Gazete Vatan Logo

Veli Küçük ilk kez konuştu: 'Derin devlet değilim'

Hrant Dink'i ölümünden bir kaç ay önce telefonla tehdit ettiği iddia edilen emekli Tuğgeneral Veli Küçük VATAN'a ilginç açıklamalar yaptı

Hrant Dink’in fikirlerini kabul etmiyordum... Duyduğumda üzüldüm. Adım spekülasyonlu ya. Suçlu değilim ki savunayım. Ben Türk milliyetçisi bir insanım. Atilla İlhan’ın sözlerini dikkate alırsanız niye konuşmadığımı anlarsınız


Tam da Hrant Dink’in cenaze törenini izlerken bir telefon geldi; “Veli Küçük sizin gazetede çıkan o fotoğraftaki kişinin kendisi olmadığını söylüyor. Sana telefon numarasını bıraktı. Aramak istersen, bekliyor.” Daha dünkü görüşme talebimi “Ben kimseye röportaj vermem” diye reddeden Emekli Tuğgeneral Veli Küçük şimdi onu arayabileceğim haberini gönderiyordu. Gazeteyi elime alıp, bu telefonun sebeb-i hikmeti olan habere bir daha baktım.

Aslında söz konusu haber önce Salı günü Yenişafak ve Gündem gazetelerinde yayınlandı, ama ondan da öncesi var. İlk yayınlayan, Azadiya Welat gazetesi. Gazete, 1 Ağustos 2005 tarihli “Veli Küçük sınırları aştı” başlıklı o haberinde, Küçük’ün 20 Mayıs 2005’te, Azerbaycan Kongresi Hazırlık Komitesi’nin Stockholm’deki Azeri Kongresi’ne katıldığını yazıyor. Ve haberinin yanına da kongreden çekilmiş bir fotoğraf koyuyor. Fotoğrafta Küçük ve beraberinde üç kişi var. O sırada diğer üç kişinin kim olduğu bilinmiyor. Ama Dink cinayetinden hemen sonra, yani 17 Mayıs 2006’daki Danıştay saldırısından tam yedi ay sonra Azadiya Welat’ın arşivine bakılıyor ve o fotoğraftaki kişilerden birinin fail Alparslan Arslan olduğu anlaşılıyor.

Böylece, Hrant Dink’in sağlığındayken Veli Küçük’ten tedirgin olduğu iddiasının medyada yer almasıyla birlikte bu fotoğraf da şimdi adı konarak tekrar ortaya çıkıyor. İşte Küçük’ün bize hakkında açıklama yapmak istediği de bu fotoğraf...

Tabii hemen telefonun kablosunu teybimize takıp, aradık Küçük’ü... 5 Susurluk’tan bu yana hafızalarda ciddi bir fotoğraf albümü oluşan, ama konuşmayı hep reddeden Veli Küçük acaba şimdi neler söyleyecekti... 20 dakikalık telefon konuşmamızı, girizgahı dahil, aynen aktarıyoruz:

Veli Bey, nasılsınız?
Bilgisayar ilk çıktığında bir fıkra vardı; bilgisayara sormuşlar; nasılsın, ne var yok diye, bilgisayar dağılmış. (Gülüyor) Siz nasılsınız?

Hrant Dink’in cenazesini gördükçe biz de iyi değiliz. Türkiye’de kötü şeyler oluyor...
Bizim Anadolu’da çok güzel bir deyim vardır; Kel Ali’nin bağına döndü derler... Şimdi ben Türkiye için Kel Ali’nin bağına döndü diyorum. Şimdi ben röportaj vermiyorum, ama size sadece şu fotoğrafla ilgili bilgi vermek istiyorum...

O zaman önce size sorayım mı; siz 20 Mayıs 2005’te Stockholm’deki o kongreye katıldınız mı?
Tabii. Ben Dünya Azerbaycanlılar Kongresi’nin (DAK) Türk Dünyası Genel Sorumlusuyum. Bu DAK da BM tarafından onaylanmış, resmi bir kuruluştur. Öyle illegal millegal bir örgüt falan değildir. ABD’den Yakutistan’a kadar tüm dünyanın üzerindeki Azerbaycanlıların oluşturduğu bir kuruluş bu. Bizim Türkiye’de de, Ankara’da bu işin başında Cavit Veliyov vardır. Kendisi öğretim üyesidir. Ben de o Stockholm’deki kongredeydim. Hatta eşimle birlikte gitmiştim.

