Gazete Vatan Logo

Zafer Bayramı’nda Çankaya’da

Türkiye Cumhuriyeti, 11. Cumhurbaşkanı ile yepyeni bir döneme başlıyor.

ABDULLAH GÜL'ÜN FOTO BELGESELİ İÇİN TIKLAYIN


Türkiye Cumhuriyeti, 11. Cumhurbaşkanı ile yepyeni bir döneme başlıyor. Nisan ayından bu yana Türkiye’nin odaktaki ismi haline gelen Abdullah Gül, dün Çankaya Köşkü’ne çıktı. Türkiye’nin 7 yıllık kritik dönemine yön verecek makamdaki ismi, Ankara, İstanbul ve Kayseri’de dostlarına sorduk. Anılarını dinledik, hayatının ilginç iniş çıkışlarını izledik. Bu yazı dizisinde, Abdullah Gül, 57 yıllık yaşam serüveninin ilginç ayrıntılarını bulacaksınız. İşte, Gül’ün Kayseri’den İstanbul’a, İngiltere’den Sakarya’ya, Suudi Arabistan’dan Çankaya’ya uzanan öyküsü...

Yıl 1950... Takvimler 29 Ekim’i gösteriyor. Kayseri’nin Cumhuriyet Meydanı’nda genç cumhuriyetin 27’nci yaşı kutlanırken, Adeviye ve Ahmet Hamdi Gül çiftinin ilk çocuğu Hasbekiççi Mahallesi’nde dünyaya geldi. Tayyare Fabrikası’ndan emekli baba, bayramı selamlıyor ve oğluna Abdullah’ın yanı sıra ’Cumhur’adını da veriyor...

Kent merkezinin nüfusu o tarihte 65 bin... Yıllar sonra yabancıların raporlarına ’İslami Kalvinizm’in başkenti olarak geçen Kayseri’de, mütedeyyin Gül Ailesi’nin oğlu, ilginç bir haneye açıyor gözlerini...

Ailesi; anne tarafından Şeyh İbrahim Tennuri’ye kadar uzanan muhafazakar köklere sahip ama aynı zamanda laik eğitim ordusunun neferi olan öğretmenleri de bünyesinde barındırıyor.. Anne ve baba tarafından dedeleri Kayseri ve İzmir’de o tarihte ilkokul öğretmeni olarak görev yapıyor. Yani Cumhur’un dedeleri, Cumhuriyet kuşaklarını yetiştiriyor... Adviye Hanım da lise son sınıfa kadar okuyan, evlilik için okuldan ayrılan eğitimli bir anne...

Akademik kariyer

Gül önce Gazi Paşa İlkokulu’nu, ardından Nazmi Toker Ortaokulu’nu bitirdi. Kayseri Lisesi’ne başladığı 1963 yılında, özellikle tarih kitaplarına ilgisiyle biliniyor.

Babası Ahmet Hamdi Gül ile birlikte Kayseri Büyük Doğu Fikir Kulübü’ne sık sık giderdi. Bu tarihlerde Gül’ün siyasi kimliğinde önemli etkileri olan Necip Fazıl Kısakürek’in izleri görülmeye başlıyor. 1967-68 eğitim döneminde liseden orta dereceyle mezun olan Abdullah Gül için artık sıra yüksek öğrenimdeydi. Kader onu, İstanbul yolcusu yapacak ve ince bıyığıyla Beyazıt’a doğru yola çıkacaktı. Önce Hukuk Fakültesi’ne giren Gül kısa bir süre sonra İktisat Fakültesi’ne geçti. Burada aktif bir öğrencilik geçiren Gül, üniversitede sonraları AKP’de birlikte çalışacakları Prof. Nevzat Yalçıntaş’ın “en gözde öğrencileri” arasında yer aldı. Nitekim akademik kariyer fikrini Abdullah Gül’ün aklına sokanlar arasında, Prof. Yalçıntaş da bulunuyordu. Yalçıntaş’ın desteğiyle, 1976-1978 yıllarında gazeteci-yazar Fehmi Koru ve Kayseri’den arkadaşı Şükrü Karatepe ile birlikte Milli Kültür Vakfı’nın bursuyla doktora çalışması için İngiltere’ye gönderildi.

Gül’ün, İstanbul İktisat Fakültesi’nde sosyal alandaki “aktif hayatı”, Londra’da yeniden başladı. İngiltere’de eğitim gördüğü dönem boyunca, Müslüman Öğrenciler Birliği’nde çalıştı. Burada, İngiltere’de okuyan Türk Öğrencilere destek olmak için, Türk Öğrenciler Yardımlaşma Derneği’ni kurdu.

