Gazete Vatan Logo

Talat'ın Kahvesi asıl şimdi kapandı

"Talat öldü.." demeden önce alıştırdılar.. Ağır ağır hissettirdiler ölümünü.. "Sana kötü bir haberimiz var.." diye başlayarak..

"Talat öldü.." demeden önce alıştırdılar.. Ağır ağır hissettirdiler ölümünü.. "Sana kötü bir haberimiz var.." diye başlayarak..

Duştan yeni çıkmıştım telefonu elime tutuşturduklarında.. Tuhaf bir şey.. Yaşıyor bildiğim hali en son suyun altında geldi aklıma.. Sabunu kafada döndürürken "Talat n'apıyor acaba?" diye düşünüyordum..

Daha da tuhafı bu yaşa kadar evlenmemiş olması, ezeli yalnızlığı takılmıştı kafama.. Kendi kendime "Yarın ölüp gitse kaç gün sonra duyulur.." diye dertlenerek.. Sanki "yalnız ölmek Sultanahmet çocuklarına kadermiş.." gibi..

Talat'ın Kahvesi'nin meydancısı Şaban'ın ölümü de öyle olmuştu.. Şaban at yarışlarında altılıyı koyduğu ve bugünün parasıyla iki buçuk milyarı kaldırdığı gece el sallamıştı hayata..

Gece ısınmak için yaktığı tüp sönmüş.. "Gazdan gitti.." dediler.. Camı kırık pencereden esen rüzqâr söndürmüş tüpü.. Ağır ağır işlemiş gaz.. Telefonla arayan Talat böyle anlatmıştı..

Hassas adamdı.. Cenazesini biz kaldıracaktık.. On bir kişi gittik camiye.. Dördü kardeşi.. Küçük cemaatimizden ancak üç kişi ayık olduğundan tabutu camiye sokacak adam bulamamıştık..

Talat'ın kahvesi
İstanbul'a geldiğimde Yerebatan Sarnıcı'na yüz elli metre uzakta, tek yıldız taşıdığı şüpheli bir otelin bahçesindeki müştemilat olarak hazır buldum kahveyi..

Ruhsatı filan yoktu.. Günaydın Gazetesi'nin yazı işlerinden torpilli olarak, özellikle de Ahmet Vardar'ın himayesinde sürdürürdü etkinliklerini.. Etkinlik dedimse kültür hizmeti bellemeyin..

Rakı içilir, çanak oynanırdı.. Dart oku fırlatılırdı.. Bol bol küfür edilirdi.. Yapacak hiçbir şey bulamayanlar Talat'ın dış duvara dayalı kafeste beslediği "hümanist köpek" Efe'nin (af buyrun) münasebetsiz yeri ile oynarlardı..

Hayvan, haftanın altı buçuk günü "tahrik olmuş" vaziyette dolanır, yedinci gün de acıya dayanamayıp ulumaya başladığından veterinere götürülürdü..

Bütün bu gayretin amacı Efe'nin hümanist filan değil aslında sapık olduğunu ispatlamaktı.. Talat'ı çıldırtmak da bunun ödülüydü..

Kahve Talat'a taaa babasından kalmış.. Hem de bu halde.. İlk müdavimlerini sayarken ünlü romancı Orhan Kemal'i birinci sıraya kordu.. Nazım Hikmet'in bile oraya geldiğini iddia ederdi ki gören olmamış..

Sonraki kuşak yazar Mehmet Kemal, gazeteci Tuğrul Tuna, Kayhan Kürkçü oluyor.. Ahmet Vardar'dan Cengiz Alpman'a kadar bir sürü gazeteci de üçüncü nesil müşteriler.. Ben sonuncu ve dördüncü nesildenim..

Cumhurbaşkanı'nın has adamı Büyükelçi Kaya Toperi'den, merhum Adnan Kahveci'ye, Tanju Gürsu, Kadir İnanır gibi sinemanın jönlerinden Çiçek Arif'e kadar rengârenk isimler kahveye müşteri olmuştu.. Normal tek bir müşterisi yoktu..

Süngüüü taaak!
Benim tanıdığım kahve müşterilerinin tamamı kafadan gayri müsellahtı.. Birinden biri akıl hastanesine ziyaretçi gitse, birileri kefil olmadıkça doktorlar dışarı salmazdı..

Hayati Albay mesela.. Tekel şehidi sayılır, içkiden gitti.. Deniz Müzesi'nin müdürüydü ve eski yazı konusunda Türkiye'nin sayılı uzmanlarındandı.. Kahveden kavgalı ayrılmışsa yarım saat sonra bir grup askerle gelir savaş düzenine girerdi..

Dışardan "Süngü taaaak! Hücuuuum.." sesleri duyulurdu.. Kimse tınmazdı ama.. Bilirdik ki hücum emriyle birlikte getirdiği askerler, albayımı kucaklayıp cipe koyacak eve götürecek.. Yenge öyle tembih etmiş çünkü..

Kahvenin ünü entel dantel takımının da kulağına girmiş.. Bir gün baktık ki kahvede kızlar var.. Bizimle böbreklerini yarıştıracaklar ya!

