TOPLUMDAN BAĞIMSIZ BİR ADLİ TIP KURUMU

Haberin Devamı

Türkiye’de bilirkişilik müesseseleri deyince aklıma;

Mahkemelerin binlerce bilirkişi olmasına rağmen hep aynı 3-5 bilirkişi ile çalıştıkları, bu nedenle bilirkişi raporlarının 6-12 ay arasında anca gelebildiği,

Özellikle Tüketici Mahkemelerinde onlarca davası olan büyük ticari şirketler ile bilirkişilerin artık neredeyse akraba gibi oldukları,

Adli Tıp Kurumu’nun bağımsızlığının, bilimsel yeterliliğinin ve standartlara bağlı raporlama yapmadığının sorgulandığı geliyor.

Tüm bunları yazmış ve muhalefet sevmeyenlerce kınanmıştık. Olsun, ses getirmiştik ve Cumhurbaşkanı Gül'ün talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu Adli Tıp Kurumu’nu inceleme altına almıştı.

Devlet Denetleme Kurulu, Adli Tıp Kurumu’nun; 2007, 2008 ve 2009 faaliyet ve işlemlerinin mevzuata uygun biçimde yerine getirilip getirilmediğini denetlemiş ve Devlet, Adli Tıp'ın gerektiği gibi hizmet veremediğini Temmuz 2010’da kabul etmişti.

Devlet, Adli Tıp Kurumu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla, söz konusu kurumun; mevzuat, teşkilat, personel, amaç, araç, gereç ve metotlar yönünden de değerlendirmeye alınmasını istemişti.

Birçok ilginç tespitin yanı sıra, hazırlanan Raporda en çok gözüme çarpanlar; Kurumun Üniversiteler ile işbirliği yapmasının (diyalog) gerekliliği ve Adalet Bakanlığı’ndan bağımsız çalışması gerekliliği saptamaları olmuştu.

Mutlu olmuştum çünkü yıllarca bunları yazmış ve talep etmiştik.

Aylardan Kasım ve yıl yine 2010 ancak, onca olumsuz tespite ve güzel önerilere rağmen, topluma hizmette henüz değişen her hangi bir şey olmadı.

Hani bu Kurum şeffaflaşacaktı...
Hani bu Kurum bağımsızlaşacaktı...
Hani bu Kurum standartlara bağlı raporlama yapabilecek hale gelecekti...
Hani bu kurum Üniversitelerle işbirliği yapacaktı...

Belki başka Bahara demek, damarlarımda akan yurttaş kanına uygun değil, ayrıca çocuğuma düzgün bir toplum borcum var.

Gel gelelim, Adli Tıp Kurumu’nun böyle bir borcu olduğuna dair her hangi bir bilinci olmadığını yeniden anladık.

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, geleneksel olarak her yıl Antalya’da Ulusal Adli Tıp Günleri toplantıları yapar. Hukukçuların, Adalet Bakanlığı bürokratlarının, Kurum ve Üniversitelere bağlı adli tıp uzmanlarının ve konuya ilgi duyanların ağırlıklı olarak katıldığı bu toplantılarda, güncel adli tıp konuları, yöntemler, standartlar ve yapılanma tartışılır.

Birlikte çalışması gereken konuyla ilgili farklı disiplinler, bu toplantılarda birbirlerini bilgilendirerek Türkiye’de konuyla ilgili ortak ve olabildiğince doğru hizmet üretmek üzerine bilinç ve yöntem oluştururlar.

Bu yıl da 03-07 Kasım 2010 tarihlerinde, Ulusal Adli Tıp Günleri toplantılarının 15.si gerçekleştirildi. Ancak, bu yıl bağımsızlık bir tarafa Adalet Bakanlığı güdümlü Adli Tıp Kurumu Başkanlığı toplantıyı Adalet Bakanlığı ve Kurum dışı katılımcılara kapadı. Toplantı gizli yapıldı.

Adalet Bakanlığı’nın bütçe görüşmelerinin de kapalı yapıldığına dikkatinizi çekerim.

Tartışılan konular gizlilik gerektiren konular değil kanaatindeyim. Hal böyle olunca, tespitim, Kurum’un Adalet Bakanlığı bağımlılığının arttığı, örtülü çalışmayı sevdiği yönündedir.

Haklı gerekçe (!) ne olabilir acaba?

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından yapılan, ısrarlara rağmen yazılı olarak yapılmayan, sözel bildirime göre, ‘Toplantının yapıldığı tesiste yer kalmadığı’ açıklamasını çocukça buldum.

Bu gerekçe kabul edilmeyip Adalet Bakanlığı’na müracaat edildiğinde ise bu sefer yine sözel olmak üzere Bakanlık ilgililerinin, “toplantının Adli Tip Kurumu ile Adalet Bakanliğı arasinda kapalı bir toplantı olduğu ve dışarıdan katılımın mümkün olmayacağı.” ifade edilmiş olmakla, en azından Devlet Denetleme Kurumu’nun Adli Tıp Kurumu hakkında hazırlamış olduğu rapora rağmen Kurum’un bağımsız hareket edemediği, şeffaflaşma ve bilimselleşme adına hareket etmediği ortaya çıkmıştır.

Bu durumda kimse muhalefet ettik, konu ettik diye kızmasın...

Adli Tıp Uzmanları Derneği (ATUD) de Adli Tıp Kurumu Başkanı akademisyen Haluk İnce’yi yayınladığı bir basın duyurusu ile kınadı.

ATUD duyurusunda; “Bugüne değin hiçbir Adli Tıp Kurumu Başkanı ya da Adalet Bakanlığı yönetim kademesinde bulunanlar bu toplantıların "dışarıya kapalı" olduğunu söylememiş ve katılımcıları engellememiştir. Yalnız uzmanlık alanımızda değil ülkemiz tıp uygulamaları alanında da örneği bulunmayan bu karar ile Adli Tıp Kurumu bir "ilk"e daha imza atarak evrensel bilgiler yerine keyfi kararlarla adli tıp alanını "bakanlık" dışına kapatarak bilimsel yaklaşım ve tutumu terk etmiştir. Yapılanması nedeni ile kararları tartışılır ve kamuoyu nezdinde güvenilirliği kalmamış Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'nın alanımızı akademik çevrelere ve hekimlik ortamına daha da kapalı hale getiren siyasi tutumunu KINIYORUZ.” uzman beyanı insana biz kimin eline düştük dedirten cinstendir.

ATUD’un "Bilimsel ve Özerk " günlerde birlikte olma umudunu paylaşıyorum.

Memlekette görülen davaların büyük çocğunluğunun hukuk dışı konularda olduğunu düşününce, keşke Adli Tıp Kurumu yurttaşa yakışır şekilde Adalet Bakanlığı’ndan bağımsız çalışabilse duygularım kabardı. Ancak, görülen davalarda zaman zaman Devlet’in de taraf olduğunu hatırlayınca Üniversiteler ile Kurum arasında neden diyalog olmasının istenmediği aşikarlaşıyor...

Bu durumda, Adli Tıp Kurumu’nun sadece yurttaştan bağımsız (!) çalıştığını söyleyebiliriz.

DİĞER YENİ YAZILAR