Yemekleri ve daracık sokaklarıyla Dalmaçya

Dalmaçya yeme içme konusunda oldukça zengin ve makul fiyatlı. İtalya’daki kadar iyi pizza yiyebilirsiniz

Haberin Devamı

abah kalktığımızda güneş oldukça yükselmişti. Birer kahve içtikten sonra sahile çıktık. Teknemizi bağladığımız üç beş teknenin ancak sığınabildiği dalgakırandan koyun karşısındakı şirin köye doğru yürümeye başladık. Güneş daha sıcaklığını hissettirmeye başlamamıştı. Köye yaklaşırken tepedeki küçük kilisenin çanları çalmaya başladı. Şık giyimli insanlar sahildeki yoldan ayrılıp kiliseye çıkan sarp patikaya sapıyorlardı. Köy meydanının hemen yanıbaşında daracık bir sokağın içinde küçük bir fırın bulduk. Fırının önünde sıcak ekmek bekleyen köylülerin, yatçıların, turistlerin oluşturduğu kısa kuyruğa katıldık. Mis gibi ekmek kokusu beklememizi kolaylaştırıyordu.
İstanbul’dan ayrılalı sanki birkaç hafta olmuştu. Oysa daha dün Zagreb üzerinden Split’e uçmuş, oradan da Dalmaçya kıyılarını gezeceğimiz guletin bizi beklediği ortaçağdan kalma Trogir kasabasına gitmiştik. Küçük bir adanın üzerine kurulu olan Trogir köprülerle anakaraya bağlı. Hayatımda gördüğüm en dar sokaklar diyebileceğim taş kaplı sokaklar zamana karşı direnmişler. Küçük avlularda hoş kafe ve restoranlar, sağa sola serpiştirilmiş kiliseler. Kasabanın ana meydanında Sv Lovre katedrali ve belediye binası Dalmaçya’ya yüzyıllar boyunca hakim olmuş olan Venediklilerin izlerini günlerimize kadar taşımışlar.
Trogir’de çıkıp ilk gece ertesi sabah kendimizi küçük fırının önünde ekmek beklerken bulduğumuz Drvenik Veliki adasında geceledik. Kaptanımız hem Trogir’e yakın, hem de iyi korunaklıdır dedi, gerçekten de öyleydi. Oradan Vis adasına yolcuğumuz sakin bir denizde iki üç saat kadar sürdü. Vis kasabasının olduğu körfeze girmeden kaldığımız koydaki bir denizaltı sığınağı gerçekten görülmeye değer. Beton bir mağara bir James Bond filminden fırlamış gibiydi. Sığınağa yaklaşınca sanki içerden “I want you to die Mr Bond” diye bağıran Spectra’nın başkanının sesi yankılanıyordu.

Vis Adası yemyeşil tepeleriyle tıpkı bir kartpostal gibi...

Vis Adası İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz donanmasının demirlediği yermiş. Bütün Yugoslavya’yı işgal eden Almanlar burayı almayı başaramamışlar. Tito da işgale olan direnişi buradabn yönetmiş. Ada bütün Dalmaçya adalarının en dışta kalanı. Bin 100 adasının süslediği bu sahilde Vis’ten sonra başka ada yok.
Vis bir kartpostal gibi. Yemyeşil tepelerin kucakladığı bir körfez, ortasında bir kilise ile taçlandırılmış bir ada, körfez boyunca uzanan kırmızı, hatta turuncu kiremitli evler. Körfezin bir ucunda Vis, diğer ucunda ise Kut var. İki köyün arası gene barlar, cafe’ler ve çok güzel bir sahil ile süslenmiş 20 dakikalık bir yürüyüş. Dalmaçya’da dikkat çeken şey adaların çok kimsenin düşündüğünün aksine çıplak değil, oldukça yeşil ve ormanlık olması, bir de neredeyse hangi adadaki hangi köye giderseniz gidin gecenin geç saatlerine kadar süren sokak konserleri karşılaşmanız.
Birkaç yüz kişiden fazla nüfusu olmayan Drvenik Veliki’nin küçük köy meydanında kıyıya kurulmuş mangallardaki köfteler eşliğinde “twist again” gibi şarkıları kapsayan ve sabah 03.00’e kadar süren konserin şaşkınlığını daha üstümüzden atmamışken kendimizi Vis’teki sahil partisinin ortasında buluverdik. Yaşımız gereği iki gece iki eğlenceyi kaldıramayacağımızı düşünüp Kut’a doğru yürümeye koyulduk.
Dalmaçya yeme içme konusunda oldukça zengin ve makul fiyatlı. Ne yiyeceğim diye karar veremiyorsanız, herhangi bir pizzacıya girip İtalya’da yiyebileceğiniz kadar iyi bir pizza yiyebilirsiniz. Yemeklerde İtalyan etkisi hemen farkediliyor. Hatta bir hayli daha tuzlu olmalarına rağmen iyileri prosciutto’ya rakip olabilecek lezzetteki “prşut”ları bile var.
Yirmi dakikalık bir yürüyüşten sonra Kut’a varınca buraya gelmekle çok iyi ettiğimizde hemfikir olduk. Deniz kenarındaki kafelerden birisinde adanın üzerindeki surlar, kilise ve arkasında batan güneşin harika manzarası eşliğinde birer aperitif aldık. Kut’ta çok iyi restoranlar var. En ünlüleri olan Pojoda’nın avlusu yerine en büyük rakibi olan Val adındaki restoranın denize yakın bahçesindeki masalardan birisini tercih ettik. Dalmaçya’da deniz mahsülleri lezzetli, Lale’nin küçük kızartma balıklarını Vis’te bulamadık, ama özellikle ahtapotu ve kabuklu deniz mahsüllerini çok iyi yapıyorlar. Ben tercihimi prşut’tan yana kullandım, ama Ahmet çok lezzetli bir mantar sosunun altında gizli olan bifteğini yerken arada bir ekmeğimi sosuna banmama izin verdi. İçeceğe gelince iki tane biraları var, Ozujsko ve Karlovaçko. İsimlerini telafuz edip sipariş edebilirseniz özellikle Karlovaçko oldukça lezzetli bir bira. Şaraplara gelince her millet gibi kendi şaraplarını pek beğeniyorlar. Üretilen şarabın yüzde altmışı beyaz şarap ve çoğunlukla kendi üzümlerini kullanıyorlar.
Ama bu haftalık bu kadar, Avrupa jet sosyetesinin yeni keşfi Hvar adası ile rüzgar ve dalgalarla sürekli yer değiştiren plajıyla ünlü Braç adası haftaya...

DİĞER YENİ YAZILAR