TÜİK yanlış açıkladığı dış ticaret verilerini sessiz sedasız düzeltti

Haberin Devamı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçen hafta yeni bir skandala daha imza arttı. 2009 yılında sanayi üretim rakamlarını yanlış açıklayan ve hatasını gazetecilerin uyarısı üzerine düzelten TÜİK, geçen hafta açıkladığı Ekim ayı dış ticaret rakamlarında da benzer bir hata yaptı. Dış ticaret rakamları ile ilgili mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış veriler yanlıştı. İlk açıklanan rakamlarda Eylül ayı ihracatı 10 milyar 981 milyon dolar, ithalatı 21 milyar 15 milyon dolardı. Bir önceki aya göre değişimin, ihracatta yüzde 2.2 artışa, ithalatta yüzde 5.4’lük düşüşe işaret ettiği belirtiliyordu. Ancak Ekim-Eylül ayı arasındaki değişim hesaplandığında farklı sonuçlar çıkıyordu. Rakamlara göre Ekim’de ihracat yüzde 1.6 yükselirken ithalat yüzde 5.7 daralmıştı.

Hatasını fark eden TÜİK, kısa bir süre sonra internet sitesine doğru rakamları yükledi. ‘Yenilenen’ rakamlar sonrasında yüzdesel değişim ilk açıklananla aynı kalırken, Eylül ayı ihracat rakamı 10 milyar 921 milyon dolar, ithalat rakamı ise 20 milyar 938 milyon dolara ‘revize’ edildi.

TÜİK’in hatasını hiçbir açıklama yapmadan sessiz sedasız düzeltmesi bazı bankacıları zor durumda bıraktı. Çünkü ilk yayınlanan ‘yanlış’ verilerden yola çıkarak rapor hazırlayan ve bu raporları müşterileri ile paylaşan bankacılar, tabir yerindeyse müşterilerinden ‘fırça’ yedi. TÜİK’in yaptığı hatayı sessiz sedasız düzeltmesinin nedeni, hatalar zincirine yeni bir halka ekleyip gelecek tepkilerin önüne geçilmek istenmesi olabilir. Ancak TÜİK gibi açıkladığı her veri piyasalar için hayati öneme sahip kurumların, hatalarını da kamuoyuyla şeffaf olarak paylaşmaları bu kurumlara olan güveni daha da artıracaktır.

Bu arada verilerini internet sitesinden kamuoyuna duyuran TÜİK, dün Kasım ayı enflasyon rakamlarını açıkladı. Ancak verilerin açıklanma saati olan 10.00’da TÜİK’in internet sayfasına girenler bir hayalkırıklığına uğradı. Çünkü siteye bir süre erişim sağlanamadı.

***


SPK, Arena’da yanlıştan döndü ama Redington küçük ortaklara çağrı yapmamakta ısrarlı

Arena Bilgisayar’ın yüzde 49.4’ü 2010 yılı sonunda Hintli Redington’a satıldı. Hisse devirleri tamamlandı ama tartışmalar bir türlü bitmedi. Satış anlaşması sonrasında VATAN’ın ısrarla gündemde tuttuğu ‘çağrı muafiyeti’ konusu Danıştay’ın aldığı kararla farklı bir boyut kazandı.

Küçük yatırımcıları isyan noktasına getiren süreci kısaca hatırlatmakta fayda var: 22 Eylül 2010 tarihinde Arena Bilgisayar ortaklarından İzi Kohen, Alvi Mazon, Ahmet Umur Serter, Fatma Ece Serter, Mehmet Betil ve İsmail Namık Tülümen, şirket sermayesinin yüzde 49.40’ına denk gelen paylarının (şirket sermayesinin yüzde 50.60’ı halka açık) toplam 42.5 milyon dolara Redington’a satı∫ı için hissedevir sözleşmesi imzaladı. 29 Kasım 2010‘da da taraflarca tüm şartlar yerine getirildi ve hisse devir işlemi gerçekleşti. Arena’yı alan Redington’ın çağrı muafiyeti ise Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından kabul edildi. Çünkü SPK’nın yaptığı son düzenlemeye göre, yüzde 50 ve altında bir oranı satılan bir şirkette çağrı zorunluluğu bulunmuyor.

