Çok tuhaf günlük-78

Haberin Devamı

Yaşlandıkça insanları yargılamakta zorlanıyorum. Bütün sorun, hayatın aşırı kısa olması. Daha dün çocukken kendimizi otuzlu yaşlarda buluveriyoruz. Tam olayı çözdüğümüz sıradaysa yaşlanmış oluyoruz ve zaman kalmıyor. Üstelik hiçbir şeyin provası yok. Yani prova yapan bir müzisyen gibi “dur bu kötü oldu, bir dahaki sefere daha iyi çalayım” deme şansına sahip değiliz. Mecburen doğaçlama yapıyoruz. Tabii bu arada hatalar da yapıyoruz, doğaçlamalar hataya açık olduğu için.

Bu yüzden, son zamanlarda temel ahlak kuralları dışında ne kendimin ne de başkalarının hatalarını yargılamak geliyor içimden.

***


Şahsen risk almaktan yanayım. İlk romanımın başarısına sığınmayı hiçbir zaman kabul etmedim. Her romanımda yeni riskler alıp farklı tarzlar denedim.

Bugün başkaları “Git Kendini Çok Sevdirmeden”i taklit eden şeyler yazarak para kazanıyor ama ben hep daha derine gitmeye çalışıyorum. Kulağa salakça gelebilir ama bu işi adam gibi yapmanın galiba başka yolu yok.

***


Bugünlerde trend olduğunu gördüğüm ve genç kızların ayaklarını mamut ayağına çeviren Eskimo botlarının yasaklanması için kiminle konuşmam gerektiğini bilen var mı?

***


İzmir’deki imza günümde orta yaşlı, alımlı ve İclâl Aydın hayranı olduğu yüz metreden anlaşılan kadın çekinerek yaklaşıyor: “Merak ettiğim bir şey var... Ama nasıl soracağımı bilemiyorum.”

Ben: “Buyrun lütfen.”

Kadın: “Şey... Sizin gibi biri böyle kitaplar nasıl yazabiliyor?”

***


Haftanın olayı: Taksim Old Comedy Club ve orada Tiyatro Kılçık ekibinin Pazartesi akşamları sahnelediği “Ayşegül Sıkıntıda”. Ferhan Şensoy’dan beri gördüğüm en iyi absürt komedi.

***


Küresel sermaye dünyanın çevresinde hızla dönüyor, bizden de ona ayak uydurmamızı bekliyor. Nefes nefese koştururken durup bir romana, bir şiire ya da bir çocuğun gözlerine bakacak zamanımız kalmıyor.

Gerçekten romantik olup olmadığımı merak ediyorsanız, hemen söyleyeyim dostlar: Bu devirde edebiyatla uğraşmanın kendisi bile başlı başına romantik bir eylem...

DİĞER YENİ YAZILAR