Gazete Vatan Logo

Yeni yıl 'eskisini' aratmayacak (2)

Irak Anayasası’na göre Aralık 2007’de Kerkük’te (belki Irak’ta) referandum yapılacak. Referandum ile kentin Bağdat’a mı yoksa Kürt federe devletine mi bağlanacağı kararlaştırılacak ve 2007 Türkiye ve Ortadoğu’da Kerkük yılı olacak

13) Kerkük’te 2007’de neler olacak?
Irak Anayasası’na göre Aralık 2007’de Kerkük’te (belki Irak’ta) referandum yapılacak. Referandum ile kentin Bağdat’a mı yoksa Kürt federe devletine mi bağlanacağı kararlaştırılacak ve 2007 Türkiye ve Ortadoğu’da Kerkük yılı olacak. Türk Dışişleri dikkatlerini Kerkük’e yönlendiriyor; Genelkurmay Başkanlığı’nın tehdit algılamasında da Kerkük birinci sırada. Ankara bölge ülkelerine ve özellikle ABD’ye; “Ya dostumuzsunuz ya da düşmanımız” diyecek. Demokrat realistler, oğul Bush’un hatalarını düzeltmek çabası içinde yapılması gerekenin Kerkük dahil sorunları dondurmak olduğunu düşünüyorlar. Kerkük’te referandumun ertelenmesi ve kentin Bağdat’ın kontrolünde olması gerektiğini söylüyorlar. Yeni muhafazakarlar ise birleşik bir Irak’ın hayal olduğunu ülkenin üçe bölünmesi gerektiğini daha yüksek sesle dile getiriyorlar. 2007’de Türkiye Suriye ile yaptığı serbest ticaret anlaşmasından istifade ederek Irak ile ticareti Suriye üzerinden yapıp çok geçte olsa Habur’u önemsizleştirebilir. Ankara, Barzani’nin üzerindeki siyasi ve istihbarati baskılar artırılabilir. Sınırda askeri hareketlilik artabilir. Barzani buna karşın Türkmenlere yönelik baskılarını artıracaktır. Türkiye; İran’dan Kerkük konusunda destek isteyebilir ve İran destek vermez ise Türkiye Tahran’a son dönemde verdiği açık çekin arkasını yazdırıp, nükleer enerji konusunda daha Batı yanlısı bir çizgi izleyebilir. AKP, Kerkük konusunda etkin bir politika izlememe gibi bir yola sapar ise ordu ile arasında çok yoğun bir gerilim yaşanır. Çok bilinmeyenli denklemin tek bilinen yanı Kerkük son kertede süngülerin uçunda olabilir.
Prof. Dr. Ümit Özdağ Eski ASAM Başkanı

14) Darfur’da nasıl bir rol alacağız?
Darfur, 2007’de de başta ABD ve İngiltere olmak üzere uluslararası güç odaklarının ajandasında yer almaya devam edecek. Ancak bana göre devreye BM ve AB’nin girmesi ve ABD’nin 2008 yılı seçimini daha sorunsuz bir şekilde geçirmeyi istemesi nedeniyle Darfur’da barışa biraz daha yaklaşılacak. Sudan BM kararlarını uygulamak konusunda daha istekli olacak. Ülkemiz de bu süreçte etkin rol alacak. Türkiye Darfur’a asker göndermeyecek, ama sorunun çözülmesi için arabuluculuk görevi üstlenecek; ekonomik ve siyasi açıdan daha fazla sorumluluk alacak.
Süleyman Gündüz AKP’nin Sudan’a defalarca giden Sakarya Milletvekili

15) AB’yle aramızda Buzlar erir mi?
Bulgaristan ve Romanya’nın Ocak başında gerçekleşecek üyeliğiyle AB, son 15 yıldır gündeminin en tepesinde olan genişleme politikasının yerine artık bütünleşme ve derinleşmeyi getirecek. Bu yeni öncelik, genişlemenin duracağı anlamına gelmiyor, ancak haliyle Hırvatistan, Makedonya ile birlikte Türkiye’nin hazırlık ve müzakere süreçlerine etkisi olacak. Türkiye’nin durumunu güçleştiren bir diğer dış etken de AB ülkeleri arasında Avusturya, Danimarka, Fransa, Hollanda, Kıbrıs ve Yunanistan’dan oluşan tescilli düşmanlarının bulunmasıdır. Seçim yılı 2007’de siyasetin AB konusuna olumlu bir şekilde yaklaşıp yaklaşmayacağı ise meçhuldür. Bugünkü işaretler AB’nin olumsuz anlamda seçim malzemesi yapılacağı yolundadır. Yani ülkemize soğuk bakmayan Almanya ve Portekiz dönem başkanlıklarıyla geçecek olan önümüzdeki sene için en olası senaryo, teknik hazırlık çalışmalarının ve müzakere sürecinin düşe kalka sürmesidir. Mesele bu çeşit soğuk bir ilişkinin uluslararası sermaye piyasaları tarafından nasıl algılanacağıdır.

