Cem Yılmaz ile kulis sohbeti

Sayısını hatırlamıyorum. Ya dördüncü ya da beşinci kez Cem Yılmaz'ın aynı şovunu izledim. Ve yine gülmekten gözlerimden yaş geldi, mideme kramplar girdi, kahkaha atmaktan çenem uyuştu...

Haberin Devamı

Sayısını hatırlamıyorum. Ya dördüncü ya da beşinci kez Cem Yılmaz'ın aynı şovunu izledim. Ve yine gülmekten gözlerimden yaş geldi, mideme kramplar girdi, kahkaha atmaktan çenem uyuştu... Allah böyle bir yeteneği pek az kuluna nasip eder. 1.72'lik adam, BKM sahnesinde büyüyor, büyüyor, 2 metre 15 santim oluyor.

Cem Yılmaz şovuna yeni bölümler eklemiş. Örneğin Caner'in kafasında bardak kırmasını öyle bir diline doluyor ki, söyledikleri en keskin cam kırığından daha paralayıcı... Bir de geçenlerde gazetelere konu olan "Cem Yılmaz şimdi de Manukyan'ın otomobilini aldı" haberine sarıyor. "Evet..." diyor sahnede, "Manukyan'ın arabasını aldım, bir haftadır hamamda sabunlayıp duruyoruz..."

İşin gerçeğini ise kulisteki sohbetimizde anlatıyor. "Arabayla Teşvikiye'den geçiyordum. Bir arkadaş caddenin öbür tarafından bağırdı, 'Bu araba ne iş Cem?' Ben de gırgır olsun diye 'Manukyan'dan aldım' dedim. Ertesi gün haberi gazete manşetinde görmeyeyim mi?.."

Yeni projesi ne?
"Gora'nın ikincisini yapacak mısın?" diye soruyorum. "Kesinlikle düşünmüyorum" diye yanıtlıyor. "Eleştiriler hevesini mi kaçırdı?" diyorum, anlatıyor:

"İlk zamanlar canım bayağı sıkılmıştı. Ama şimdi alıştım. Gora'nın devamı değil ama başka bir film olabilir. Hatta bir projem vardı. Bu sefer ilkel çağlardaki Türkler'i anlatacaktım. Ama Gerard Depardieu'nun bir filmini izledim ve vazgeçtim. Adamlar benim düşündüğüm konsepti uygulamışlar."

"Filmin iyi ve kötü yönde bu kadar çok eleştiri alacağını tahmin etmiş miydin" diye soruyorum ve tam da bam teline isabet kaydediyorum:

"Mesela sen eleştirdiğin zaman gücüme gitmiyor ama spor yazarları bile eleştiri yazınca dayanamıyorum. Ali Sami Alkış 'Olmadı Cem Yılmaz' filan diye yazmış. Ne yapmalıydım yani Ali abi, sol kanattan mı ortalamalıydım?"

Sahne ziliyle ben koltuğuma, o sahneye doğru seyirtiyor. Ateşi 38, yüzü kıpkırmızı, fena halde hasta... O haliyle bile ikinci perdede hepimizi komaya sokuyor...

"Köpek" havladı, ısırmadı!
atv'nin bu sezon ekrana sürdüğü en iddialı dizi olan "Köpek", önceki akşam izleyiciyle buluştu. Ancak ilk bölüm bu iddiadan hayli uzaktı. Zira diziyi taşıyacak oyuncular İpek Tuzcuoğlu, Burak Sergen ve Cüneyt Arkın ortalarda yoktu. "Peşrev faslı" neden bu kadar uzun tutuldu doğrusu anlamadım. Ayrıca dizi, pek çok ünlü filmden izler taşıyordu. Örneğin "Uçurtmayı Vurmasınlar" gibi başladı, (cezaevinde büyüyen bir çocuğun özlemleri) "Kuzuların Sessizliği" gibi devam etti (çocuğun gardiyanı ısırarak öldürmesi) ve muhtemelen cezaevindeki ağanın öldürülmesiyle "Terminatör" olarak da devam edecek.

Bu arada çocuğun cezaevindeki büyüme sürecinde tam 11 yıl geçti ama mahkumların, gardiyanların fiziksel görünümlerinde bu sürenin geçtiğine bizi inandıracak en ufak bir değişim yoktu. Ancak aceleci davranmamak gerek. Atv'nin, Show TVdeki "Kurtlar Vadisi"ni yıkmak için ekrana sürdüğü "Köpek", üçüncü bölümden sonra gerçek kimliğine kavuşacak gibi.

Bize ne kardeşim?
Çiftleşme yarışmalarında her gün ayrı bir bomba patlıyor. Neredeyse her gün gelin adaylarından biriyle ilgili iddialar ortaya atılıyor. Dün Seda Sayan'ın Kanal D'de sunduğu programda "Size Anne Diyebilir miyim?" evinin gelin adaylarından Selma'nın pavyonlarda çalıştığı, Afyonlu evli bir kuyumcudan çocuk sahibi olduğu ve bebek 9 aylıkken tanıdığı bir eczacının verdiği ilaçlarla çocuğunu düşürdüğü iddia edildi.