Ancak yapılan düzenlemede çağrı zorunluluğu ile ilgili başka bir madde daha var: “Mevzuatta yer almayan ve doktrinde de tartışmalı olan ‘yönetim kontrolü’ kavramı tanımlanmıştır. Buna göre, anonim ortaklıktaki yönetim kurulu üye sayısının salt çoğunluğunu seçme veya genel kurulda söz konusu sayıdaki üyelikler için aday gösterme hakkını veren imtiyazlı payların elde edilmesi yönetim kontrolünün elde edilmesi anlamına gelecektir. Bu çerçevede, anonim ortaklık sermayesinin yüzde 50’si iktisap edilmese dahi, yönetim hakimiyetini sağlayan imtiyazlı payların elde edilmesi, çağrı yükümlülüğünü doğuracaktır.”

(Bir toplantıda SPK Başkanı Vedat Akgiray’a imtiyazsız hisselerle şirket yönetiminin ele geçirilebildiği durumlarda neden çağrı muafiyeti tanındığını sorduğumda, tatmin edici bir yanıt alamamıştım.)

Danıştay yatırımcı lehine karar verdi

Arena’nın hisselerini alan küçük yatırımcılar, “ikinci maddenin” sadece imtiyazlı hisseler için değil, yönetimi elde eden imtiyazsız hisseler için de uygulanması amacıyla Danıştay nezdinde çağrı muafiyetinin iptaline yenilik dava açtı.

İşte bu dava sonrasında Danıştay’ın verdiği karar tartışmaları yeniden alevlendirdi. Danıştay’ın ‘Çağrı muafiyetinin yürütmesini durdurma’ kararı SPK’nın 22-26 Ağustos 2011 tarihli Haftalık Bülteni’nde yayımlandı.

Bunun üzerine SPK, Redington’ın diğer ortaklara ait payları satın almak için çağrıda bulunmak üzere veya çağrıda bulunma yükümlülüğünden muafiyet talebiyle Tebliğ’de yer alan bilgi ve belgelerle SPK’ya başvurması gerektiğini açıkladı. Danıştay’ın kararının ardından SPK, yeni bir düzenleme yapılana kadar, yukarıda bahsettiğim ikinci maddeye “imtiyazlı hisseler” dışında, “...orana bakılmaksızın yönetim kurulu üye salt çoğunluğunu seçecek ölçüde imtiyazsız payların elde edilmesinin de yönetim kontrolünün elde edilip edilmediğinin tespitinde kullanılabileceği hususunu” Kurul İlke Kararı olarak kabul etti.

20 Eylül’de Kurul’a başvuran ve yeniden çağrı muafiyeti isteyen Redington, SPK’dan istediği olumlu yanıtı alamadı. Aradan 3 ay geçmesine rağmen henüz çağrı konusunda bir adım atılmış değil.

Öyleki ortakları arasında Bahreyn merkezli Investcorp’un da olduğu Redington, yürürlükte olan mevzuata güvenen bir yabancı yatırımcı olarak ilgili mevzuat kuralları çerçevesinde Arena’yı satın aldığını belirterek “Yasal hakların korunması için gerekli hukuki işlemler yapılacaktır” açıklamasında bulundu.

2023 yılında İMKB’ye kote olan şirket sayısının 1.000’e hisse senedi yatırımcı sayısının ise 8 milyona ulaşması hedefleniyor. Ancak tahtası kapanan hisseler nedeniyle borsaya küsen küçük yatırımcının yeniden kazanılabilmesi için alınan kararların hızla hayata geçirilmesi de hayati önem taşıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR