Essaouira

Fas’ın Atlas Okyanusu kıyısındaki kasaba Essaouira gizemli yapısı ile büyülüyor.

Yazlık yerlere kış aylarında gitmek güzel oluyor. Yazın kalabalıkların doldurdukları kumsallar omuzlarında ince bir kazakla paçalarını sıvayıp yalınayak dolaşan birkaç kişiyi saymazsak ıssız oluyorlar. Deniz yaza göre daha vahşi ve dalgalı oluyor, yazın sizi serinletmesi için yalvardığınız rüzgar yüzünüz ve saçlarınızdan eksik olmuyor.

Essaouira’ya vardığımızda o bakımdan tam istediğimi bulduğumu söyleyebilirim. Fas’ın Atlas Okyanusu kıyısındaki bu kasaba bir zamanlar bu sahillere hakim olan Portekizlilerden kalma. Isı Afrika’da olmasına rağmen yaz aylarında bile 30 dereceleri pek bulmuyor, biz gittiğimizde ise kış ortasında keyifli bir 15 derece ile karşılaştık. Essaouira uzun bir kumsalın bir ucundaki bir burunda yüksek duvarların arkasına saklanmış bir kasaba. Evler bu surların üzerinden denizi seyreden baklonlar pencereler ile kendilerini gösteriyorlar. Ama büyük çoğunluğu daracık sokakların içindeler; zaten sur içindeki Medina, yani eski kasabada sadece birbirini kesen iki üç tane ana cadde var, onlarda da kış aylarının sakinliği içinde uykuya dalmış birkaç dükkan. Deniz kenarına çıktığınızda şehrin giriş kapısının açıldığı meydanda birkaç cafe, biraz ileride dalgaların dövdüğü kayaların üstünde ağlarını tamir eden birkaç balıkçı, denizle kucaklaşan kasabanın manzarasının keyfini çıkaran birkaç turist. Yetmişli yıllarda Jimmy Hendrix’in Essaouria’ya gelip kendinden önceki Orson Welles gibi ilham aramış olmasına şaşmamak gerekir. Essaouria’da Medina’nın içindeki Heure Bleue Palais dev ağaçlarla süslü keyifli bir avluya bakan balkonları ve çok restore edilmiş odalarıyla ve muhtemelen şehrin en iyi restoranı ile şehrin en iyi otellerinin başında geliyor. Moulay Hassan meydanındaki Cafe Taros ise hem meydana bakan bir cafe, damındaki görme ve görülme yeri barı ile Essaouria’da yerel lezzetleri tatmak için iyi bir yer.

Haberin Devamı

Marakeş adeta Disneyland’a dönmüş

Marakeş, Essaouira’ya iki buçuk saat mesafede. Yol iyi, seyahat keyifli. Ancak aynı şeyi maalesef Marakeş için artık söyleyemeyeceğim. Son olarak on beş yıl önce geldiğim bu gizemli şehri tanıyamadım desem yeridir. O Mağrib’in en güzel meydanlarından Djemaa El Fna ışıklı tabelalar, hatta neonlarla bir Disneyland’a dönmüş. Dükkanlarla kaplı ara sokaklarda kendinizi kaybetmeye çalıştığınızda ise her köşede karşınıza sahte Barcelona veya Real Madrid formalarıyla dolu dükkanlar çıkıyor. Eski şehrin dışı ise bulvarlar ve yeni binalarla dolu; oralarda dolaşırken de Marakeş’te olmanızın bir anlamı kalmıyor.
Fenerli restoran refakatçisi
70 metrelik minaresiyle Fas’ın en güzel camii 800 yıllık Kutubiye, Fransız modacı Yves Saint Laurent’in bahçeler içindeki evi, Atlas Dağları eteklerindeki Berber köyleri, eski şehrin dokunulmamış bazı sokaklarıyla Marakeş ziyaretçilerine göz kırpıyor. La Mamounia, Royal Mansour gibi oteller yüz yıl öncesinin o görkemli otellerinin atmosferini başarıyla yansıtıyor. Restoranlara gelince, Marakeş’te her ülkenin, her çeşit yemeğini bulmak mümkün. Ama eski Marakeş’i yaşamak isterseniz, eski şehrin daracık sokaklarından birinde Foundouk, hem Fas’ın olmazsa olmazı “Tagine” başta olmak üzere yemekleri ve atmosferiyle harika. Taksinizin sizi götürdüğü daracık sokakların arasındaki küçücük meydandan sonra tam, şoför beni nereye getirdi derken loş bir sokaktan elinde fener, üstünde uzun bir esvap sizi karşılayıp Foundouk’a kadar refakat eden bir adam beliriyor. İşte Marakeş!

Haberin Devamı
DİĞER YENİ YAZILAR