Alparslan Arslan’ı tanımam

Peki orada Alparslan Arslan’la görüştünüz mü?
Ben yurtdışında da, Türkiye’de de bu tip pek çok konferansa katılıyorum. Her gittiğim yerde benimle fotoğraf çektirmek isteyenler çıkar. 2004’te de Köln’de yaptık bu kongreyi, herkes gelip “Paşam fotoğraf çektireceğim” diye, belki bin tane fotoğraf çekildi. Alparslan Arslan denilen o şahsı tanımıyorum, görmedim. Ama belki de aklıma şu geldi: hakikaten gelmiş olabilir dedim. Orada benimle o fotoğrafı çektirmiş olabilir dedim. Ama tanımıyorum. O fotoğrafı gördükten sonra inceledim.

Fotoğraftaki diğer kişileri tanıyor musunuz?
Hiçbirini tanımıyorum. DAK’ın Başkanı Dr. Cevad Derahti de bugün buradaydı, az önce ona da gösterdim, tanıyor musun diye... O da “Hayır, bunlar Stockholm’e gelmedi” dedi.

Stockholm listesinde adı yok

Elinizde Stockholm’e gidenlerin bir listesi mi var?
Listeyi Cevad’dan alabilirsiniz. Size Cevad’ın numarasını vereyim. Hatta Scandic Otel’in numarasını da ondan alıp, sorabilirsiniz. Orada “Scandic” diye bir otel vardır. Biz o otelde 4-5 gün kongre yaptık ve yakasında kartı olmayan kimseyi almadık. Biliyorsunuz, Stockholm kongreler şehridir; o yüzden oraya gidip gelenlerin listeleri, resimleri 10-15 sene zaptedilir. Ama tabii sahtekârlığı da iyi becerememişler. Benim Stockholm’de çekilmiş fotoğraflarım var. Size de gönderebilirim. Baktım evdeki bütün fotoğraflara. Ben orada bıyıksızım. Ama nasıl olduysa Stockholm’de beni bıyıklı koymuşlar. Tabii sadece başımın üstünü koymuşlar; montaj. Başka şekli yok bunun.

Peki bıyığınız ne zaman vardı, onu hatırlıyor musunuz?
Şu anda bıyıklıyım, ne zaman bıraktım hatırlamıyorum. Bir ara bıraktım, kestim, yine bıraktım.

Yani neresi olabilir bu fotoğrafın çekildiği yer diye soruyorum; belki de başka bir yerde çektirdiniz?
Efendim, ben o kişilerle fotoğraf çektirdiğimi zannetmiyorum. Başka bir yerde de olsa hiç olmazsa birini tanırım. Ama hiçbirini tanımıyorum. Tabii aklıma şu da geldi, Köln’de olabilir mi diye?

Orada bıyıklı mıydınız?
Bilmiyorum, ama evdeki fotoğraflara bir daha bakarım.

Muzaffer’le ‘merhabam’ var

Şimdi yalnız şöyle bir durum var; Alparslan Arslan’la Muzaffer Tekin arasında bir bağ var; Muzaffer Tekin’le siz aynı karelerdesiniz... Şimdi de Alparslan Arslan’la sizin bir fotoğrafınız yayınlanıyor. Bu denklemi nasıl açıklıyorsunuz?
Bu denklemi şöyle açıklarım; Muzaffer Tekin benim çok samimi görüşmediğim biri ama Türk milliyetçiliğiyle ilgili toplantılarda gelip benim konuşmalarımı dinler. Ayda bir, iki ayda bir Süleymaniye Kültür Merkezi’nde Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın konferans salonunda özellikle diasporadaki Türklerle ilgili konferanslar veririm. Oraya o kadar çok gelen olur ki... Bu gelenlerden birisi de, merhaba dediğim de Muzaffer’di. Muzzafer’in o Alparslan Arslan’la ilişkisi nedir bilemiyorum. Ama öyle yakın bir ilişkisi olacağını da pek zannetmiyorum. Alparslan Arslan işini de zaten askerlere yıkmak istediler. Sonunda meydana çıktı; talimatın nereden çıktığı... Arslan’ın gidip de şeyh Salih’le görüştüğü... Bu şeyh Salih’e talimatı nereden, kimin taşıdığı... Her şey ortaya çıktı... Ama her şey ortaya çıktığında olay kilitlendi ve kapatıldı.

Danıştay cinayeti kapandı

Hangi noktada tıkandı sizce; şeyh Salih lakaplı kişiye talimatları kimin taşıdığı tespit edilince mi?
Belki de öyle oldu, bilemiyorum, ama kapandı artık.

