Zoraki Evlilik

Ne yalan söyleyeyim, televizyon tembellerinden biriyim. Uzunca süredir, film izleme keyif ve gereksinimini evde giderenlerdenim. Arada bir, o da birilerinin dürtmesiyle artık körelmeye yüz tutmuş olan sinema tutkuma suni teneffüs yaptırıyorum

Haberin Devamı

Ne yalan söyleyeyim, televizyon tembellerinden biriyim. Uzunca süredir, film izleme keyif ve gereksinimini evde giderenlerdenim. Arada bir, o da birilerinin dürtmesiyle artık körelmeye yüz tutmuş olan sinema tutkuma suni teneffüs yaptırıyorum. Geçenlerde Hokkabaz’ı izlemeye gittim. Beğendim de. Filmin senaryosunu çoğunuz biliyorsunuzdur. Yetenekleri sınırlı bir sihirbaz olan İskender, İstanbul’da umduklarını bulamıyor. Anadolu’ya açılmak, aslında para kazanmak ama bir yandan da kaybettiği özgüveniyle yeniden buluşmak istiyor. Yol arkadaşı, kadim dostu Maradona. Ancak koşullar, eniştesinin karavanında yaşamını sürdüren babasıyla birlikte o yolculuğa başlamasını gerektiriyor. Çünkü eniştesinin İskender’e karavanı verme şartı, babasını da yanına alması.İlk durak Çanakkale. Eski bir asker olan ve çevresinde akıl sağlığını yitirmiş olarak bilinen babasının bir saplantısı var; Yıllar öncesinde, şehitliğin yanında aldığı mezar yerine, yaptırdığı mezar taşıyla birlikte gitmek ve öldüğünde oraya gömülmek. Yolculuk sorunlu başlıyor. İskender’in emektar arabası yolda bozuluyor. Ekip bir beldeye uğruyor. Amaç arabayı onartmak. Ama olaylar öyle bir gelişiyor ki, İskender yörede önde gelen bir ağanın oğlunun düğününde gösteri yapmak için anlaşma zemini buluyor. Pazarlığın sürdüğü kahvede, İskender kendisini sihirbaz olarak tanıtmaya kalkarken, baba ikide bir lafa giriyor:

“Sihirbaz değil, Hokkabaz.”

Sihirbaz ile Hokkabaz, sözlük anlamları tamamen farklı iki sıfat. Sihirbaz, büyü yapan, çevresindekileri çabuk etkileyen kişi. Hokkabaz ise el çabukluğuyla bir takım şaşırtıcı olayları yapmayı meslek edinen kimse. Hokkabazın bir başka anlamı da şu; başkalarını aldatan, yalan dolanla iş gören!

DAHA KÖTÜSÜ OLMAZ!
Antalya maçından sonra, Tigana’nın “Ben sihirbaz ya da Hokkabaz değilim” açıklamalarını dinlerken, nedense birden aklıma bu film geldi! Tigana, kimbilir belki de içine düştüğü çaresizliği anlatmaya çalışırken, böyle bir vurgu yapmanın gereksinimini duyuyordu! Oysa kimse kendisinden sihirbaz olmasını istemiyordu. Hokkabazlık yapmasını hiç beklemiyordu. Ondan istenen, antrenörlük yapmasıydı. Verdiği sözlerin, belirlediği hedeflerin arkasında durmaktı. Beşiktaş’ı takım yapmak, içeride ve dışarıda aldığı sonuç, oynattığı futbolla saygı gören, ilgi gören, takdir gören bir konuma taşımaktı. Ama Tigana, ne yazık ki, bunların hiçbirini yapamadı. Tıpkı İskender gibi, önce para kazanmak, tabii ki özgüvenini ve itibarını artırmak için çıktığı bu yolculukta, kişisel fikrim, kelimenin tam anlamıyla hayal kırıklığı yarattı. Hadi geçen sezon takımı, ligi, ülke koşullarını tanımakla geçti. Peki bu sezon? Tigana ne istediyse yapıldı. Kimi istediyse alındı. Ancak Beşiktaş’ta ufak bir kıpırdanmanın ötesinde, bir türlü dişe dokunur değişim olmadı.