Prof. Dr. Cengiz Aktar AB uzmanı

16) Merkez Başkanı görevinde kalacak mı?
Eğer Başbakan Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, büyük bir ihtimalle bir iki ay içinde görevinden alınır. Ama prosedür gereği görevden alma yerine, istifası istenir. Yöntem olarak da Kasım seçimlerinde milletvekili adayı gösterilir. Dolayısıyla bu yolla Merkez Bankası’nın kadrolarını boşaltıp, kendi asıl istedikleri kişileri getirebilirler. Çünkü Yılmaz, AKP’nin tam olarak isteklerini karşılayan bir isim değil; mecbur kalıp, ehvenişer bularak getirdiği biri. Oysa AKP daha az Merkez Bankacı davranan, ama siyasete daha fazla bağımlı birini istiyor. Tabii Merkez Bankası’nın yaşayabileceği bu olası değişiklik üç tür kriz yaratır: Birincisi, Unakıtan’la Babacan farklı isimleri istiyor, onların arasında sorun çıkar. İkincisi, getirecekleri isim çok fazla güvensizlik yaratabilir. Üçüncüsü, piyasalarda bir dalgalanma olması halinde ekonomik krizi derinleştirir.

Erdal Sağlam Referans Gazetesi Ankara Temsilcisi

17) Irak’ta akan kan Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
Saddam’ın bu kadar çabuk idam edilmesi İran’la ABD arasında bir pazarlık konusunun anlaşmayla sonuçlandığı anlamına geliyor. Bu pazarlık konusu nedir; işte onu 2007’nin ilk aylarında anlayacağız. Ancak şimdiden görünen şudur ki; idam Şiileri ve Kürtleri sevindirirken Sünnilerin kontrolünü imkansız hale getirdi. İdamın bayram gününe denk getirilmesi bütün İslam dünyasında ve “Arap sokağı”nda nefretle karşılandı. Bugüne kadar Irak’taki kriz ülke sınırları içinde tutulabilmiş, komşularına etkisi sınırlanabilmişti. Ama artık bu kontrol mümkün değil. 2007’de ülke içindeki şiddetin sınırların dışına nasıl taşacağını, Türkiye dahil, komşularını nasıl istikrarsızlıkla tehdit edeceğini göreceğiz. Şimdilik üçe bölünen ve bir daha birleşmesi mümkün olmayan Irak, Türkiye için etnik, İran için etnik ve mezhep, S. Arabistan ve Ürdün için mezhep eksenli derin ciddi bir sorun kaynağı olacak. Çünkü bölünme, 2007’de daha da netleşecek ve taraflar ülke dışındaki müttefikleriyle daha yoğun işbirliğine girecek. Kuzey Irak’ın geleceği ise büyük oranda Kerkük referandumundan sonra belirginleşecek. Mezhep savaşı, tahminlerin ötesinde şiddetlenecek, muhtemelen Irak’ın dışına yayılacak. Özetle 2007 yılında Irak için ümit verici bir ışık görünmüyor. Yapılabilecek tek şey, kurban seçilen bu ülkeden çevreye yayılacak ateşin kontrol edilmesidir. Ancak hem ABD, hem ülke içindeki gruplar bu konuda fazla ümit vermiyor.