Peki bir şey soracağım; bu olaylara dışarıdan baksanız ve siz Veli Küçük olmasanız...
Türkiye’yi parçalamak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar...

Hayır, onu sormayacağım; dışarıdan fotoğrafa baktığınız zaman Veli Küçük Sedat Peker’de var; Susurluk’ta var; Muzaffer Tekin’de var; Alparslan Arslan’da var; falan filan... Buradan yola çıkıldığında hakikaten size yönelik suçlamaları yapanların elinde fazla done yok mu?
İddia edilenlerin hiçbir tanesi sübuta ermedi. Hiçbir tane sübuta eren bir şey yok. Efendim dediler ki, Danıştay saldırısını Veli Küçük yaptırdı; yapanlar, niye yapıldığı, kimin yaptırdığı ortaya çıktıktan sonra örtbas edildi. İçerdeki (A. Arslan) dedi ki, “Ben tekrar ifade vereceğim” dedi, cezaevinden çıkıp savcılığa ifade verdi ve kimin yaptırdığını, kimden talimat aldığını söyledi, bilahare bitti. Bir de bunu düşünün. Benim basınım gerçekten Türk basınıysa bunları da yazması lazım.

Suçlu değilim ki savunayım

Ama siz de konuşmuyorsunuz ki; madem öyle siz anlatın...
İşte şimdi konuştum, bunları yazın.

Böyle bir şey değil, tamamen masaya yatıralım diyorum. Ben size bütün iddiaları tek tek sorayım, siz de tek tek yanıt verin...
Hayır hayır, ben basının karşısına çıkıp da konuşmam. Beni yalnız Türkiye değil, tüm Türk dünyası tanıyor. Ben vatanı için kendisini feda etmiş bir insanım. Uyduruk kayduruk iddialara yanıt vermem. Hayır, bir kere ben suçlu değilim ki savunma yapayım.

Savunmayın, açıklık getirin...
Ben Türk milliyetçisi bir insanım. Attila İlhan’ın konuşmalarını bir daha dikkate alırsanız niye konuşmadığımı da anlarsınız. Attila İlhan bir şeyler söylemişti. Anladınız değil mi Devrim Hanım?.. (Anlamıyorum, ama Veli Küçük gülerek noktayı koymak istiyor...) Haydi iyi günler...

Telefon numaralarını verecektiniz?..
Ha tamam, bir dakika bakayım... (Numaraları ararken devam ediyoruz.)

Şu anda Hrant Dink’in cenaze törenini izliyor musunuz?
Hayır, şimdi bulunduğum yerde televizyon yok. Nasıl oldu cenaze?

Çok ciddi bir yanıt oldu; çok sessiz ve kocaman bir yanıt!
Manası ne?

Manası şöyle; birlik ve beraberlik yanıtı...
Biz bunu hep arzu ediyoruz.

Sevilen bir insan katledilmiş, ama tek bir slogan yok, tek bir gerginlik yok...
Aman çok sevindim ya... Allah aşkına biz buna muhtacız zaten hanımefendi, biz bunu istiyoruz.

Hrant Dink’e siz kızgındınız, değil mi?
Efendim ben Hrant Dink’in fikirlerini kesinlikle kabul etmiyordum, ama bunu...

Bir dakika, duyduğunuz anda ne hissettiniz; eyvah şimdi bizim üzerimize gelecekler mi dediniz?
Duyduğum anda üzüldüm, çünkü Türkiye bir kaostan geçiyor. Duyduğum zaman bunun çok yanlış bir hareket olduğuna kanaat getirdim. Basına da bildirdim. Bu olaydan sonra, benim adım spekülasyonlu ya, dedim ki bu böyle olmadı, ben tuttum, neyin ne olduğunu anlatan bir yazı yazıp, adımla, imzamla Anadolu Ajansı’na faksladım. Ama hiçbir basın bunu yayınlamadı.

Kafalarına göre iş yapmazlar

Peki bir şey soracağım size; bir uzman olarak soruyorum, sizce bu 17 yaşındaki çocuklar nasıl ve nereden çıktı?
Valla benim elimde bilgi belge yok. Ben sadece kendi fikrimi söyleyebilirim ve bu sadece beni bağlar. Bunun en doğrusunu tahkikatı yapan polis ve araştırmacılar bilir. Ama benim aklımdan geçen bu çocuklar kendi kafalarına göre böyle bir şey yapamaz. Herhalde arkalarında birileri vardır diye düşünüyorum. Hatta bugün Arslan Bulut’un (Yeniçağ gazetesi yazarı) güzel bir yazısı var. O çocuk Maçkalıdır, onun o yazdıklarına bir bakın, yüzde yüz katılıyorum.

