Tasarım şehri Kopenhag

Seyahat etmek ne güzel bir şey, insanın havası hemen değişiyor. Hele bir de ülkemizin çok da keyifli günlerden geçmediğini düşünürsek, stresli ortamdan kaçıp, bir nefes almak için üç günlüğüne Avrupa’nın en nezih şehirlerinden birine gittim. Kuzey Avrupalıların soğuk mizaçlı olduklarını dair klişelerim vardı ama tüm bunlar Kopenhag’ı görmeden önceydi. Haftanın beş günü Kopenhag’a tarife başlatan Atlasglobal’ın ilk seferi ile Kopenhag’a gitmek bana da nasip oldu. İlk uçuşta yer almanın havası başka tabii, Kopenhag Havaalanı‘nda bir kutlama ile başladı seyahatimiz. İyi ki gitmişim, Kopenhag beklentilerimin oldukça üstündeydi. Kopenhag tam bir tasarım şehri, tasarım derken sade bir dantel tarzında. Zaten şehir mimarı açıdan çok önemli, mimarlarda bu şehirde baya ünlü.

Seyahat önceci hava durumu kontrol edilir. Ama bu sefer etmeseydik daha iyiymiş. Hava yağmurlu gösteriyordu ama sanki İstanbul’daymışız gibiydi. Ama bu sizi yanıltmasın genel olarak bakıldığında Kopenhag yazları bile serin bir şehir.

Kendimi Alice Harikalar Diyarı’nda zannettim...

Tasarım şehir dedik ama şehirdeki tasarım mağazalarını da unutmamak gerek. Ev eşyası, kıyafet, oyuncak her nevi değişik şeyler bulabilirsiniz. Kabul ediyorum pek ucuz bir şehir değil hatta pahalı da diyebiliriz ama her şey o kadar etkileyici ki, değerini bulan bir pahalılık diyelim.Bilmediğim sokaklarda kaybolmuş gezinirken bir çiçekçi dükkanına girdim ki, çiçek dükkanı derken arka tarafında bir büyük bir bahçeye açılan sanat harikasında kendimi Alice Harikalar Diyarı’nda sanmam hiç zor olmadı.

Bizim gittiğimiz tarih gençlerin mezuniyet zamanıydı,bu sebeple şehrin çeşitli yerlerinde mezuniyet eğlenceleri şehre ayrı bir hava katıyordu. Tabi bu noktada Danimarkalıların genetik olarak şanslı doğmuş olmalarının da görsel zenginliğe artısı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Onları görünce insan neden Danimarka’da doğmadım diye düşünmüyor değil.

Hayallerden güzel: Nyhavn

Çok fazla vaktimiz yoktu, ilk gün yürüyerek şehrin tadını çıkaralım dedik, Nyhavn nehrin kıyısına uğradık ve Stroget alışveriş caddesine gittik, Kraliçe’nin yaşadığı Sarayı gördük. Sokaklar hareketli ama boğucu olmayan bir kabalık var. Stroget sokağının arkalarında kaybolduğunuzda galerilerin olduğu sokaklara ulaşmanız mümkün. Maalesef ben göremedim ama mutlaka görülmesi gereken bir yerde Tasarım Müzesi.

Büyük bir çoğunluk Kopenhag’da ulaşımı bisikletle sağlıyor, genç yaşlı pek fark etmiyor. Rehberimizin bisiklet yollarına biraz dikkat etmemiz gerektiğini söyledi, yoksa küçük de olsa bir kaza ile karşılaşabilirmiş.

Nehir turu ise bir harika, farklı farklı bölgelerden geçip, sade ama bir o kadar farklı tasarıma sahip binalar, kiliseler, yapılar görmenin keyfi gerçekten bir başka. Ama beni en çok etkileyen nehirde gördüğümüz kimi küçük teknelerin eve dönüştürülmesiydi. Baya bildiğiniz konut haline gelmişler. Sanırım bu yerleri kiralamak da mümkün oluyormuş.

Atlasglobal haftanın beş günü İstanbul’dan direkt Kopenhag’a uçuyor...

Çılgın Vikingler

Birazcık şehirden uzaklaşalım derseniz, Roskilde bölgesi var. Roskilde, küçükken hepimizin çizgi filmlerini izlediği çılgın Vikinglerin tarihte yaşadığı yer. Viking Müzesi çok etkileyici. Savaşçı olarak bildiğimiz Vikingler hep kendilerini korumak için savaşmışlar. Müzede farklı amaçlar için yaptıkları gemileri görüyorsunuz. Gerçek gemilerin denizin dibinden çıkarılması ise ayrı meşakkatli bir süreç. Gerçekten büyük çaba gösterilmiş. Kimi parçalar kristal gibi korunup, parçalar birleştirilmiş.