Antalya maçı, Tigana’nın Beşiktaş’ta tam bir yılı geride bıraktığı, 35. lig maçını oynadığı bir tarihe rastladı. O 35 maçın sadece 16’sı galibiyetle tamamlandı. 9’u beraberlik, 10’u yenilgiyle sonuçlandı. Atılan gol sayısı 55, yenilen gol sayısı 41’di. Beşiktaş sıradan bir teknik adamla çalışsa, herhalde bundan kötüsünü yaşayamazdı!

GÜVEN VERMİYOR
Şampiyonluk iddiasıyla çıkılan yolda, Beşiktaş şu an taraftarı dahil, kimseye güven vermiyor. Oynadığı futbol çoğu zaman vasata denk gelmiyor. Oyun stratejisi ilkel. Oyuncu seçimlerinde ısrarla hata yapılıyor. Sözüm ona Tigana savunma karakteri daha gelişmiş oyuncuların ağırlıklı olduğu onbirleri sahaya çıkartıyor. Buna karşın Beşiktaş savunma yapmayı beceremiyor. Antalyaspor maçında yenilen 4 gol, bu düzeydeki bir takım için yüz kızartıcı. Tigana’nın Beşiktaş’ı, her defasında kalesini güya çok adamla savunuyor. Ancak ilk müdahalelerde içler acısı bir yetersizlik var. Bir kuru kalabalık, şeklen orada duruyor. Evet, oyuncular da kusurlu. Beşiktaş formasını giymeye hak kazanmış hiçbir oyuncunun böylesine basit hatalar yapma lüksü yok. Ancak, o oyuncuları da takımın başında kim duruyorsa, onun yönlendirmesi gerekiyor.

Tigana’nın icraatlarını çoğu zaman eleştiriyorum. Mesela o eleştirilerden biri, sezon başlangıcında 4 stoperli bir arka alan kurgusu oluşturmasıydı. Bu anlayışın son derece sakıncalı olduğunu, defansın sağında İ.Toraman, solunda Baki oynatıldığı takdirde hücum organizasyonunun aksayacağını, zira kanat ataklarının, dolayısıyla kenar ortaların çok yetersiz kalacağını çoğu eleştirmen gibi ben de dilimin döndüğünce anlatmaya çalışmıştım. Tigana bu gerçeğin haftalar sonra farkına varabildi. O da sakatlıkların getirdiği zorunlu seçimlerin ardından! Yine o dönemler çift ön libero ve tek santrforla oynamanın hem savunma hem de hücuma dönük oyunda daha yararlı olacağını dile getirmiştim. Sanırım bir süre sonra, çift santrforla oynamanın nelere mâlolduğunun da farkına varacak. Ama Tigana artık herkesin gördüğü futbol doğrularıyla buluşana dek, Beşiktaş daha çoook hırpalanacak. Üzülerek söylüyorum, belki ukalalık da ediyorum, Tigana’nın günümüz futbolunun gerekleri ve gerçekleriyle arasında kalın ve aşılması zor bir duvar var! Öyle olmasa, en basitinden Beşiktaş’ı 60 metrede oynatmaz. Oyunun boyunu kısaltmak, sadece savunma yapmanın değil, hücumda verimliliği artırmanın da en geçerli yöntemi. Üstelik fizik gücü ekonomik kullanmak adına da bu yöntem bugünün futbolunun olmazsa olmazı. Çoğu takım 30-40 metrelik bir derinlikte oynarken, Beşiktaş hâlâ 60 metrede ısrar ediyor. Kim sayesinde, Tigana sayesinde.

Zaten bu kötü gidişteki çoğu olumsuzluğun yaratıcısı Tigana. Kendi adıma, söyledikleri de yaptıkları da bana inandırıcı gelmiyor. Ufku dar ve güven vermiyor. Sıkışınca sorumluluğu başka adreslere gönderiyor. Beşiktaş’ı taşımaktan aciz. Sözleşmesindeki ağır hükümler nedeniyle, Beşiktaş kerhen onu taşıyor. Fakat nereye kadar? Dikkat edin, her geçen gün takım biraz daha eriyor. Çünkü Tigana bu işi be-ce-re-mi-yor.

DİĞER YENİ YAZILAR