Goodbye Lenin

Biliyorsunuz ben mecbur kalmadıkça yabancı kelime kullanmam ama bu sefer Anglosakson kelamı "Goodbye"ı bilerek ve isteyerek başlığa yerleştirdim

Haberin Devamı

Biliyorsunuz ben mecbur kalmadıkça yabancı kelime kullanmam ama bu sefer Anglosakson kelamı "Goodbye"ı bilerek ve isteyerek başlığa yerleştirdim.

Çünkü sözünü edeceğim muhteşem Alman filminin orijinal adında da böyle kullanılmış. "Elveda Lenin" demektense "Goodbye Lenin" demeyi uygun görmüşler. Zaten yazıyı okuyunca göreceğiniz gibi bu isim filmin içeriğine daha çok uyuyor.

Avrupa Film Akademisi Ödülleri'ni silip süpüren bu eser aynı zamanda yurt dışında en çok iş yapan Almanca film. Nasıl yapmasın ki! Harika bir senaryoya dayanıyor ve iki Almanya'nın birleşme sürecinin şiirsel bir anıtı.

Filmler anlatılmak değil, görülmek içindir ama bizde oynamadığına göre size konuyu özetleyeyim:

Doğu Berlin'de yaşayan; ülkesine, komünizme ve Lenin'e inanan bir kadın tanırız filmde, iki yetişkin çocuğu; bir oğlu, bir kızı vardır; kocası Batı'ya kaçmıştır.

50 yaşlarındaki kadıncağız bir gün kalp krizi geçirir ve hastaneye kaldırılır. Krizi atlatır ama sekiz ay o hastanede komada kalır.

Bu sekiz ay içinde Berlin Duvarı yıkılır, iki Almanya birleşir; Lenin heykelleri sökülür ve DDR (Alman Demokratik Cumhuriyeti) tarihe karışır. Artık ne Eric Honecker vardır ortalıkta ne de Stasi denilen gizli servis. Her yer "Batı" olmuştur.

Kadın sekiz ay sonra komadan uyanır; doktorlar annesini çok seven oğluna bunun bir mucize olduğunu ama bir kez daha kalp krizi geçirirse kaldıramayacağını, annenin hiç heyecanlanmaması gerektiğini söylerler.

Düşünün; bu nasıl mümkün olabilir? Kadın uyuduğu sırada ülkesi gitmiş, duvar yıkılmış, DDR kapitalist bir ülke olmuş.

Oğlanla kız anneyi ambulansla eve götürüp yatağına yatırırlar ve o andan itibaren müthiş bir çaba başlamış olur: Anne için sahte bir Doğu Almanya kurma çabasıdır bu. Hiçbir şey değişmemiş izlenimi verilecektir. Ama bu iş göründüğü kadar kolay olmaz.

Mesela delikanlı süpermarkete gidip annesinin en sevdiği konserveleri alır ama bunların hepsi Amerikan ve Alman malıdır artık. Çöpleri karıştırarak eski Rus, Küba, Doğu Alman vs. kavanozlarını, konserve kutularını bulur. Bunlan kaynatarak temizler ve yeni aldığı ürünleri bu kavanozlara doldurarak annesine götürür.

Bir başka güçlük televizyon konusunda baş gösterir. Yatağında sıkılan kadıncağız televizyon seyretmek istemektedir. Çocuklar birkaç gün içinde buna da bir çare bulurlar. Annelerinin odalarına yerleştirdikleri televizyona, arka odaya koyduktan bir video cihazı kumanda etmektedir. Burada ya eski Doğu Alman filmleri oynatırlar ya da bu konulara aklı eren bir arkadaşlarıyla hazırladıkları haber programını gösterirler. Programda spikerlik yapan arkadaşları, Batı kapitalizminin insanı ezen iğrençliklerinden bahsetmekte ve uyuşturucudan ölen genç insanlar gösterilmektedir. Haberlere göre Batı kapitalizmi hırs, kariyerizm, serbest piyasa ekonomisi ve uyuşturucu yüzünden batma noktasına gelmiştir.

Çocuklar annelerinin doğum gününde müthiş bir kutlama hazırlarlar. 20'şer mark verdikleri ilkokul çocukları yatağın başında ona komünist marşlar okurlar. Kadının gözleri yaşanr. Eski okul müdürü komünizmin başarıları üstüne bir nutuk atar. Ama bu sırada kadının gözü, penceresinden görünen büyük binanın duvarına ilişir. Her zaman boş alan bu dev duvara bir Coca-Cola reklamı asılmaktadır. Kadının gözleri büyür "Bu ne? Bu ne?" diyerek tıkanır.

Gözlerine inanamaz. Oğlu hemen atılıp perdeyi kapatır. Ertesi gün hazırladıktan sahte haber bülteninde spiker; "Bütün dünyada kapitalist içeceği olarak bilinen Coca-Cola'nın aslında 1951 yılında Doğu Alman laboratuarlarında üretilmiş olduğu"nu duyurmaktadır.

Yerimiz kalmadığı için bu önemli eserin devamını ve sonunu yarın anlatalım.

DİĞER YENİ YAZILAR