Sunay Akın’ın tutku ve oyuncak müzesi

Haberin Devamı

Aslında yeni düşünceler bulmakta güçlük çekmeyen bir toplumuz. Ne var ki bu düşüncelerin pek azı uygulama aşamasına geçiyor, onların da ancak bir kısmı sonuçlanıyor.

O ünlü “Türk gibi başla, Alman gibi bitir” sözü, biraz da bu yönümüzün eleştirisi.

Bense bunun tutkusuz bir toplum olmamızdan kaynaklandığını düşünürüm.

Tabii gece kulübüne ciple gitmek, televizyon yarışmacısı olmak ya da günün birinde çiğköftenin yanında viski içebilmek gibi “ihtiraslardan” bahsetmiyorum.

Sözünü ettiğim, Beethoven’ı sağır olmasına karşın Dokuzuncu Senfoni’yi yazmaya iten şey...

Van Gogh’un onca hayal kırıklığına rağmen resim yapmaktan vazgeçmemesini sağlayan duygu...

Herkes delice bulsa da Kolomb’u yeni dünyalara yelken açmaya çağıran ses...

***

Gençliğimden bu yana, gelecek vaat eden pek çok arkadaşımın hayat karşısında ufalanıp gittiğini gördüm.

Besteci olabilecekken ses teknisyenliğiyle, yazar olabilecekken önemsiz akademik görevlerle, Avrupa’da oynayabilecekken sıradan takımlarla yetindiler.

Yeteneksiz değillerdi. Tutkusuzdular yalnızca. Daha doğrusu, tutkulu olmayı yanlış bir şey sanıyorlardı. Hezarfen Ahmet Çelebi’yi ve İbrahim Müteferrika’yı yargılamış olan zihniyet, kanlarına sızmıştı.

***

İşte bu yüzden Sunay Akın’ı düşünmek bana her zaman mutluluk veriyor.

Çünkü “oyuncak müzesi” fikrini bulmak başka, bu fikri sonuna kadar götürüp İstanbul’a böyle bir müze armağan etmeyi başarmaksa bambaşka bir şey...

Yitirilmiş zamanı 1817 yılına ait bir oyuncak kemanın, 1860 yılından kalma misketlerin ya da en son sekiz yaşında gördüğümü hatırladığım plastik yarış arabasının içinde ararken, Cumhuriyet’i kuran kuşakları düşündüm.

Sunay’ın tutkusu onlarınkini hatırlatıyordu.

İnsan hiç mi yorulmaz? Amacını duyunca bıyık altından gülenler yüzünden hiç mi kırılmaz cesareti? İstediğine hemen ulaşamadığı zamanlarda vazgeçmeyi düşünmez mi?

Göztepe’de ailesinden kalma köşkü yılların emeği ve değerli eşinin yardımlarıyla İstanbul Oyuncak Müzesi’ne dönüştüren Sunay Akın, bana her defasında aynı şeyi düşündürüyor: Gerçek insan, tutkusuna sahip çıkandır.

DİĞER YENİ YAZILAR