Atsan olmaz, kovsan olmaz.. Çareyi birbirimize küfür etmekte bulduk. Mehmet Luma, Basketçi Nedim, Sökeratar Faik, Ergin Konuksever, Mesut Çatı ve bir de ben..

Biz küfürü nokta virgül olarak kullanıp, sinkafları taaa omurgadan çıkardığımız için muhabbetimize iki gün zor dayandılar.. Kaçıp gittiler ki bir daha gelmemecesine..

Oysa Talat'ın Kahvesi'nde çok kaliteli muhabbetler yapılırdı.. Kültür hayatımızı derinden etkileyip, şekillendirmecesine..

Bir keresinde Cengiz Alpman ile Teoman Orberk (ikisi de gazetecidir) eskiden Türk parasının ne kadar kıymetli olduğunu tartışıyorlardı..

Cengiz Alpman eskiden bir Türk lirasına iki Amerikan dolan, bir zenci bir de Kızılderili verildiğini iddia edinceye kadar da seviye Meclis Bütçe Müzakereleri'ni aratmayacak düzeydeydi..

Bu noktadan sonra tartışmadan sonuç alınamadı ama taraflar birbirlerinin eşcinsel eğilimli olduğunu ispat amacı ile çok ciddi deliller ileri sürdüler..

Ben Torbeşim..
Talat genelde tartışmalara katılmazdı.. Son cümleyi beklerdi.. Kahve'nin bünyesinde yapılan fikir tartışmaları tarafların müzakereci ısrarı yüzünden tıkandığında Talat çıkardı ortaya..

"Hepiniz şerefsizsiniz bir yerde.." diye başlardı.. Biz müşterilere edebileceği kadar hakaret edip karşılık alamayınca daha da sinirlenir, gider Efe'yi kafesinden çıkarırdı..

O saatte en az 400 promil alkol yüklenmiş olduğundan köpeği zor zaptederdi.. Hayvan zaten "dikilmiş vaziyette" gezindiğinden sapıtmış..

"Bu Efe var ya Efe.." diye bağırırdı.. "Hepinizden şereflidir bir yerde.."

Bu aşamadan sonra Efe'nin ne kadar hümanist, bizlerin ne kadar karaktersiz olduğunu ispatlayan bir bilimsel tebliğ dinlerdik..

Kimse aldırmazdı.. Birinin kafası çok şişmişse "Ama Talat sen de duygusalsın biraz.." derdi, onun yüreğini yumuşatmaya bu söz yeterdi..

Köpeği yerine götürdükten sonra "Evet duygusalım bir yerde.." diye kaldığı yerden devam edip, sızaki olana kadar duygusallığını anlatırdı..

İnatçı bir Arnavuttu.. Onu da kabul etmezdi.. "Ben Torbeşim.." derdi.. Torbeşler, Arnavutlar'ın başka bir kanalıymış.. Daha asillermiş.. Zaten Talat'ın asaleti de oradan gelirmiş..

İnatçılığı gururundan ve hassasiyetindendi.. Çok onurlu bir adamdı.. Çabuk alınır, çabuk kırılırdı.. Bir bakışta adamın ciğerini okurdu.. Rahmetli Özal bile duymuştu ününü..

O zaman başka..
Yeni seçilen belediye başkanının adamları kahveyi başka bir şey belleyip kapatmışlar.. Kapısına da nal kadar mühür takmışlar.. Ben Adnan Kahveci'yi aradım.. Sekreteri çok önemli bir toplantıda, dedi..

Bunun üzerine "Beni kendisinin aradığı ve o toplantıyla ilgili olduğu yalanını.." söyleyip kızı kandırdım.. Toplantıya bağladılar.. Fısıltıyla konuşuyordu.. Kahvenin kapatıldığını öğrenince gereğini yapacağını söyledi..

Yabancı heyetle çok ciddi bir toplantının ortasında.. Özal'ın telefonla konuşmayın uyarısına rağmen yasağı delmiş.. Özal'ın gözünden kaçmamış tabii.. O akşam da telefon olayı aklına gelince tutup Adnan'a fırça atmış..

O da "Çok gerekliydi., öyle icap etti.." diye cevap verince Özal beter sinirlenmiş.. Kendisi Türkiye'nin Başbakanı.. Bilmediği önemli şey ne olabilir.. Adnan'a sormuş tabii.. Cevabından "Talat'ın Kahvesi meselesini.." öğrenince de yumuşamış..

"Talat'ın Kahvesi kapanmışsa iş başka., önemli tabii.." deyip Adnan'ın gönlünü almış..

Kahve gerçekte dört yıl önce kapandı.. Talat'ın ölümü malûmun ilânı oldu.. Sessiz sedasız gelen bir kalp kriziyle direksiyon başında otururken gidiverdi.. Arkasında yüzlerce anı, yüzlerce renkli isim ve güzelikler bırakarak..

O dostluk ortamından geriye; bir ikisini sizlerle paylaştığım birkaç eski fotoğraf kaldı..

Haberin Devamı