Dünkü manzara içimi acıttı. Sebebi her ne olursa olsun bir genç kadının ekranda "linç edilmesini" izlemek yüreğimi kanattı. Hele stüdyoda bulunan kadın izleyicilerden birinin, "Bizi nasıl kandırırsın? Göster bakalım bekaret raporunu" şeklindeki çıkışını hayret ve ibretle izledim. Selma genç bir insan. Herkes gibi hata yapmış olabilir. Söylediğine göre kuyumcu, evli olduğunu kendisinden gizlemiş. Yine Selma'nın iddiasına göre ortada bebek olayı da yokmuş. Olabilir ya da olmayabilir... Benim asıl gücüme giden, bu kadar "mahrem" bir olayın milyonların önünde adeta bir "recm" (taşlanarak öldürülme) ayinine dönüştürülmesi... Hata yapanların, hayatın bir yerinden yeniden başlama hakkı yok mu? Ne yapacaktı yani Selma? Mezara girip, üstüne toprak mı attıracaktı?

Evde neler oluyor neler!
atv'deki "Bizim Evde Ne Oluyor?"un müthiş bir potansiyel barındırdığını sizlere söylemiştim. Nitekim olayların patlak vermesi gecikmedi. Tutarsız davanışlarıyla dikkat çeken Duygu hanım, sonunda Zümrüt ile tekme tokat kavga etti. Duygu Hanım diskalifiye edilirken Zümrüt'e de ihtar verildi.

Aslında evin müthiş sürprizinden uzun zamandır haberdardım ama işin keyfi kaçmasın diye yazmadım. Duygu Talayhan ve eşi aslında çoktan ayrılmışlardı. Evde de birlikte yatmıyorlardı. Program ekibi bu dargın çifti yeniden barıştırıp evde görkemli bir düğünle evlendirmek istiyordu. Ama olaylar tam aksi yönde gelişti. Duygu Hanım ilk günlerden beri zıtlaştığı Yiğit çiftinin daha önce bodyguardlık yapmış kuzeni Zümrüt'le tekmelerin tokatların havada uçuştuğu bir kavgaya tutuştu ve ardından da evden çıkartıldı. Bu olaylı bölüm bu akşam saat 23.20'de atv ekranlarına gelecek.

Gafoloji
KanalTürk Ana Haber'de iki spiker aralarında paslaşıyorlardı. Önce kredi kartı sınırlaması haberi verildi. Sıra SSK hastanelerindeki duruma gelince Melike İlgün iki haberi birbirine bağlamak için Hulki Cevizoğlu'na söyle dedi: "Bir başka yarayla devam edelim. Sizin de altınızı çizdiğiniz gibi..."

Zaptiye
BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, kurumda çalışan bir işçinin kredi kartı borcu yüzünden intihar etmesi üzerine yasal düzenlemeye gitti. Acaba SSK rezaletinin önlenmesi için Sağlık Bakanlığı'nda bir çaycının kendini yakması, Off-shore mağdurlarına çözüm için TMSF'de bir temizlikçinin kendini asması mı gerekir?

Tavsiye
Amacım piyasayı kızıştırmak değil ama Kıraç'ın bu akşam yayınlanacak "Müzik Dergisinde söyledikleri, meslektaşları için kolay hazmedilecek gibi değil. Bir cümlesini söyleyeyim, gerisi için siz ekran karşısına geçin. "Tarkan'ı eleştirmek mümkün değil, Atatürk'ü eleştirmek gibi oldu. Tarkan ve Mustafa Sandal'la ismimin anılması beni üzer..." (tv8f 22.30) "Yabancı Damat", Antep baklavası gibi damaklarımızda enfes tatlar bırakmaya devam ediyor. Bu akşam bir protokol yemeği var ki, tadından yenmez. (Kanal D, 20.00)

Ne demiş?
"Sabah Sabah Seda Sayan"da bir izleyici, gelin adayı Seval için "Çok kozmopolit bir kız" dedi. KJ operatörü de bu "özlü" sözü hemen altyazıya verdi: "Seval kozmopolit mi?"

Gaf kürsüsü?
"Senin her üç lafından dördü 'sinirim bozuldu' oluyor..." (ShowTV deki "Bir Prens Aranıyor" evinden)

Bizim decoder
National Geographic'deki "Bismarc'ı Aramak" adlı belgeselde 1941 yılında İngiliz donanması tarafından batırılan Alman zırhlısı Bismarc'ı bulmak için yapılan çalışmalar konu ediliyordu. Belgesel bir yandan da Kuzey Atlantik tabanında uyuyan koca zırhlının hüzünlü öyküsünü anlatıyordu. Bismarc 6 ay boyunca İngiliz donanmasına kan kusturduktan sonra 1941 Mayıs'ında 12 savaş gemisi tarafından kıstırılmış ve batırılmıştı. Gemiden sağ kurtulmayı başaran Alman denizciler, düşman gemilerine doğru yüzüyorlardı. Bu arada İngiliz destroyerlerinden birinde görevli er Joe Brooks denizde yaralı bir Alman denizciyi fark etti. Ona doğru bir ip attı. Ancak Alman'ın iki kolu da kopmuştu. İpi dişleriyle yakalamaya çalışıyordu. Bunun üzerine Brooks ısısı 6 dereceyi geçmeyen suya atlayıp, ipi Alman askerinin beline doladı ve onu güverteye çekti. Brooks'a Üstün insaniyet Nişanı verildi.

Savaşta sadece düşmanı öldürenler değil, kurtaranlar da onurlandırılabiliyordu...

DİĞER YENİ YAZILAR