk doğurmasına da...

Ziya Gökalp de kafasına bir kurşun sıkmış ama ölmemişti.

Ülkesindeki kötü gidişe dayanamadığı için Paris’te intihar eden İranlı yazar Sadık Hidayet, Doğu edebiyatında intihar denilince akla gelen ilk isimdir.

Bizim gibi ülkelerde entelektüel intiharlarına pek fazla rastlanmamasına karşı, öldürülen, hapsedilen, zulüm gören şair-yazar sayısı çok kabarıktır.

Belki de bu yüzden intihar etmeye fırsat bulamamışlardır. Çünkü bu işi gören, yaratıcı insanları yavaş veya hızlı ölümlere iten devletler ve toplumlar vardır.

DİĞER YENİ YAZILAR