Fazıl’ın yalnızlık kederi

Haberin Devamı

Fazıl Say o moral bozucu insanlardan.

Tıpkı Yılmaz Büyükerşen gibi, Nuri Bilge Ceylan gibi, Cahit Arf, Feza Gürsey, Türkân Saylan ya da Orhan Pamuk gibi...

Hepsinin ortak özelliği, “yapılmaz” denen şeyleri yapıp bize kendimizi sıradan hissettirmeleri.

***


Bu sıradan hissedişe iki tür tepki gösteriyoruz.

Bazen o insanların yaptıklarını küçümsemeye ve “aslında söylendiği kadar önemli olmadıklarını” ispatlamaya çalışıyor ve kendimizi teselli ediyoruz.

Bazen de onlardan feyz alıp aynı yoldan gitmeye çalışıyoruz. Bunun vereceği teselliyse çok daha zorlu bir yolun ucunda.

Zaten hangi yolu seçeceğine herkes kendi içindeki potansiyeli yoklayarak karar veriyor.

Ama ne olursa olsun, ilkini seçen kolaycılar rahatça gizlenecekleri bir kalabalık bulurken, ikinci yolun yolcularını yine yalnızlık ve keder bekliyor.

Özellikle sürü halinde hareket etmeyi seven yığınların ortasında.

Fazıl Say, “Yalnızlık Kederi” kitabında, kendi geçmişine ve şimdisine doğru böyle bir yolculuk yapıyor işte.

***


“Piyano ile anlat bakalım, bugün sokakta ne gördün?’ diye sorardı. Ben ‘Arabalar gördüm’ derdim. Piyanoda trafik gürültüsünü, korna ve fren seslerini çıkarırdım. ‘Kuşlar gördüm’ derdim. Kuş cıvıltılarını seslendirmeye çalışırdım.”

Bunca yıldan ve ulaşılan zirvelerden sonra bile Fazıl Say aslında yine aynı şeyi yapıyor: Hayatın kendi ruhundaki yankısını arıyor yani.

Piyanosunun başından kalktığı anlarda da sözcüklerle yapıyor bunu, tüm risklere rağmen.

Basınımızın dinamosu Hıncal Uluç’un dediği gibi: “Susup oturanlar baş tacımız. Ama Necip Fazıl, ama Nâzım Hikmet, ama Bedri Baykam, ama Fazıl Say gibi konuştun mu, yazdın mı, hatta vatan hainisin...”

Piyanosunun hiçbir zaman susmaması gereken Fazıl’ın kaleminin nasıl konuştuğunu ve Fazıl Say olmanın bedelini merak edenler için “Yalnızlık Kederi” iyi bir kanıt.

Çünkü şairin dediği gibi, aslında “notaları kurşunlanmış bir şarkıdır yalnızlık.”

DİĞER YENİ YAZILAR