Trabzon’daki gençler İsrail’e

Ben adli tarafını değil de, sosyolojik açıdan soruyorum; sizce 17 yaşındaki bu çocukları kim yarattı?
Bunlar örgütleniyor... Trabzon’daki gençler alınıp götürüldü; İsrail’de iş verildi uzun zaman; İsrail’e gidenler akrabalarını götürdüler... Karadeniz’de Trabzon merkez seçilerek, bir şeyler yaptırılmak için büyük bir gayret var.

İyi de o 17 yaşındaki çocuklardan sadece Trabzon’da yok; acaba Türkiye ne yaptı da Ogün gibi çocukları oldu?
Ortalarda gezen dünya kadar çocuk var. Bunların işleri yok, eğitimleri yok, sağdan soldan herkesin tuzağına, herkesin kucağına düşebilir bunlar. Bu çocukları nereye isterseniz çekebilirsiniz. Alın bu çocukları 15 günde eli silahlı komünist yaparsınız, 15 günde eli silahlı katil haline getirebilirsiniz... Önce bunlara sahip çıkmamız lazım... Şimdi her şeyi polisin üzerine atmamız yanlış...

Ama o McDonald’s olayının arkası takip edilseydi bugün bu facia olmayabilirdi?
O olay için demiyorum, o konuda size aynen katılıyorum. Ama bunlar böyle bir iki tane değil ki...

Yalnız şimdi söyleyeceğime siz kızacaksınız, ama demek ki bu ülkede milliyetçilikten bahsederken daha dikkatli, daha hassas olmak gerekiyormuş...
Yo kızmam, aynen katılıyorum; bu çocuklar tahrik olmasınlar. Apartta bekleyen bu çocuklara koz verilmesin. Bunu ben hep söylüyorum. Şimdi bir şey daha söyleyeyim, Hrant Dink için bugün yapılanlar daha da tahrik eder bu tür insanları.

İyi de nasıl değiştirilecek bu çocukların kafası?
Onu bilmem, onu devletimiz ve Ankara bilir.

Beni hedef alanlar Türkiye düşmanı

Hrant Dink öldürülünce sizce niçin Veli Küçük lafı ortaya çıktı?
Ben Türk milliyetçisiyim. Türkiye düşmanı olanlar tabii ki beni hedef alacaklar. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi... Ha onu da söyleyeyim... Türk milliyetçiliği kimsenin tekelinde değildir. Ne kurumların ne şahısların... Tek ben miyim milliyetçi? Hayır, binlerce kişi içinde bir kişiyim ben de... Veli Küçük Türk milliyetçiliği için her şeyi yapar. Ama hukuki çerçeveler içinde her şeyi yapar.

Devletime orduma küsmedim küsemem

Neden korumalarınız alındı, lojmandan çıkarıldınız?
Ölünceye kadar benim korumam olacak, ben lojmanda oturacağım diye bir şey yok.

Ama bu dışarıdan “rütbe sökülmesi” gibi, askerin Veli Küçük’le arasına mesafe koyduğu şeklinde algılandı?
Bunu hassaten belirteyim, ben iki şeye küsmem. Birincisi orduma, ikincisi devletime küsemem. Beni öyle görmüşler, lojmandan çıkarmışlar. Ee ben ölünceye kadar lojmanda oturacak değildim herhalde, çıkarabilirler.

Emekli bir tuğgenerali mi?
Ama bir de şu var, ben bu yaşam tarzına alıştım. İnsanlar kanserle yaşamayı öğreniyor... Zaten benim iki korumam duruyor. Mesken korumam vardı, onları aldılar. Lojmandan sonra da bir süre kirada oturdum. Ama ben devletime, orduma küsmedim, küsemem.

Derin devlet lafı kayduruk kuyduruk

Derin devlet olduğunuz için yargılanmadığınız iddia ediliyor? (Küçük, bu soruya çok kızıyor...)
Hayır hayır, ben derin devlete inanmıyorum, ben derin devlet de değilim, lütfen.

Derin devlet ne demek sizce?
Onu bilemiyorum, ama ben Türk milletinin emrinde bir neferim.

Derin devleti “yaptıkları sorgulanamayan” diye özetlersek, sizin yaptıklarınızın da sorgulanamadığı söyleniyor?
Bu tanımı ilk defa sizden duydum. Bu tamamen uydurma, kayduruk kuyduruk bir laf. İnanmıyorum bu lafa.

Haberin Devamı