İçteki ukdeler

Bugün müstakbel okulumdaydım.. 10 yıl sonra tekrar okul koridorlarında gezinmek hakikaten güzel bir histi..

Haberin Devamı

Bugün müstakbel okulumdaydım.. 10 yıl sonra tekrar okul koridorlarında gezinmek hakikaten güzel bir histi..

Hele ki iğrenç bir üniversiteden mezun olduğumu düşünülürse.. Resmen sarayda geziniyor gibiydim.. Bol kitaplı, internetli, bilgisayarlı kütüphaneler, temiz sınıflar, işleyen tuvaletler, halı kaplı koridorlar, neşeli gençler..

Adını vermek istemiyorum ama tahmin ediyorum Türkiye’nin en “gecekondu” üniversitesi benim mezun olduğum üniversitedir. İpucu vermem gerekiyorsa İstanbul’un her bir tarafına dağılmış olan üniversite diyeyim, anlayan anlar..

Şu an ne durumda bilmiyorum. Mezun olduğum günden sonra adımımı bile atmadım. Önünden geçerken kafamı bile başka tarafa çeviririm. O kadar tiksinerek, o kadar nefret ederek mezun oldum.

İnsanlara üniversite diye kakalanan şey neydi biliyor musunuz? BARAKA! Benzetme falan yapmıyorum. Alçı panel duvarları, oluklu levha çatılarıyla ilk yıl resmen ve cismen barakalarda eğitim gördük. İnşaat kumlarının, demirlerinin arasından yürüyüp, barakamıza giriyorduk. Üstelik bu barakalar yağmura, kara da dayanıklı değildi. Yağmur resmen içeride de yağıyordu.

Isıtma tertibatı mı dediniz? Ha hayt! Güldürmeyin adamı. Elbette yoktu. Soğuk havalarda çift paltoyla gidiyorduk. Eldivenler elimizde, atkılar boynumuzda, şapkalar başımızda..

Ne o? Eğitim alıyoruz.

Birileri bu barakalara üniversite demiş, bizim gibi taşradan gelenler de bunu bir güzel yemiş!

Ders sırasında üzerimize cam çerçeve inmesini mi istersiniz, yağmur sırasında taşan ve sınıflara giren lağımlar mı, kampüs içindeki (yeni adıyla “yerleşke”) inşaat gürültüsü yüzünden hocanın tek kelimesini anlayamamalar mı, kütüphane, yurt gibi şeylerin “k”sının ve “y”sinin bile olmamasını mı..

Tek kelimeyle utanç verici bir üniversiteydi. Daha da korkuncu eğitim dili İngilizce diye benim bölümün puanı ODTÜ’deki muadil bölüm ile aynıydı. Hani başarısız olduğum için oraya gitmiş değilim! Tuhaf bir şekilde ilk üç arasında sayılıyordu o zamanlar!!

Ne yapacaksın işte... Oldu bitti.. Tekrar sınava girmeye, başka üniversiteye geçmeye üşenmiştim.. Hayatım üşengeçlikler silsilesi zaten.. Tek tesellim hocaların iyi olmasıydı.. Şimdi her biri özel üniversitelerde ya bölüm başkanı, ya dekan ya da başka mühim pozisyonda.. Onların hatırına kir pas içinde okuduk, mezun olduk.

Nereye varmak istiyorum? Şuraya: İyi bir kampüs iyi bir şey. Kırık dökük binalar tat kaçırıyor. Tir tir titrerken kafaya ne, ne kadar giriyor tümüyle şüpheli.. Her kasabaya üniversite açmak iş değil. Söz konusu yer hakiki bir kampüs mü en az hocaların kalitesi kadar önemli..

On yıl sonra, bakalım içimizdeki düğümler çözülecek mi..

DİĞER YENİ YAZILAR