Gül, Londra’da başladığı doktora çalışmalarını tamamlamadan, Sakarya Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden “reddedemeyeceği” bir teklif aldı. Yeni kurulan bu üniversiteye öğretim üyesi olmak için Türkiye’ye dönen Gül, “Türkiye ile İslam Ülkeleri Arasındaki Ekonomik İlişkilerin Gelişimi” başlığını taşıyan doktora tezini de burada verdi.

Bu tarihlerde Kayserili Özyurt Ailesi’nin kızı Hayrünnisa’yı bir düğünde tanıdı ve görücü usulüyle evlendi. Çemberlitaş Kız Lisesi öğrencisi olan eşi, okulu yarım bıraktı. Tıpkı annesinin babasıyla evlenirken yaptığı gibi...

Milli Türk Talebe Birliği’nin aktif üyesi olan Gül, 12 Eylül müdahalesinden sonra 22 günlük evliyken gözaltına alındı. Yaklaşık bir ay Metris Cezaevi’nde yattı.

1983’te İslam Kalkınma Bankası’ndan iş teklifi alan Dr. Abdullah Gül, bu teklifi reddedemedi. Cidde’ye taşınıp, İslam Kalkınma Bankası’nda “iktisat uzmanı” olarak görev yapan Gül’ün hayatı, 1991 yılına kadar “gurbette” geçti.

1991 yılında ise, oğlunun sünnetini yapmak için kısa süre için geldiği Kayseri’de hayatı değişti. Türkiye o dönemde seçim sürecine girmişti. Refah Partisi İl Başkanı Şaban Bayrak’tan “milletvekilliği adaylığı” teklifi aldı. Önce babasına daha sonra da eşine danışan Gül, Refah Partisi’nden aday oldu.

‘Sağcı olduğu bilinirdi ama kimse dokunmazdı’

Avrupa 68 öğrenci olaylarıyla sarsılırken, Gül Çemberlitaş’taki Kayseri Öğrenci Yurdu’na kayıt yaptırdı. İstanbul Üniversitesi’nde önce Hukuk Fakültesi öğrencisi oldu. Yurttaki 12 Kayserili öğrencinin yarısı solcuydu. Birbirlerini anlamaya çalışıyor, kavgasız gürültüsüz birarada yaşıyorlardı. O ekipten, Avukat Enver Kemaloğlu o günü VATAN’a şöyle anlattı:

“12 arkadaştık. Hayat görüşü olarak beş kişi solcu, 6 kişi ise sağcıydı. Solcular Coşkun Çaycı, Agah İlkgün, Mehmet Savruk, Sümer Erol, Hacı Kantarcı’ydı. Sağcılar ise ben, Ali Demirtaş, Abdullah Gül, Nazım Erinmez, Muharrem Tayfun ve Aladdin Sinanoğlu’ydu. Gül çok kitap okurdu ve herkesle fikir tartışmasına girerdi. Onun sağcı olduğu bilinirdi ama kimse ona dokunmazdı. Çünkü aradaki mesafeyi çok iyi ayarlardı ve herkes tarafından sayılırdı.” O dönem puanı yetmediği için hukuk bölümüne kaydolan Gül, durumundan çok memnun değildi. Zaten koğuştaki 12 kişiden 11’i hukuk öğrencisiydi. Ancak Gül iktisadın puanlarını takip etti ve puanlar düşünce kaydını hemen İktisat’a aldı. İlginç bir gerekçesi vardı: “Hukuk kitapları müthiş kalındı gözü korktu ve Kayserili gibi davranıp 11 hukuk mezunu arasında olmak istemedi.”




Önce hukuk...

Aynı tarihlerde seçim vardı Türkiye’de. 1969 seçimlerinde, Necmettin Erbakan Konya’da, Süleyman Karagülle Aydın’da, Ömer Faruk Yeğin İstanbul’da bağımsız aday oldular. Gül’ün politikayla ilk sıcak teması bu dönemde Milli Görüşçüler’le oldu. Süleyman Karagülle’nin Aydın’daki seçim kampanyasına İzmir’deki dayısı Prof. Dr. Ahmet Satoğlu ile birlikte katıldı.

MTTB günleri

Üniversitedeyken, Milli Türk Talebe Birliği’ne üye olan, ardından da Birliğin en etkin üyelerinden biri haline gelen Gül, 1980 öncesine rastlayan bu günlerde, üniversitedeki sol görüşlü öğrencilerin de hedeflerinden biri haline geldi.