İbrahim Karagül
Ortadoğu uzmanı, Yenişafak Gazetetesi Dış Haberler Müdürü

18) Çeşme-Alaçatı’da ne olacak?
2007 yılında ülkemizdeki çevre olaylarına süren kıyılardaki kullanım alanlarına ilişkin davalar ve AKP’nin nükleer enerji politikası damgasını vuracaktır. Olimpos, Antalya, Bodrum ve İzmir’de kıyıların, SİT ve kullanım alanlarının yapılaşmaya açılmasına ilişkin idari kararlara karşı açılan iptal davalarımız var. 2007’de bu davalar ya sonuçlanacak ya da önemli bir aşamaya gelecek. Örneğin sayıları yüz civarında olan “akdeniz fokları” nın az sayıdaki yaşam alanlarından birisi “Çeşme/Alaçatı” bölgesindeki kıyı alanlarıdır. Buranın yapılaşmaya açılmasına karşı açtığımız davanın sonucu 2007’de çevre açısından çok önemli olacaktır. Diğer yandan dışa bağımlı enerji sektöründe, yerel kaynakların öncelikli kullanımı amacıyla HES’lere ve kömür bazlı termik santrallere ağırlık verilmek istenmesi, çevre açısından giderilemez zararların doğumuna sebep olacaktır. Nükleer enerjinin “temiz enerji” olarak sunulup, bu konuda yasa çıkarılmaya çalışılması da çevre gönüllüleri ile siyasi iktidar arasında en ciddi mücadele alanının şimdiden belirlenmesi anlamındadır. Siyasilerin bu konuda olumsuz adım atması Greenpeace’in de eylemler anlamında adım atmasıyla sonuçlanacaktır. Ceza yasasında çevre suçlarına ilişkin getirilen cezaların uygulanma süresi yaklaştıkça, kamu ve özel sektörde belirgin bir telaş yaşanabileceği gibi yeni bir erteleme istemi de söz konusu olabilecektir.

Gökhan Candoğan Greenpeace üyesi

19) Piyasaların durumu ne olacak?
2007’de ne olacağına ilişkin elimizde iki temel faktör var.

1- Dünyadaki konjonktürel “olumlu” yapı ne kadar devam edecek?

2- İç siyasi risk dağılacak mı, yoksa daha da mı artacak?

Sorgulayalım; 1- Dünyadaki “olumlu” yapı Mayıs’a kadar, yani Türkiye’de “iç siyasi riskin” tavan yapacağı döneme kadar bozulmaz ise “en azından yerimizde durmaya çalışır veya ani dalgalara rağmen gemiyi batmadan yüzdürebiliriz”. Bu senaryoda en önemli soru; iç siyasi risk aniden dağılır mı? Yani, seçim öne alınır veya uzlaşma olur mu? İç siyasi risk aniden dağılır ve dünya hala “olumlu” yapıda devam ederse, içeride finans piyasalarında “sert pozitif hareketler” görülebilir.

2- Dünyadaki olumlu yapı Ocak sonrası bozulur ve içeride iç siyasi risk dağılmaz ise, işimiz gerçekten çok zor. Böyle bir yapı içinde Ocak-Mayıs döneminde geminin güvertesine 2000-2001 döneminde yaşanan boyda ve cinste dalgaların çarpması muhtemeldir. Bu senaryoda tek çıkış; Hükümetin “iç siyasi risk yaratacak” etkenlerde ısrarcı olmaması ve alacağı kararlarla “yeni bir çıpa” yaratması... İşin özü: 2007’nin iki sihirli cümlesi var; dışarıda ne oluyor ve iç siyasi risk kontrol edilebilir mi? 2007’de özellikle dışarısı bozulur ise, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ısrar eden bir Hükümetin yaşanan sert finansal dalgalar ile nasıl “eridiğini” birlikte seyretmek zorunda kalacağız. Bunlar yaşanırken de maalesef en büyük zararı yine Türkiye ve Türk halkı görecek. Unutmayalım; 2000 Ocak ayında yüzde 55’lik bir desteğe sahip olan 57’inci Hükümet, yani ANAP-DSP-MHP, sadece 13 ay sonra 2001 Şubatında toplamda yüzde 20 altına düştüler ve 3 Kasım seçimlerinde “sandıkta” kaldılar..

Yiğit Bulut Radikal yazarı

20) El-Kadı meselesi ne olacak?
Eğer Erdoğan cumhurbaşkanı olursa, BM’nin terörist listesinde yer alan Yasin El Kadı’yı da Köşk’teki bir resepsiyonda rahat görürüz. Erdoğan, Genel Kurul’daki en son konuşmasında “Yasin El Kadı’ya param kadar kefilim” dedi. Niçin kefil olduğunu anlayamadık. Herhalde El Kadı’nın Türkiye’de bloke edilen parası kadar Başbakan’ın da parası var ki “Param kadar kefilim” diyor. Suudi Kralı’nın kefil olmadığı birine TC’nin cumhurbaşkanı olmak için çırpınan bir Başbakanı kefil oluyor. Demek ki cumhurbaşkanı olur olmaz yapacağı ilk iş El Kadı’nın hesaplarıyla ilgili Bakanlar Kurulu kararını değiştirmek olacak. O zaman da El Kadı Türkiye’ye de girebilir, Köşk’teki bir resepsiyona da çıkabilir. Bu ne nazire, ne de espri..

Kemal Kılıçdaroğlu CHP İstanbul Milletvekili

Haberin Devamı