Uyutan değil, uyandıran masallar

Anlat İstanbul filminin özel gösterimine giderken, doğrusu pek umutlu değildim. Zira televizyon dizileriyle tanınan (Asmalı Konak, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Yağmur Zamanı) TMC yapım şirketinin daha önce pek çok örneğine rastladığım gibi "sinema filmi" yerine "uzun metraj TV dizisi" hazırladığından endişeliydim

Haberin Devamı

Anlat İstanbul filminin özel gösterimine giderken, doğrusu pek umutlu değildim. Zira televizyon dizileriyle tanınan (Asmalı Konak, Bir İstanbul Masalı, Aliye, Yağmur Zamanı) TMC yapım şirketinin daha önce pek çok örneğine rastladığım gibi "sinema filmi" yerine "uzun metraj TV dizisi" hazırladığından endişeliydim. Ama hiç de öyle olmadı. TMC'nin sahibi Erol Avcı'yı yürekten kutluyorum. Gişe hasılatı garanti olan, "sabun köpüğü bir film" kotarmak yerine, gerçek sinema izleyicilerinin dışındakilere fazla ağır ve mesaj yüklü gelecek, "gişesi riskli ama sanat değeri yüksek" bir yapıma para ve zaman ayırma cesaretini göstermiş.

Film, sıradan insanların, İstanbul tarafından nasıl olup da masal kahramanları haline getirildiğini anlatıyor. 5 yönetmen Ümit Ünal, Kudret Sabancı, Selim Demirdelen, Yücel Yolcu ve Ömür Atay, sırayla, birbirlerini üzmeden ve ezmeden, hiçbir komplekse kapılmadan muhteşem bir işbirliği içinde filme ortaklaşa imza atmışlar. Gökhan Kırdar ise müzikleriyle masallara ayrı bir ruh katmış.

Filmin her karesinden bir ünlü fırlıyor. Çoğunluğu da yıllarca tiyatroya emek verip, hakettiği değeri bulamayan ama TV dizileriyle gecikmiş şöhretlerini yakalayan "gerçek" oyuncular. Kimler yok ki? Altan Erkekli, Güven Kıraç, Erkan Can, Vahide Gördüm, Özgü Namal, Mehmet Günsür, Şevket Çoruh, Nurgül Yeşilçay, Bülent İnal, Ozan Güven, Azra Akın ve diğerleri... Üstelik rollerinin ucundan da tutmamışlar, fena halde asılmışlar. Film, Yeşilçam'ı yok etmekle suçlanan televizyonun, Türk Sineması'na "pardon" deyişi gibi... Son zamanlarda Yeşilçam'ı yemden yaratan, şekillendiren televizyonun "diyet borcunu ödediği" bir selamlama, bir seromoni sanki...

Ve Güven Kıraç... Bir eşcinseli oynuyor. Hem de ne oynamak... "Homoseksüeli oynayacağıma, elime silahı alır mafya babasını oynarım" diyenlere inat. Oyunculukta "delikanlılığın" her rolün üstesinden gelmek olduğunu hatırlatarak..

Haziran Gecesi'nde intihar kurnazlığı
Bir kaç bölümdür Kanal D'deki "Haziran Gecesi"nde yaşanan bir olay dikkatimi çekiyor. Havin, Cemal'in kendisi için intihar ettiğini sanıyor. Cemal de Havin'in bu zaafını kullanıp, onu etrafında tutmaya çalışıyor. Oysa adam, intihara kalkışmamış, mafya tarafından cezalandırılmış.

En tehlikeli ilişkiler, "zaaflar" üzerine kurulu olanlardır. Eğer, bir kişi, diğerini "intihar etmekle" tehdit edip, kendine bağlamaya çalışıyorsa, buna nasıl "aşk ilişkisi" denilebilir ki? "Hayatı pahasına sevmek" asil bir duygu olabilir. Ama "hayatını kalkan yaparak sevmek" en başta insanın kendi kendini aldatması değil midir?

Umarım "Haziran Gecesi"nde Cemal'in bu ahlaksız yöntemi, gençler için örnek teşkil etmez. İntihar vakalarının giderek arttığı bu dönemde "Haziran Gecesi" senaristleri de konuyu en kısa zamanda tatlıya bağlarlar inşallah...

Sunay Akın bir yönetmeni nasıl kurtardı?
Yönetmen Korhan Yurtsever'den aldığım telefon, meslek yaşamımın en değerli, en anlamlı mesajını içeriyordu.

Sinemayla ilgilenenler Yurtsever'i yaklaşık 15 yıl önce "gösterim şansı bulamayan Zincir adlı filimini Moda Sineması'nın önünde yakan adam" olarak anımsayacaklardır. Yurtsever bu olaydan sonra bir daha film yapmayacağına kendi kendine söz verip, Almanya'ya yerleşmişti. Telefonda sesi titriyordu:

"Yüksel Bey, köşenizde Sunay Akın'ın heykellerle ilgili söylediklerini ve sizin altına iliştirdiğini notu okuyunca çok duygulandım. Ardından bir de Sunay Akın'ın TRT 1'deki Gün Başlıyor programında anlattığı hikayeyi dinleyince, filmimi yakmış olmaktan nasıl pişman oldum anlatamam. Bu iki olayın üzerine Türkiye'ye kesin dönüş yapmaya ve yeniden Türk sinemasına hizmet etmeye karar verdim. Size söz veriyorum. Yapıtlarımla hem ulusal hem de uluslararası yarışmalarda ödüller alacağım..."

