Ankara'nın taşına bak!

Bazen içinde yaşadığım toplumun çok mu uzağına savruluyorum, çok mu "seçkinci" davranıyorum diye tereddüde düşüyorum. Ankaralı Namık'ın MÜYAP ödülü aldığı anda da bunları düşündüm

Haberin Devamı

Bazen içinde yaşadığım toplumun çok mu uzağına savruluyorum, çok mu "seçkinci" davranıyorum diye tereddüde düşüyorum. Ankaralı Namık'ın MÜYAP ödülü aldığı anda da bunları düşündüm. Televizyonların gündüz programlarında "Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla" diye şarkı söyleyen, "Arabada beş, evde onbeş" şarkısıyla karanlık bir pazarın fiyat tarifesini sunan, "Lan telinen mi bağladın Allahsız, çıkarmıyon şalvarı" sözleriyle sevgilisine "serzenişte bulunan" (!) Ankaralı Namık, "Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir" diye şarkı yazıp, söyleyen Sezen
Aksu ile aynı sahnede aynı ödülü alıyordu. (Hoş, Sezen de "Salla, salla, gül memeler çağlasın" diye şarkı yapıp, esin kaynağı oluşturmuştu ya, neyse) Bu arada Ankaralı Namık makine mühendisiymiş. Şu memlekete hayırlı bir makine icat edeceği yerde, icat ettiği şarkılara bakıp üzüldüm!..

Yanlış anlaşılmasın. İnsanları aşağıladığım, sınıflandırdığım filan yok. Sadece Türkiye'de insanların müzik beğenilerindeki bu "düzey bunalımını" anlamaya çalışıyorum. Ankaralı Namık 300 bin satıp, bu memleketteki pek çok "sanatçıyı" sollamışsa, biz burada yanlışları işaret etmekle, kaliteyi özendirmekle, insanları iyiye, doğruya yönlendirmeye çalışmakla acaba suya yazı mı yazıyoruz?

"Arabada beş, evde onbeş" şarkısının 300 binlik taleple karşılandığı, Ankaralı Namık'ın "reyting makinesi" haline gelip, gündüz programlarında paylaşılamadığı bir ülkede, "Arabada beş, evde onbeş" şarkısının "hit" olduğunu görüp, aynı zamanda "Barbie operasyonlarına" şaşırmak, aslında en büyük "aymazlık" değil mi? Ve ben "Televizyonda kalite neden düşüyor?" diye günlerce kafa patlattığıma nasıl üzülmeyeyim ki?

ARABADA 5, EVDE 15
Ata vurdum belleme
Gir koynuma
terleme
Her yanım senin
olsun
Okçuruma (!) elleme
Arabada 5, evde 15,
Hoşuma da giderse,
e bedave!
Arabada 5, evde 15,
Hoşuma da giderse,
bendensin!
Arabada 5, evde 15,
Hoşuma da giderse,
hacıya beleş!

SALLA
Yeşil özün yolları
Postacı kaptı oyları
Yabanlının yolları
Mısırlı kaptı oyları
15 gündür yalvarıyom
6 aydır dil döküyom
Lan telinen mi bağladın
Allahsız Çıkarmıyon şalvarı
Salla yavrum salla, çevir çevir dönder titret
Salla bidenem salla, o yana da bu yana salla Salla yavrum salla, evir çevir gıvır çevir salla Ne kadar sallarsan salla, dona düşer son damla.

Ararat saçmalığı
Sözde Ermeni soykırımı iddialarını desteklemek adına çekilen "Ararat" adlı propaganda filmi, önceki gece Kanaltürk ekranlarındaydı. Türkiye'de vizyona girmeyen filmi, "izleyicilerine sorarak" yayınlama kararı alan Kanaltürk'ün amacı, filme konu olan "saçmalıkları" gözler önüne sermek ve daha sonra yapılacak tartışma programıyla iddiaları çürütmekti.

Filmin şiddet ve cinsellik içeren bazı sahneleri "mozaiklenerek" ekrana geldi. Bazı konuşmalar da sansürlendi. Yönetmen Atom Egoyan'ın daha önceki filmleri gözönüne alındığında "Ararat", sinema dili açısından da "kekeme" bir filmdi. İzleyici, birbirinin içine örülen ve paralel anlatımlarla perdeye taşınmaya çalışılan olayları ilişkilendirmekte zorlandı.

Hiçbir belgeye dayanmayan, tartışmalı mektuplar ve kulaktan dolma bilgilere dayandırılan, ne tarihi ne de coğrafi gerçeklerle uyuşan ve üstürkörü çekilmiş izlenimi uyandıran sahneler, hem tarihe hem de sinema sanatına ihanet eder gibiydi.

Kanaltürk'ün sahibi Tuncay Özkan ise filmden sonra düzenlenen "Gerçekler" adlı tartışma programına "taraf olarak katıldığını söylemekte sakınca görmedi. Özkan, dedelerinin Ermeni mezalimine uğradığını belirterek, "Ben ailesi Ermeni çeteciler tarafından katledilmiş biriyim. Bu nedenle bu tartışmada tarafsız olamam" dedi.

Diğer yandan programa katılacağı ilan edilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink ise yayının başlamasına bir kaç dakika kala, gerekçe göstermeden Kanaltürk binasından ayrıldı. Emekli Orgeneral Kemal Yavuz ve Sinema Eleştirmeni Necati Sönmez'in katıldığı "Gerçekler", karşıt görüş yer almadığı için "monolog" şeklinde geçti.

'Emret Komutanım' bu kez ağlattı
Show TV'nin kahkaha makinesi dizisi "Emret Komutanım" bu hafta izleyenlere duygusal anlar yaşattı. Özellikle de oğlu askerde olan anne-babalara...

Birlik, arazide tatbikat yapıyordu. Askerler doğa ile baş başa oldukları, karanlığın çöktüğü dakikalarda ailelerini ne kadar özlediklerini fark ettiler. Kimi küskün olduğu annesini düşleyip, "Şimdi yanımda olsaydı da sıkı sıkı sarılıp, o mis kulu saçlarını okşasaydım" dedi. Kimi, "Şimdi burada olsaydı hemen koşup bana kazaklar, hırkalar getirirdi. Benim üşümeme hiç dayanamazdı" diye fısıldadı. Diğeri, annesinin her gece geç saatlere kadar yatmayıp, adeta kendisiyle birlikte nöbet tuttuğundan bahsetti.

Onlardan biraz uzakta duran asteğmen ise askerlerine sert çıktı: "Kesin konuşmayı. Hem konuşacaksanız da başka konulardan konuşun. Biz de annemizi özledik herhalde..." Asteğmenin gözlerinden de yaşlar süzülüyordu. Bu sahne, annesine her gün "Bugün de ölmedim anne" diye mektup gönderen askerin şehit düştüğü haberinin gazetelere manşet olduğu güne denk gelmişti. Dizi, ertesi gün reyting listelerinin zirvesindeydi. Tabii ki dizinin yapımcılarının, senaristlerinin amacı, ana yüreğinden reyting süzmek değildi. Onlar, ana-baba kıymetinin asker ocağında daha iyi anlaşılacağının altını çizmek istemişlerdi. Ama... Acaba diyorum... "Emret Komutanım"cılar, evde asker yolu gözleyenlerin yüreğini burkmadan da bu işi beceremezler miydi?

DİĞER YENİ YAZILAR