Gazete Vatan Logo
Magazin Türk sinemasının sessiz yıldızı

Türk sinemasının sessiz yıldızı

1999'da Güneşe Yolculuk filmiyle Berlin Film Festivali'nde mansiyon kazanan yönetmen-senarist Yeşim Ustaoğlu şimdi de Bulutları Beklerken'le iddialı geliyor

Türk filmlerinin galasında sıranın en başındaki koltuğu seçerim. Çünkü birkaç kere ortalarda oturma gafletinde bulundum; sıkıldığım an oradan çıkamadığım için yapımcı ve oyuncu arkadaşlarımı tebrik etmek zorunda kaldım... Geçen akşam "Bulutlan Beklerken" filminin galasında yine sıranın başındaki bir koltuğa oturdum ve yanımdaki arkadaşa: "Sıkılırsan hemen kaçarız" dedim.

Hiçbir filmini seyretmediğim Yeşim Ustaoğlu hakkında en ufak bir bilgim olmadığı için daha sonra ondan defalarca özür dileyecektim. Beni affetmiş olacak ki, ertesi gün ziyaretime geldi ve bana sadece bu şiirsel filmi nasıl yaptığını değil, özel yaşamını anlattı...

Yeşim Ustaoğlu, dokununca kırılacak kadar naif ve zarif bir kadın. 44 yaşında ama lise öğrencisi gibi. Hiç makyaj yapmamıştı; foto muhabirimiz Burak kulağıma bir şeyler fısıldayınca, çantamdan çıkardığını ruju itiraz etmeden sürdü.

Ödül rekortmeni
Bu kadar güzel ve gerçeklere uygun bir senaryoyu hem yazıp hem de rejisörlüğünü yapmasından çok etkilendiğimi söyledim. Birçok ödül alan filmlerinden bahsederken cehaletimi de ortaya çıkarmış oldu.

Yeşim, Trabzon Devlet Hastanesi'ne tayin olan bir göz doktorunun kızı. Karadeniz Teknik Üniversitesi mimarlık bölümünü bitirinceye kadar Trabzon'da yaşamış. O sahilin harikulade koylarını keşfetmiş. Restorasyon masterı için Yıldız Üniversitesi'ne gelinceye kadar yazmak ve fotoğraf çekmek aklının ucundan bile geçmemiş. Sanatla ilişkisinin, dedesi Mirad Ustaoğlu'nun yaşamını öğrendikten sonra başladığını söylüyor: "Dedemi Klâsik Türk Müziği meraklıları usta olarak kabul ederler; soyadımız da oradan gelir. Onun babası da Osmanlı sarayında ilk Batı Klâsik Müzik Orkestrası'nı kurmuş.

Kızkardeşlerim ve kuzenim müzik eğitimi aldılar; hepsi konservatuar mezunu. Ben de müzik eğitimi almak isterken kızkardeşim gibi çalamayacağımı anlayınca sanat aşkımı yazarak yaşamak istedim."

Yeşim, birgün Trabzon Üniversitesi'nin oditoryumunda Bergman'ın 'Sessizlik' filmini seyrederken çok etkilenmiş; sinemayı öğrenmeye o gün karar vermiş. İstanbul'a gelir gelmez İFSAK Sinema Kulübü'ne girmiş ve restorasyon teziyle birlikte "Bir Ânı Yakalamak'ın senaryosunu yazmış. Prodüktörlüğünü ve rejisörlüğünü üstlenerek yaptığı film İFSAK Kısa Film Dalında birincilik ödülü alınca ondan sonra yaptığı filmlerle dünyanın birçok festivalinde birincilik ödülü almaya alışmış. Yeşim, 1999'da Türkiye-Almanya-Hollanda ortak yapımı olan Güneşe Yolculuk'la Berlin Film Festivali'nde her daldan Film Ödülü'ne lâyık görülmüş ama basından ilgi görmemesine üzülmüş: "Türkiye, sanırım özellikle kendi kendine oto-sansür uygulamada çok başarılı bir ülke" diyen Yeşim, seyircilerin gösterdiği aşırı ilgiyle mutlu olmuş... Amacının bu filmde bir Türk genciyle Kürt gencinin dostluğunu, sıkıntılarını tartışan bir öykü yazmak olduğunu söyleyen Yeşim'in ABD'de ve Avrupa'daki En İyi İlk 10 Film listesinde uzun süre kalan Güneşe Yolculuk yüzünü güldürmüş. Ama başarının getirdiği rehavete kapılmadan hemen Bulutlan Beklerken'in hazırlığına başlamış: "Kimlik temaları ve kültürel çeşitlilik beni daima ilgilendirir" diyor "Karadeniz'in tarihini bildiğim için senaryomu bitirince Robert Redford'un UTAH'ta kurduğu Sundance Film Enstitüsü'ne gönderdim. En İyi Senaryo Ödülü'nü kazanınca ARTE Televizyonu ile Almanya, Fransa, Yunanistan'ın ortaya koyduğu 1 milyon dolarla filmi yaptık. Efes Pilsen de tanıtımını üstlendi..."

Yazdıkça yaşıyorum
Yeşim, Yorgos Andreadis'in Tamama adlı kitabından esinlenerek yaptığı filminin ilk sahnesinde belgesellerden yararlanmış. Doğduğu topraklardan koparılıp kayıklara doldurulan insanların perişan hali seyirciyi müthiş etkiliyor. Türkiye'de kalan küçük Eleni kendisine sahip çıkan bir Türk aile tarafından yetiştiriliyor. Ama 50 yıl sakladığı kimliğiyle kardeşini bulmak için gittiği Selanik'te kendini yabancı hissediyor... Ve mübadeledeye giden Rumlar'ın, topraklarına duyduğu özlem o kadar gerçek ki, bu yıl Berlin Film Festivali'nde yine En îyi Ödülü almazsa şaşarım...

Yeşim kendisini çok ilgilendiren bir senaryo üzerinde çalışmaya başlamış bile... "Siz" diyor, "benim sakin halime bakmayın... Küçüklüğümde hiperaktiftim, sonra durgunlaştım. Çok okumaya, içime dönmeye başlayınca yazmaya başladım..." Bir ressamla yaşadığı 10 yıllık evliliği bitirdikten sonra bir daha evlenmeye niyetli olmayan Yeşim: "Erkeklerin çok çalışan kadınlara tahammülü yok. Şu sırada Paris'te yaşamımımı paylaşan bir sinema yazarı ile beraberim..." Peki ya çocuk özlemi? Yanıtı: "Yıllarca önce çocuk isterdim. Şimdi filmlerimdeki tüm çocuklar benim... "

Haberin Devamı