Peki ne anlatmıştı Sunay Akın "Gün Başlıyor"da? Bosna Savaşı'ndaki bir yazarın dramatik öyküsünü... Yazar, güç savaş koşullarında yiyecek ve yakacak bulamıyordu. Isınabileceği her şeyi yakmıştı. Geriye bir tek kitapları kalmıştı. Ama kitaplarına kıyamadı. Buz gibi soğukta, çıkartıp ayakkabılarını yaktı.

Ve Sunay Akın'ın bu öyküsü, bir dönem "tüm gemileri yakan" bir yönetmeni, hatasından geri döndürdü.

Semra Hanım her yere çıkamayacak
RTÜK Başkanı Fatih Karaca'nın geçtiğimiz günlerde reality yarışmalarla ilgili verdiği "ültimatom" etkisini gösterdi. Bu tür yarışmaların yayınlandığı televizyon kanallarının yöneticileri, aralarında bir çeşit centilmenlik anlaşması yaparak, sözkonusu yarışmaların büyük ilgi gören karakterlerinin, her kanalda, günün her saatinde yer almalarına engel olacaklar. Bu konuyla ilgili olarak Kanal D ve Show TVnin yarın ortak bir deklerasyon yayınlaması bekleniyor. Hatırlanacağı gibi başta Semra Hanım ve Caner olmak üzere sözkonusu reality show karakterleri magazin programlarından ana haber bültenlerine kadar pek çok kanalda sürekli boy gösteriyorlardı.

Gafoloji
Emrah Bey, Seda Sayan'ın programında, "Selma elinde mikrofonla masaların arasında dolaşıp, insanları mutlu etmeye çalışıyordu. Onu bu hayattan kurtardım" dedi. Ve bunu elinde mikrofonla masalar arasında dolaşıp, insanları mutlu eden sanatçı Seda Sayan'ın programında söyledi!

Zaptiye
Ve korktuğum başıma geldi... Semra Hanım "köşe yazarlığı" yapmaya başladı. Bir gün Semra Hanım ile "meslektaş" olabileceğimizi asla düşünemezdim. Katıldığı tek yarışmayla "Aile İlişkileri Gurusu" kesilen Semra Hanım'ı yakında sosyoloji konferansları verirken görürsem hiç şaşırmayacağım.

Tavsiye
Bugün sizlere "gölgede kalan" bazı kaliteli yapımları tavsiye edeceğim. Özenli müzik programı arayanlar, Melih Kibar'ın sunduğu ve bu hafta Moğollar ile Yıldız Kenter'i konuk edeceği "İşte Öyle Bir Şey"den keyif alabilirler. Sezen Aksu'nun "Kaybolan Yıllar"ını bir de Yıldız Kenter'in sesinden dinlemeye ne dersiniz? (TRT 2, 23.20) CNBC-e'de enfes bir dizi başlıyor. "Six Feet Under", cenaze levazımatçılığı yapan bir ailenin sıradışı öyküsünü anlatıyor. (CNBC-e, 23.00) "Kasa"yı gündüz gözüyle izlemek isteyenler, programlarını ona göre yapsınlar. Ödül tam 1 milyon 150 bin YTL (Kanal D, 17.30)

Ne demiş?
"Kırmızıya mor dersek doğru olur mu? Aşkın hakkını vermezsek bu aşk olur mu? Öptün mü ballı dudaklarımdan, sıktın mı elma yanaklarımdan?.." (Gelin adayı Sinem'in albümündeki bir şarkının sözleri)

Gaf kürsüsü
Cihan Yiğit adlı okuumuz, 28 Şubat akşamı Samanyolu TV'deki Ana Haber'de spikerin şu sözlerine tanıklık etmiş: "YTL çıkalı 2 yıl olmasına rağmen kuruşlar halen piyasada yok!.."

Bizim decoder
NASA yetkilileri en erken 10, en geç 20 yıl içinde Mars'a gidileceğini söylüyor. Discovery Channel'daki "Kızıl Yaşama Ön Hazırlık" adlı belgeselde ise 30 kişilik bir ekibin, daha şimdiden kendilerini Mars'taki hayata alıştırmak için Kuzey Kutbu'na yakın bir adada kamp yaptığını öğrendim. NASA'nın desteklediği ve gönüllülerden oluşan ekip, Mars'taki yeryüzü şekillerini anımsatan bir coğrafyada araştırma ve keşif gezisine hazırlanıyor. Kamp alanında astronot giysileriyle dolaşan grup, gerçek araştırmalar sırasında oluşabilecek her türlü aksiliği önceden tespit etmeye çalışıyor. Örneğin kaya örnekleri toplarken, ellerindeki çekici fazla kaldırıp, kafalarındaki cam fanusu kırmak gibi... Ekip, bugüne kadar tam 3 fanus kırmış. Bu olayın Mars'taki karşılığı "kesin ölüm" demek. Umarım 10 yıl içinde çekiç sallamayı öğrenirler!

DİĞER YENİ YAZILAR