Kemeraltı’nda iki obur

Süper bir ani karar alıp memlekete uçtuk dö la Ulu Manitu ile. Yanımızda Manita Bey’in kedisi Kıymık efendi, AtlasAir’in koltuklarına kurulduk 55’er liraya.. (Hastasıyım ucuz uçuşların..) Üstelik uçak boş olduğu için Kıymık da koltukta uçtu, sanki aradaki farkı anlarmış gibi

Haberin Devamı

Süper bir ani karar alıp memlekete uçtuk dö la Ulu Manitu ile. Yanımızda Manita Bey’in kedisi Kıymık efendi, AtlasAir’in koltuklarına kurulduk 55’er liraya.. (Hastasıyım ucuz uçuşların..) Üstelik uçak boş olduğu için Kıymık da koltukta uçtu, sanki aradaki farkı anlarmış gibi..

İzmir, nefis ötesi diyebilirim. Bir Trabzon hurması, bir ıspanaklı börek, bir kaşık Nutella kadar güzel. Adeta “İzmirella” . Hava hafif esintili ama üşütmüyor, millet komple sokakta ama kimse itişip kakışmıyor, kahveler kalabalık ama kimse “hadi yeter oturduğun, kalk” demiyor.. Oh be! Medeniyet özlemişiz yahu!

Aile ziyareti, hoş beş, doğum günü kutlamaları derken vurduk kendimizi İzmir sokaklarına..

Dedik, biz İzmirliyiz de ne zamandır atmadık kendimizi Kemeraltı’na? Dedik, ne zamandır saat kulesinin altında komik fotoğraf çektirmedik? Dedik ne zamandır Kızlarağası Han’ına takılmadık?

Benim 20, onun da bir 15 yılı olmuş. Ayıp mı? Ayıp. Bir kültür gezisi yapmak lazım..

Elimde sevgili dostum, Moğolistan yol arkadaşım, şahane gezgin, süper kadın Reyan Tuvi’nin rehberiyle daldık Kemeraltı’na.. Reyan Tuvi, hatırlarsanız Hürriyet’in Seyahat Eki’nde yazdığı enfes yazıları toplayıp harikulade üç rehber kitap çıkartmıştı.. Akdeniz, Ege ve İç Anadolu. (Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu da gelecekti ama ne oldu bilmiyorum..) Bir yerlerde bulursanız muhakkak alın..

Sevgili Reyan tatlı tatlı anlatmış: “\’85 Solda Vilayet Konağı, sağda zamanın en ünlü pastanelerinden Ali Galip Pastanesi var.. İki yanda ekonomik giyinmeyi seçenler için mağazalar, ayakkabıcılar sıralanmış. Tabelalar başınızı fazla döndürmezse, ara sıra bugün taze meyve suyu sıkan tarihi şerbetçi\’85”

Meyve suyu dedi bitirdi işi.. Dakka bir gol bir portakal-nar suyu hadisesine girdik..

E olur o kadar kahvaltı üzerine iyi gider dedikten sonra devam ettik.. “Üçyol ağzından Kemeraltı üzerinden düz devam edilir. Hemen solda Tarihi Kemeraltı Börekçisi var.. Bu küçücük dükkanın su böreği enfes..”

Haydaaa.. Devamını okumadan daldık tabii..

Tamam yeme içme olayı bitti artık dedik ve yine Reyan’ın rehberliğinde dolaşmaya devam ettik.

Fakat insan da bu kadar mı zorlanır kardeşim.. Sok bizi bir kütüphaneye, camiye.. Hayır.. “Ordan sağa, buradan sola hadi bakalım Havra sokaktayız..”

Ee? Ee’si burası da İzmir’in en süper turşucularının olduğu yer.. Abandık mı turşu suyuna? Evet abandık..

Derken Hisarönü Camii’nin meydanına geldik ve yanımdaki ismi lazım değil zat, söğüş olayına girdi.. Yanak, dil, beyin ve soğan konsorsiyumu şeklinde hayatımda görmediğim tombullukta bir dürüm.. Bir insan kahvaltı üzerine börek, börek üzerine nasıl söğüş yer? Ancak bir Karşıyakalının işi bu, bir Alsancaklı asla yapmaz..

Derken ben ne yaptım? Koca bir porsiyon Ödemiş kebabı yedim.

Yuh yani derken, dönercinin yanından geçerken de yarımşar dürüm almayalım mı?

Olay çığırından çıkmıştı artık.. Bundan sonrasının Reyan’la falan en ufak bir ilgisi yok tabii.. Şükrü Usta’nın yerinde fincanda pişen birer acı kahve (İzmirliler cezve kullanmıyor artık.. Fincanı direkt ocağın üstüne koyup pişiriyorlar..) bizi bastırır ve DURDURUR sanırken..

Çok utanıyorum ama.. Üzerine bir de Bolulu Hasan Usta’nın yerinde kazandibi lüplettik.

Ne o? Hesapça kültür turuna çıktık biz! İşin kötü tarafı bütün bunlar yemin ederim kişi başına 15 liradan fazla tutmadı.. İstanbul’da sokağa adım atma parası!

Şimdi gelelim asrın sorusuna: İnsan İzmir’i hangi akla hizmet terk eder?

DİĞER YENİ YAZILAR