Çok tuhaf günlük-52

Haberin Devamı

Nil Karaibrahimgil iki yıldır yazdığı köşe yazılarında hiçbir şey söylememeyi başararak, kırılması çok güç bir rekora imza attı. Sanılanın aksine, bunun ciddi bir yazarlık becerisi gerektirdiğini düşünüyorum. Tıpkı Türkiye’nin en iyi hatibi olan Süleyman Demirel’in bu özelliği sayesinde tek kelime etmeden kırk yıl boyunca konuşabilmesi gibi.

***


Klibimi yakalamak için televizyon karşısında ömür tüketiyorum. Sonuçta Pınar Aylin’i beş, Enbe Orkestrası’nı dokuz, Gülşen’i on bir ve Tarkan’ı (evet, yine o) elli dört kez izlediğimle kalıyorum. Oysa dışarıda olduğum zamanlarda klibi seyretmekte olanlardan tebrik mesajları yağıyor. Benim dışımda herkesin seyredebildiği bir kliple karşı karşıyayız. Belki de herkes bir olmuş benimle kafa buluyor. Hayatım çoktan Truman Show’a dönüşmüş haberim yok.

***


Cihangir’deki Porte’den çıkarken meşhurlardan oluşan bir kalabalık önümü kesiyor. Hümeyra ve Yetkin Dikinciler’i görünce bunun galadan dönen “Ulak” ekibi olduğunu anlıyorum. “Bu filmi senin mutlaka görmen lazım” diyor Çağan Irmak: “Niye böyle söylediğimi seyrettikten sonra anlayacaksın.”

Zekâma iltifat edilmesine alışkın olmadığım için arkadaşımın sözü önce sevindiriyor beni. Ama sonra bir korku: Ya anlamazsam?

***


Pazartesi, Can’la beraber Beyoğlu...

Hayatında ilk defa Beyoğlu’nu gören biriyle dolaşmak çok ilginç bir tecrübe: Siz de kırk yıldır yürüdüğünüz caddeye tazelenmiş gözlerle bakıyorsunuz. Atlas Pasajı’ndan gayet grunge birer çanta aldıktan sonra caz dinleyip pasta yemek için Tünel’deki Ada Cafe’ye gidiyoruz. Kardeşim Nokia’sıyla bu anı ölümsüzleştiriyor. Oğlumun artık “ilk defa Beyoğlu’na geldiğim gün” diyebileceği bir fotoğrafı var.

***


Niye eskisi kadar iyi şiirler yazamadığımı buldum. Ölümle bağımı kaybettim çünkü. Bir süredir hayatın çok fazla içindeyim. Şöhret muhtemelen bazı temel şeyleri ıskalamama neden oluyor. Hele yirmilik bir fıstık bana sokak ortasında iltifat ettiğinde tamamen unutuyorum ölümü.

DİĞER YENİ YAZILAR