Milli Türk Talebe Birliği’nin diğer etkin üyeleriyle birlikte, Gül’ün de fotoğrafları üniversite duvarlarına asılarak, hedef haline getirildi. Bu nedenle, haftalarca üniversiteye gidemedi. İstanbul’da, “memleketi Kayseri’yi” hiç unutmayan Gül, ayrıca eğitim hayatı boyunca, “İstanbul Kayseri Yüksek Tahsil Cemiyeti” nin de başkanlığını yaptı.

Gül’ün babası 1973’te Milli Görüş’ü seçti. Ahmet Hamdi Gül MSP’nin milletvekili adayı oldu, ancak seçilemedi.

‘Bu ihtimal hesaplanmıştır’

Abdullah Gül’ü en iyi tanıyanların başında hocası Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş geliyor. 1968 yılında üniversitede başlayan tanışma, doktora yıllarında devam etti. 1983 yılında ise İslam Kalkınma Bankası’nda çalışmaya başlayan Gül’ün patronu olan Yalçıntaş kendi ifadesiyle “bir tek Hayrünnisa’yı istemeye giden heyetin içinde yer almadı.”

Gül siyasete atılmadan önce Nevzat Yalçıntaş’a danıştı. Fazilet Partisi’nde birlikte politika da yapan Gül ile Yalçıntaş’ın birlikteliği AKP’de de sürdü. Yalçıntaş bu döneme ilişkin sorularımızı şöyle yanıtladı:

Gül hayatının en önemli noktalarında sizin fikrinize güvendi. Cumhurbaşkanlığı sürecinde de benzer durum yaşandı mı?

Aslında Abdullah Gül’ün adı açıklanış tarzıyla sürpriz oldu. Yoksa Abdullah Gül’ün adı sürpriz değil. Çünkü Ak Parti kuruldu ve seçimlerden sonra Abdullah Gül Başbakan, Bülent Arınç ise TBMM Başkanı oldu. Ak Parti kulurken bütün bu ihtimaller konuşulmuş ve ne yapılacağına baştan karar verilmiştir.

AKP kurulurken Cumhurbaşkanı’na Abdullah Gül’ün aday olacağı belli miydi?

Türkiye’yi bekleyen gelişmelerde nasıl hareket edileceği belli esaslara bağlanmıştır. Abdullah Gül olabilecekleri zihninde canlandırmıştır. Bir başka ifadeyle devlet kuşu uçup uçup Gül’ün kafasına konmamıştır. Eğer adaylık gibi bir durum olsa benimle kesinlikle görüşürdü ama o dönemde adaylık gibi bir durum yoktu.

Kilisede namaz kıldı

Gül’ün Londra’da Exeter Üniversitesi’ndeki öğrencilik döneminde en ilginç anılarından biri de, bulundukları bölgede cami bulamayınca, kilisede namaz kılması.

Gül’ün yaşadığı bu ilginç tecrübe, Londra’ya eğitim için birlikte gittiği, aynı yurtta kaldığı gazeteci Fehmi Koru tarafından gün yüzüne çıkarıldı. Koru, yazılarında bu anı şöyle anlattı: “Gül, kayıt yaptırdıktan sonra dışarı çıktığında okulun yanında bir kilise görmüş. İçeriye doğru bakarken göz göze geldiği bir papaza yakınlarda mescit bulunup bulunmadığını sormuş. Genç papaz kendisine içine kimsenin girmediği bir oda gösterip yere temiz bir örtü serivermiş. Abdullah Gül, bana bunları anlattıktan sonra ‘Aylardan beri namazımı kilisede kılıyorum’ demişti.”

Necip Fazıl hayranı

Gül’ün öğrencilik hayatı boyunca elinden düşürmediği kitaplar ise hep aynı kişinin imzasını taşıdı: Necip Fazıl Kısakürek. Ortaokulda, Necip Fazıl imzalı dergileri okumakla politik altyapısını oluşturan Gül, üniversitede Nurettin Topçu, Sezai Karakoç Cemil Meriç, Fethi Gemuhluoğlu, Erol Güngör, İdris Küçükömer’in düşünceleriyle de tanıştı.


YARIN

“Siyasete gir” teklifine nasıl yanıt verdi?

Necmettin Erbakan, Gül’ü nasıl sorguya çekti?

Siyasette en zorlu dönemi ne zaman yaşadı?

Haberin Devamı