Bu fırsat kaçmaz

Önce bir anı; Çok uzun yıllar önce Diyarbakır'da sevgili gazeteci dostum Ertuğrul Pirincoğlu'nun hazırladığı panelde söylediklerimin özeti şöyleydi:

Haberin Devamı

Önce bir anı; Çok uzun yıllar önce Diyarbakır'da sevgili gazeteci dostum Ertuğrul Pirincoğlu'nun hazırladığı panelde söylediklerimin özeti şöyleydi:

"Bizler şanssız bir dönemin spor yazarlarız. Çünkü, olmayan sporumuzu yazmaya çalışıyoruz. Dikkat edin, spor bakanları nasıl seçiliyor bu ülkede... Hani vardır ya... Mahallenin 2 ağabeyi ayak yaparak işlerine yarayanları paylaşır, en son kalanlara da "Siz de kaleye geçin" derler. İşte aynen öyle.

Başbakanlar işlerine yarayan bakanları seçiyor, birine de "Sen de spora bakıver" diyorlar... Şöyle bir hafızanızı yoklayın, sporun içinden gelen spor bakanı var mı?"

Gerçekten de durum hazin ve vahimdi...

Yüzücülerimiz, neredeyse rakiplerinin topuk sularında boğulma tehlikesi geçiriyorlardı. Atletlerimize pistlerde tur üstüne tur bindiriyorlardı.

Kazablanka'daki Akdeniz Oyunları'nda, yarışmaya katılan bir teknemiz açık denizde kaybolmuştu.

Futbolcularımız kendimize özgü bulduğumuz "1-9-1 Çanakkale geçilmez taktiği" ile 2-3 farklı yenilgi almışsa, adı "Şerefli mağlubiyetler" oluyordu.

Elbette istisnalar kaideyi bozmaz. Bu arada sporumuza "olağanüstü yetenekler de" damlıyor, onların "inanılmaz bireysel yetenekleriyle" kazanılan basarılara da ad konuyordu:

'Tarihi zafer..."
Sistemin bozukluğundan çıkan sonuçlar, bir fabrikanın 'imalat hatası malları' gibiydi. Sanki Türk genci yeteneksizdi de, bütün bu ülkenin hicran yarasını yaratan sonuçlar onların eseriydi.

Özal'ın başarısı
İtalyan devlet başkanının, ülkesinin önemli bir finalinde şeref tribününe geldiğini görünce İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit gibi başbakanlarımızı düşünür, gözlerimiz yasandı... Konumuz siyaset olmadığına göre haksızlık yapmayalım. Kimbilir belki de onlar için dünya savaşından çıplak çıkmış bir ülkenin ekonomisini, eğitimini, düzenini, yolunu yordamını düzeltmek, sporunu düzeltmekten çok önemliydi!

İşte bu düzenden bir başbakan çıktı; helikoptere atladığı gibi G.Saray'ın Monaco ile oynadığı o 'tarihi maç' başlarken Köln Stadı'na iniverdi. Rahmetle anıyoruz, Özal 'Türk sporundaki devrim" idi. Futbol sahaları bataklıktan 'çim alanlara' taşındı.

Federasyonlara yaşamları boyunca görmedikleri maddi imkanlar sağlandı. Dünyaya 'ölü gözü' gibi bakan umutsuz federasyonlarda bile hayret uyandıran 'sıçramalar' başladı. Halterde, yüzmede, atletizmde...

Futbolumuzun artık Edirne'den çıktıktan sonraki taktiği "1-9-1 Çanakkale geçilmez..." değildi. O zaman anlaşılmıştı ki, ülkede 'aşağılık kompleksi' olan Türk sporcusu değil, Türk sporcusunu eğitmeyen sistemdi. Elbette sistemin de en başındakider.

Tam sırası
Evet, şimdi yine bir anımız: Bir zamanlar İstanbul amatör küme maçları, spor basınının en az 3 büyük kulübün olduğu kadar dgi alanıydı. Çünkü 'haber' dediğimiz 'vurdu-kırdının kralı oralardaydı. Bini bir paraydı!

Allah rahmet eylesin, birlikte çalıştığımızda Baba Gündüz tarafından adımız "Nerede olay, orada Talay" diye andırdı. Babaya bir haber fısıldanmıştı: Emirgân-İETT maçında önemli olaylar çıkacaktı. Baba Gündüz "Hadi Talay farla" demişti. Olay çıkmamıştı ama... O gün da futbolcu arasında yaşanan bir sahne, bakın bugüne kadar nasd cardı kaldı. Emirgân orta alanında hücuma dönük oynayan 'fırlama' dediğimiz tipte bir futbolcu vardı.

Kafasına taktığına 'bacak arası' atmak sanki en büyük zevkiydi.

O gün de kafasını rakip takımın uzun boylu stoperine takmıştı. Bir sokuldu yanına, ikincide denedi, üçüncüde kenarda hocasının yanına koşup bağırmaya başladı:

"Yahu bu adam belimden su alacak..."

O, orta saha futbolcusu şu anki Ümit Milli Takım'ın menajeri Burhan Satır, yanına adam sokmayan stoperin adı da Recep Tayyip Erdoğan idi. Yani şu an ülkenin Başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan...

Bakınız; kıssadan hisse...
Kısır bir döngüden sonra sporun önemini kafasında yaratan bir Başbakan'la Türkiye sporda çağ atladı. Şimdi ise sporu koklayan, yaşayan bir Başbakan iş başında...

Belki de çok önemli bir fırsat, TÜRK SPORUNUN hemen kapı eşiğinde...

Yapma Memed!
Adı Mehmet Özdilek, lakabı "Şifo..." Oturmuş sevdiğim bir arkadaşımın önüne anlatıyor:,

"Bu ülkede iki yerli teknik adam belirli bir çizginin üzerine çıktı. Biri Fatih Terim, diğeri Mustafa Denizli... Şimdi sıra bende..." Demek oluyor ki Ziya Doğan, uçurumun kenarından aldığı Malatyaspor'da bir mucize gerçekleştirmiş ve Avrupa'ya taşımış olmasına rağmen Şifo'nun ölçüsüne göre "belirli çizginin" üzerine çıkamamıştı!

Denizli ile UEFA Kupası'nın sonlarına kadar yaklaşan Rıza Çalımbay'da "belirli çizgi" altındaydı... Ersun Yanal, Samet Aybaba gibi değerler de Malatya'nın çiçeği burnunda yeni hocası Şifo Mehmet e göre "belirli çizginin" üzerine çıkamayan meslekdaşlarıydı.,.

Kendi görüşü diyelim, saygı duyarız! Ama bir de diyordu M; "Futbol, futbolcuyla oynanır. Beşiktaş'ta Sergen, Tümer, Ilie birarada oynar..."

Lucescu'da Şifo'nun çizgisinin altında kalanlardan demek ki... İyi öyleyse Memed... Bu kafayla devam et!...

DİĞER YENİ YAZILAR